Renklerin Dönüm Noktası

Hayatın getirdikleri bir çiçek buketi gibi renkli olduğunda, tüm çiçekler kokularıyla çevreyi sardığında huzurun zenginliğini paylaştıkça çoğaltmak bir erdeme dönüşür, tıpkı Şerife Bilgili Ercantürk’ün sanatını yarara dönüştürmesi gibi.

Kahramanmaraş’tan İstanbul’a uzanan hayatını kardeşleriyle devraldığı Bilgili Şirketler Grubu yönetiminde sürdüren Şerife Bilgili Ercantürk, yoğun iş temposuyla geçen, birçok başarılı projeye imza attığı yılların ardından, sanatın katkılarına şahit olduğunda yeni bir dünyaya kapı açmış. Bu dünyayı engelli çocuklarla paylaşmaya başladığında ise mutluluğunu katlamış. Şerife Bilgili Ercantürk’ün yaşam deneyimleri, insanlara dokunarak neler yapılabileceğini çok güzel özetliyor.

Henüz üniversite yıllarında başladığınız çalışma hayatınızı aile şirketinizde, ardından kardeşlerinizle birlikte devraldığınız Bilgili Şirketler Grubu yönetiminde sürdürüyorsunuz. Akaretler Sıraevler, Selanik Atatürk Evi, Ahmet Rasim Paşa Yalısı restorasyonlarından, Galataport gibi çok kapsamlı projelere sorumlu Yönetim Kurulu temsilcisi olarak, inşaat yönetiminde yer almak ve güçlü, büyük ekiplerle çalışmak hayatınızın temposunu nasıl etkiliyor?

Suzan ve Abdülhakim Bilgili’nin ilk çocuklarıyım. Kahramanmaraş’ta doğdum, iki yaşına kadar orada kaldım. Babam İstanbul’a işlerini taşıyınca, bizler de İstanbul’da yaşamaya başladık. Üniversite son sınıftan itibaren çalışma hayatının içinde oldum. Bu uzun süreç içerisinde farklı deneyimler yaşadım. Ta ki 1993 yılında turizm ve inşaat sektöründe yer alana kadar. İnşaat sektörü diğer sektörlerden oldukça farklı; her zaman çok büyük ekiplerle çalışıyorsunuz. Bu ekiplerin içerisinde yer alırken, en önemli konu, iletişim ve koordinasyon oluyor. Ben de her zaman büyük ekiplerle çalıştım ve yöneticilik yaptım. ‘Kolay mıydı?’ deseniz, hiç kolay değildi, çok zordu. Yaşanan tüm krizleri, doğru iletişim ve insan ilişkileriyle çözebildik. Büyük ekiplerle çalıştığınızda yaptığınız işin temposu da çok yüksek olduğundan, bu hızlı tempo hayatınıza da yansıyor.

Tüm bu sorumluluklarınızın yanında eş zamanlı olarak TTYD (Türkiye Turizm Yatırımcıları Derneği) ve TİKAD’ın (Türkiye İş Kadınları Derneği) Yönetim Kurulu Üyeliği’ni yönetiyorsunuz. Kadının, güçlü bir ekonomide rolü nedir?

Tüm bu yoğun temponun içinde STK’lara uzun bir süre hiç zaman ayıramadım. Çünkü ben bizzat operasyonların başında yöneticilik yaptığımdan onlara ayıracak zamanım yoktu. Fakat son 10 senedir iş yapma tekniklerimiz büyük değişimler yaşıyor. Teknolojiyi kullandığımız için başta zaman mevhumunda farklılıklar elde edebildik. Ben de bu sayede STK’larda yer alabiliyorum, bundan sonra da daha yoğun şekilde çalışacağım.

Çevreye duyarlı, sürdürülebilir bir ekonomi nasıl olmalı?

Bizler yapmış olduğumuz projelerde tabii ki çevreye duyarlı, sürdürülebilir malzemeler kullanıyoruz. Bunların en önemli örnekleri, Galataport projesinde kullanmış olduğumuz malzemeler. Yeni yapılan projelerin hepsinde çevreye duyarlı ve sürdürülebilirliği olan malzemeler kullanılıyor.

Yoğun iş hayatının, büyük ekiplerle çalışmanın yanında, son yıllarda kendinizle kaldığınız ve sanatınıza zaman ayırdığınız dönemlerde kıymetli üretimleriniz oluyor. Sanata olan ilginizi nasıl fark ettiniz, resim yapmaya ne zaman başladınız?

Uzun yıllar çok yoğun çalıştığım için, yapmak istediğim çok fazla şey olmasına rağmen kendime hiç zaman ayıramadım. Maalesef biz kadınların çok farklı şapkaları olduğundan, hem iş hayatı, hem annelik, hem ev sorumluluğuyla kendinize zaman ayıracak vaktiniz kalmıyor. Benim yaklaşık 25 senedir yapmak istediğim şeylerden biri de resimdi. Zaman zaman içimin çok dolduğunu, yoğun bir istek hissettiğimi fark eder ancak zamanım olmadığı için yapamazdım. Sonra bir takım sağlık problemleri yaşadım ve ardından kendi kendime “Bunlarla Tanrı bana bir mesaj vermek istiyor, o mesajı benim almam gerekiyor” deyip arayışa geçtim. O arayış neticesinde resim yapmam, sanatla uğraşmam gerektiğini
bir doktor desteğiyle söylediler. Sonrasında her şey hakikaten mucize gibi gelişti. İlk resim yaptığım gün Ahmet Oran ile karşılaştım. Ahmet Oran “Sen resim yapmak istiyorsan bundan sonra kontrolüm altındasın,” dedi ve resim hikâyem başladı.