TÜRKİYE, bugüne dek gittiği ve çoğunlukla başarılı olduğu turnuvalarda hep benzer bir yol izlemiştir… Açılış maçına büyük bir motivasyonla çıkıp istediğini bulamayan ama grup aşaması sonlarına doğru toparlayıp birebir elemelerde zirve yapan bir Türkiye.
Hırvatistan karşılaşmasının bir istisna olmasını, oradan en azından 1 puan alarak ayrılmayı isterdik ama kaderimiz bizimle birlikteydi. Hırvatistan karşısında ilk 5 dakika zorlandıktan sonra aslında dengeyi de bulmuş, top tutar hale gelmiştik. Özellikle sol kanatta oluşturduğumuz pas trafiği merkezdeki oyuncuların da desteğiyle topun bizde kalmasını sağlıyor, bu da Hırvatların akınlarına set çekiyordu. Bu dengeli bölümde yakalanan en net pozisyon da Türkiye’ye aitti. Gökhan Gönül’ün güzel ortasına kafayı vuran Ozan Tufan oldu ancak o kafa vuruşunun arkası pek de istediğimiz gibi gelmedi.
Hırvatistan’ın kadro kalitesi zaten şüphe duyulmayacak bir gerçekti. Türkiye Futbol Direktörü Fatih Terim de hem Aralık ayındaki kura çekiminden sonra, hem de grup maçları öncesinde Hırvat kadrosunun kalitesine vurgu yapmış ve en az İspanya kadar önemli bir takım olduklarını dile getirmişti. Teknik direktör Ante Cacic’in Hırvat kamuoyunda kredisi az olsa da Modric’in golü tüm bu defoların üzerine bir sünger çekti. Harika bir gol vuruşu yaparak takımını öne geçiren Real Madrid’li yıldıza ikinci yarıda Rakitic’in yanı sıra Brozovic de orta sahada eşlik edince Millilerin en güçlü yönünü kullanma fırsatı kalmadı. Topu kontrol ederek ve rakibe karşı agresif oynayarak sonuca giden Türkiye, bu iki özelliğini de Hırvatlar karşısında göstermekte zorlandı ve sonuç istediğimiz gibi olmadı. İkinci yarıda çok sayıda pozisyon bulan Hırvatistan ileri uçtaki beceriksizliğine rağmen sahadan üç puanla ayrılmayı bildi.
96 Hırvatistan, 2000 İtalya, 2002 Brezilya, 2008 Portekiz… Açılış maçlarında aradığını bulamayan Türkiye için rota önce Nice, sonra Lens olacaktı.