Gerçek Bir Sinerji

Yüksek voltaj, enerji patlaması, kimya, uyum, neşe, cazibe, keyif… Meryem ile Ozan’ı yan yana, birbirleriyle şakalaşırken, konuşurken, poz verirken, izlerken aklımda hep bu ve benzeri kelimeler uçuşuyor.

MERYEM’İN NASIL bir ışığı olduğunu sanırım kuru kuru kelimelerle anlatmak pek mümkün değil; yakınında bir yerlerde olmayı deneyimlemek lazım. Hayır, bunda Barbie sarısı saçlarının, muazzam derecede minyon ve kusursuz yüz hatlarının, koskocaman mavi gözlerinin payı yok! Sanırım en çok yüksek desibelde attığı kahkahalarla, başta kendisi olmak üzere herkesle şakalaşabilmesi, hiçbir şeyden şikayet etmemesi ve aklının çok hızlı çalışmasıyla ilgili bu.
Ozan, aynı zamanda senaryo yazımına da dahil olduğu, başrollerini Meryem, Belçim Bilgin, Okan Yalabık ve Bora Akkaş ile paylaştıkları ‘Annemin Yarası’ adlı filmlerinin son montajlarıyla ilgilenmek üzere sabah erkenden gittiği stüdyodan çekime gelmiş. Meryem malum, dizi setiyle evi arasında, en kıymetlisi de kızı Lara’yla geçiriyor günlerini.
Ama bu tempo, ne Meryem’den sonra stüdyoya gelen Ozan’ın içeri adım atar atmaz onunla şakalaşmasına, ne de onun buna aynı muziplikle cevap vermesine mani. Zaten arkadaşlıkları da yeni değil, Meryem’in Hürrem olduğu ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisine kadar uzanıyor. O zamanlardan bu yana çok şey değişti. Meryem dizi sürecinde çok yorulmuştu… Sisteme boyun eğmedi, buralardan gitmeyi ve dinlenmeyi seçti. O sırada hamile olduğunu öğrendi. Röportajın devamında da okuyacağınız gibi hayatının en doğru şeyi olduğunu söylediği bir karar vererek kızı Lara’yı dünyaya getirdi. Geçen ay iki yaşına basan, kendi kanatları altında ve sonsuz sevgisiyle büyüyen, sarışın kız çocuğunu…
Bu esnada Ozan da boş durmadı. Zaten sanılanın aksine, aslında oyuncular hiç durmaz. National Geographic kanalında evrene dair anlaşılması zor konuları yalın bir dille anlatan ‘Ahmak Bilimi’ adlı programı hazırlamaya devam etti. Sonra ‘Annemin Yarası’nın senaryosunu yazmaya koyuldu. Son bir sene böyle geçti. Kendi canlandırdığı çiftlik sahibi, avlanmayı ve eğlenmeyi seven Borislav karakterinin çok aşık olduğu, elinden her iş gelen, etrafındakilerin hayatını güzelleştiren eşi Maria’yı oynaması için aklına Meryem’den başkası gelmemiş. İkinci bir isim düşünmemiş bile. Meryem ise o sıralar Berlin’de; “Geçen hafta sadece Lara’yı beş dakika kelimenin gerçek anlamıyla beş dakika- görebilmek için gidiş dönüş beş saat harcadım. Bunu kızım dışında kimse için yapmam!” diyerek sevgisini ifade ettiği Lara’yı yetiştirmekle meşgulmüş.
Hani sinema tarihinde bazı ikililer vardır, aralarındaki kimyayı sağır sultan bile duymuştur. O rolleri ikisinden başka kimse hakkını veremez. Çok eskilere gitmeye de gerek yok, mesela Bradley Cooper ile Jennifer Lawrence’ı getirin aklınıza. Aralarındaki uyum size her senaryoyu izlettirebilecek güçtedir. Yanlarında vakit geçirmek, mümkünse birlikte bir meyhaneye gidip sabaha kadar sohbet etmek isteyeceğiniz doğallıktalardır. İşte Meryem ve Ozan da böyle…

Hayatla dalga geçebilme becerinize hayran kaldık, belki de bu yüzden bu kadar iyi anlaşıyorsunuzdur. Aradım, aradım ama bir ego bulamadım sizde.

MERYEM UZERLİ Gerek yok ki zaten. Düşünsene, çıplak geldik çıplak gideceğiz, cebimize bir şey koyamayacağız, çünkü cep kalmayacak. İnsanız, damarımızda kan dolaşıyor, kesersen ölürüz; herkes ölür, biz de ölürüz. Biz hayatı anladık!

Film çekimi için Belgrad’da buluşmadan önce ikinizin ayrı ayrı ne yaptığını, o sıralardaki hayatlarınızı merak ediyorum.

MERYEM UZERLİ Bir reklam kampanyasının basın toplantısı için İstanbul’a gelmiştim. Ozan aradı; “Elimde bir senaryo var. Daha üstünde çalışacağız ama bir yollamak istiyorum sana, neredesin?” dedi. Şansa ya, İstanbul’daydım ben de. Hemen gönderdi senaryoyu. Neyse ki yanımda Türkçeyi iyi bilen bir arkadaşım vardı, beraberce okuduk.
Ama sen de gerçekten çok iyi Türkçe konuşuyorsun.

MERYEM UZERLİ Duydunuz, değil mi arkadaşlar? Yarın bu ses kaydını sette hoparlörden yayınlatacağım! Ama ne yapayım senaryom bir gün önce gelince, Türkçem böyle. ‘Annemin Yarası’ filmi de üç hafta önceden geldi. Bakın orada nasıl iyi konuşuyorum. Arkadaşımdan bana ilk iki sayfasını okumasını rica ettim. Anında kapıldım hikayeye ve bir baktık ki hepsini okumuşuz. Konusu anında içime değdi. Sonra Ozan ve birkaç arkadaşı kendilerini eve kapatarak senaryoyu tamamladılar ve temmuz başında Belgrad’da buluştuk.

ozan-tufanOZAN GÜVEN Filmi seyrettikten sonra da anlayacaksınız ki ruhen, aklen ve fiziksel olarak kimse bu rolü Meryem kadar kendi doğallığında canlandıramazdı. Maria zaten Meryem’di. Birlikte çalışmak için filmden birkaç hafta önce iki günlüğüne Berlin’e gittim. Beni çok güzel ağırladı. Çekimlere bir hafta kala Belgrad’da buluştuk. Filmin geçtiği çiftliği sahiplenmemiz, orada yaşıyormuş gibi hissetmemiz lazımdı. Bir hafta da böyle çalıştık ve dokuz haftada çekimi tamamladık. İstanbul dışında bir yerde film çekmek, tazeleyici ve dönüştürücüydü.

MERYEM UZERLİ Sinema filminde çalışmak çok daha güzel oluyor, çünkü kendine zaman tanıyorsun; koştura koştura iş yapmıyorsun. Rolüne farklı bir biçimde yaklaşabiliyorsun.

OZAN GÜVEN Herkesin pasaportlarını ve kimliklerini dışarıda bırakıp tamamen filmin ne anlatmak ve bunu nasıl yapmak istediğine odaklanması harikaydı. Kolektif bir ruh vardı sahiden.

Ana hikayesi dışında alttan alta bu film en çok hangi duyguların üzerinde yükseliyor sizce?

OZAN GÜVEN Aşk filmi desem, saçma olmaz; gerilim desem, çok uzağa düşmeyiz. Aile filmi desem, gene yanlış olmaz. Kendi var oluş sebebini anlamak isteyen insanların ufak dünyaları desem, bu da doğru…

MERYEM UZERLİ Bence hepsi doğru, zaten zenginliği de burada. Bu bir hayat filmi. Onu her tarafından kavrayan bir iş. İçinde hayvanlar da var, aşk da, gökyüzü de… Dört elementin olduğu, tüm duygusal mevsimlerin yer aldığı bir film.

Nedir bu duygusal mevsimler?

ozan-guven-2OZAN GÜVEN İnsan ruhunun değişik halleri. Ruhunuz bazen yaz, bazen bahar, bazen kış gibi olur ya. Keşke o kadar net olabilse!

MERYEM UZERLİ Aslında net, biliyor musun? Biz düşüne düşüne işleri karmaşık hale getiriyoruz. Kış kıştır, yaz da yaz. Ama artık bir şey yaşarken o kadar sorguluyoruz ki; bu hep mi böyleydi acaba? Yaşarken bu kadar irdelememek aslında o duyguya hiçbir zaman yüzde 100 teslim olmamak ve kavuşamamak demek. Hayattaki en üzücü şeylerden biri…

OZAN GÜVEN An ile kavga etmek insanın doğasına aykırı. Kış oluyor, yaz gelsin diyorsun; yahu yaz da gelecek. Bir dönüp bakıyorsun ki, hiçbir andan keyif almamışsın. Durumu kabul etmek ve onunla kavga etmemek. Bence anahtar bu.

meryem-uzerli-2MERYEM UZERLİ Dünyanın sınavı bu zaten, hayatın sınavı tam da bu! Çocuklar anlamışlar bunu, onlar bizden daha mı olgun? Herkes bunu doğarken biliyor aslında. Bazen hayat sana ne öğretirse, ona uyacaksın. Acıdan ve dönüşmekten korkmamak lazım. Gerçekten ölmeden önce hayat boyunca o kadar çok kez ölüyoruz ki. Ölüp ölüp doğuyoruz. Ölmekten korkmayacaksın. Acı olsa bile bir fırsat çıktıysa yaşa, dene. İlle üzüleceksin diye bir şey de yok. Bir ruhumuz, bir mantığımız, bir de tecrübe üzerinde yükselen psikolojik sistemimiz var. Bizi sürekli kandırmaya çalışıyor. Mesela ben spagetti Bolognese’in kokusunu aldığım anda huzurla doluyorum, çünkü çocukluğumda annem, babam bana spagetti yaptığında öyle hissetmişim. Böyle bir şey psikoloji, hep hatırlatmalar üzerine. Bazen tersi de olabiliyor; bir şey tetikliyor ve birdenbire bir panik atak geliyor, terlemeye başlıyorsun.
Kandırmaya çalışıyor demek ki.

MERYEM UZERLİ En başta korkular bunu yapıyor. Hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi, bir resim olarak durduğu gibi değil hayatta. ‘Annemin Yarası’nda da aynı şey geçerli. Ozan’la benim canlandırdığım çift ile Belçim ve Okan’ın canlandırdığı çiftler mesela. Sanırsın ki, haklarında her şeyi biliyorsunuz. Ama şaşırtıyor sonra film sizi. Hayat gibi işte…

Az önce mevsimlerden bahsetmiştik ya, şu an siz hangi mevsimdesiniz?

MERYEM UZERLİ Bahar. Evet, evet; bahar…

OZAN GÜVEN Ben gün içinde dört mevsim arası geçiş yaşıyorum. Beş dakika sonra yaz, üç saniye sonra kış olabilirim. Zaten kurallar var hayatta, bari burada serbest olalım. Şu saniye kıştayım mesela. Kış çok güzeldir, üretkendir, sakin ve huzurludur. Yaz daha yapış yapış bir şey.

MERYEM UZERLİ Doğru aslında; ben de kışı huzur, güven, rahatlık gibi görürüm. Şu anda bahar gibi hissediyorum, çünkü birçok farklılık beni bekliyor. Planlayamadığımız şeyler beni çok heyecanlandırıyor. Yaz sonunda bir sinema filmi çekeceğiz mesela ama bunun dışında kesinleşmemiş bir sürü proje daha var. Ama şu an için en duygusal bağım ‘Annemin Yarası’ ile.

İyi hissedecek miyiz kendimizi? Umut verecek mi?

MERYEM UZERLİ Tabii ki!

OZAN GÜVEN Ama kafan kışsa, bu filmden de her filmden de umutsuz da çıkabilirsin. Sendeki tuvale bağlı.

Fragmanlardan da anlaşılıyor ama sizi birlikte görünce emin oldum; frekanslarınız kelimenin tam anlamıyla tutmuş.

MERYEM UZERLİ Eğer enerji bir dilse, biz Ozan ile aynı dili konuşuyoruz. Tabii karakterlerimiz çok farklı ama aynı dili konuştuğun zaman güzel bir arkadaşlık doğuyor.

OZAN GÜVEN İlk tanışmamızdan itibaren bir çıkar üzerine ilişki kurmadık. Çıkar dediğimiz şey bir sürü hale bürünebilir. ‘Ben bir erkeğim, o da kadın’ gibi bir yaklaşımımız olmadı. Güvendik birbirimize. Kimsenin kimseyi etkilemeye çalışmadığı, muhabbete dayalı bir bağ kurduk. Aralarındaki ilişkinin biçiminden dolayı insanlar birbirlerinin alanlarına müdahale etmek isteyebiliyor ama bizde öyle bir şey yok. Tamam, ortak iş yaptığımız zaman tartıştığımız oluyor ama hepsi o kadar.

MERYEM UZERLİ Aile hissi gibi. Duygusal dünyalar kurmak üzerine bir iş yapıyoruz. Birlikte çalışırken bu yüzden durum daha da hassas olabiliyor. Ama Ozan’a kızsam bile ertesi sabah unutuyorum, içimde bir yara kalmıyor.

Canlandırdığınız Maria hoşunuza giden, kafanıza uygun bir kadın mı?

MERYEM UZERLİ Beni bu filme önce hikayenin kendisi, sonra Maria çekti. Umutlu, pozitif bir karakter. Ayrıca ailesi ve arkadaşlarıyla çok yakın. Becerikli bir kadın, elinden her iş geliyor. Bisikletini tamir ettiği bir sahne var mesela, bayılıyorum. Belki de ben bisiklete binmeyi çok sevdiğim için.

Annelik yaşamadan anlaşılacak bir şey değil. Ben sizi eskisine göre çok daha güçlü ve yenilmez görüyorum. Hiçbir şeye pabuç bırakmaz gibisin artık.

MERYEM UZERLİ Lara’dan sonra ona bir şey olması dışında hiçbir korkum kalmadı. Hepsi toz olup uçtu sanki. Anne olmak gibi bir planım yoktu, akış bana onu getirdi. Üstelik çok güçsüz bir dönemimdeydim; böyle bir karar veremeyebilirdim. İyi ki kalan o yüzde beşlik son gücümü kullanıp Lara’yı doğurmuşum. Dizi zamanları bu manada çok sıkışık oluyor, hiçbir yere yetemiyorsun.

OZAN GÜVEN Bir de set için zamanın o kadar planlanmış oluyor ki, iş bittiği anda zamansızlık istiyorsun. ‘Kaçta kalkacaksın? Nereye gideceksin?’ gibi sorulara ‘bilmiyorum’ diyesin geliyor. Sonra bize acayip diyorlar. Hayır, sadece var olan kısıtlı zamanı özgürce yaşamak istiyoruz.

MERYEM UZERLİ Oyunculukta iş bitse bile aslında bitmiyor. Ezberleri yapıyorsun, karakterini düşünüyorsun. Şizofrenik bir durum belki. Kendi mutluluğun ve nefes alanın için denge tutturman lazım ve bu epey zor.

Bugüne kadar hiç sizin kadar ‘ünlü’ gibi olmayan ünlüler görmemiştim.

MERYEM UZERLİ Ünlü olmak ne demek ki zaten?

OZAN GÜVEN Bizim bankacıdan, manavdan, doktordan hiçbir farkımız yok; sadece yaptığımız iş ekranda gösteriliyor. Bu işi yapıyoruz diye aşk konusunda bilirkişi değiliz. Ayrıca kimseye örnek olmak zorunda da değiliz.

MERYEM UZERLİ Aynen!
Ama biliyorsunuz ki, bu algı çok fazla insanda yok.

MERYEM UZERLİ Evrene çok teşekkür ederim ki, etrafımda benim gibi düşünen insanlar var. Bir sürü iyi gazeteci olduğu gibi aksi de var. Senin üzerinde resimler çiziyor, olduğundan farklı göstermek istiyorlar. Ama sabah uyanıyorum, akşam yatağa yatıyorum ve işimi yapıyorum; konu bu kadar…

Bazen hayatın altından onunla dalga geçerek kalkılıyor ancak. Size de oluyor mu bu?

MERYEM UZERLİ Tabii… Hayatı çok ciddiye alıyorum almasına ama gülmeyi, huzurlu olmayı ve mutlu hissetmeyi, etrafıma sevdiğim insanları toplamayı, yaşamın her rengine bakabilmeyi de çok seviyorum. Görmeden geçtiğimiz şeyleri fark etmeye çalışıyorum.

OZAN GÜVEN Olanlara olduğundan daha fazla anlam atfetmemek lazım. Yaşayıp geçebilmek gerek.

MERYEM UZERLİ Bence bu bir içgüdü. Bazı insanlar bunu içgüdüsel olarak yapıyor, anın keyfini sürebiliyorlar. Ne şanslılar! Bazıları da hayat tecrübesiyle öğreniyor. Mükemmeliyetçi değilim; çok hatam oldu, oluyor ve olacak. Ne yapayım yani? Deniyorum, öğreniyorum.