Tek hayali; güvenilir yapıların inşa edildiği ve deprem sonucu oluşan can kayıplarının olmadığı, deprem gerçeği ile savaşan diğer ülkelerin örnek alacağı ve örnek göstereceği bir Türkiye. Yoshinori Moriwaki, deprem konusunda farkındalık yaratmak için fedakârca ve var gücüyle çalışmaya devam ediyor.
Tohoku Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi’nden yüksek mimar ve yüksek mühendis olarak mezun olan, ardından yaklaşık 13 yıl Sendai şehrinde farklı şantiyelerde inşaat mühendisi olarak görev alan Yoshinori Moriwaki, 1990 yılında Japonya’dan bir aylığına Türkiye’ye gelmiş ama o tarihten beri İstanbul’da yaşıyor ve çalışmalarını Türkiye’de sürdürüyor. Malezya’daki Petronas İkiz Kuleleri’nin ve Japonya’nın en uzun asma köprüsü AKASHI inşaatını yapan Hazama Ando Corporation şirketinin İstanbul Şubesi Genel Müdürü ve Japonya Yurt Dışı İnşaat Şirketleri Derneği Türkiye Şubesi Genel Sekreteri olan Moriwaki, Japonya Yurt Dışı İnşaat Şirketleri Derneği adına İstanbul’da Marmaray ve İzmit Körfezi Geçiş Köprüsü projelerindeki denetim görevlerinin yanı sıra; 1990 yılında Swiss Otel Projesi, YKK Fermuar Fabrikası, Çerkezköy-Honda Otomobil Fabrikası, Şekerpınar-Toyota Fabrikası, Adapazarı-Toyotasa Acil Yardım Hastanesi gibi tanınan projeleri tamamlamış. Japon otomotiv sektörünün Türkiye’de yapmış olduğu yatırımların hemen hemen hepsinde görev alan Yoshinori Moriwaki’yi bir çoğumuz deprem konusunda yaptığı bilinçlendirme çalışmalarından tanıyoruz. Kendisi ile deprem gerçeği ve çalışmaları ile ilgili konuştuk.
Deprem konusundaki uzmanlığınızı ve deneyiminizi bizimle paylaşır mısınız?
Bu serüven, Japonya’da üniversite lisans eğitimimi tamamlamamın ardından, afet yönetimi ve deprem üzerine yüksek lisans yapmam ile başladı.
Bildiğiniz gibi Japonya dünyada yıkıcı depremlerin en sık gerçekleştiği ilk 4 ülke arasında yer alıyor. Japonya’da deprem bölgesi olan Sendai’da 13 yıl boyunca yaptığım çalışmalar sırasında çok sayıda hasar tespit ve güçlendirme projesinde görev alma şansım oldu.
Aynı zamanda Japonya’da geçirdiğim 38 yıl boyunca, 7 şiddetinin üzerinde 4 depreme tanıklık ettim ve inceledim. Eğitimimi, saha deneyimimi harmanlayarak deprem ve depreme dayanıklı yapıların inşası konusunda uzmanlaşmaya çalıştım.
Türkiye’de deprem eğitimleri verme kararınızın arkasındaki ilham neydi? Deprem konusunda nasıl bir farkındalık yaratacaksınız?
2011 yılında yaşanan 9.0 şiddetindeki deprem sırasında Türkiye’deydim. Depremden haber alır almaz deprem bölgesinde yaşayan kızlarıma ulaşmaya çalıştım fakat 3 gün boyunca maalesef haber alamadım. Çantamı toplayıp Japonya’ya uçmak üzere hava alanına gidecekken telefonum çaldı ve kızımın sesini duydum, o anki huzur ve endişe karmaşası duyguları anlatmam çok güç.
O gün bu afetler sırasında ve sonrasında insanların yaşadığı endişe ve kaygıyı çok daha iyi anladım. Deprem, yapı bilgisi ve afet yönetimi konusundaki bilgi ve deneyimlerimi paylaşmak üzere o günden sonra kolları sıvamaya karar verdim.
Türkiye’nin 66 ilinde birçok eğitim kurumu ve sivil toplum kuruluşlarının organizasyonlarında, 450’den fazla deprem bilgilendirme semineri verdim.
Şu anda da KYK Yapı Kimyasalları ile birlikte, deprem bölgesinde “Yeniden Hep Birlikte Ayağa Kalkıyoruz” mottosu ile depreme dayanıklı yapılar ve güvenilir yaşam alanları yaratmak adına neler yapılmalı, yapılarda su yalıtımının önemi ve yapısal güçlendirme kavramları hakkında Japonya ve Türkiye’de edindiğim deneyimleri paylaşmaya çalışıyorum.
KYK Yapı Kimyasalları ile birlikte Kintsugi felsefesinden ilham alarak “Yeniden Hep Beraber Ayağa Kalkıyoruz” mottosuyla çok özel bir projeyi hayata geçirdiğinizi söylediniz. Bu proje hakkında neler söylemek isterseniz?
Kintsugi bizim tarihimizde 15. yüzyılın başından itibaren süre gelmiş, kırılmış nesneleri altın veya gümüş ile birleştirerek eskisinden daha güzel ve fonksiyonel hale getiren, kusurları güzelleştiren, yaşanmışlıkları öne çıkaran bir sanat tekniğidir.
Japonya’da 2011 yılında yaşadığımız 9 şiddetinde deprem ve ardından yaşanan Tsunami faciası sonucu Tohoku kenti maalesef parçalandı. Ama biz bu şehri “Kintsugi” felsefesinden ilham alarak tekrar ayağa kaldırmayı başardık.
Şimdi sıra Türkiye’de… Hem deprem bölgesi hem de gelecekte gerçekleşebilecek depremlere karşı tüm Türkiye’de bizim yaptığımız gibi “Kintsugi” felsefesi ile tekrar ayağa kalkacak. Ben bunu başaracağımıza canı gönülden inanıyorum ve bunun için üzerime düşen neyse yapmaya hazırım.
Özel bir tırla deprem bölgelerine gidip, vatandaşlara depremden nasıl korunmaları gerektiğini anlatacak olmanız gerçekten bizler için mutluluk verici. Bu proje kapsamında gerçekleşecek eğitimlerinizin içeriğinden bahseder misiniz?
Öncelikle, Türkiye’deki deprem riski yüksek bölgelerin mevcut durumu hakkında bilgiler paylaşıyoruz. Ardından ziyaret ettiğimiz bölge üzerinde deprem risk seviyesinin değerlendirilmesi ve bunun temel sebeplerine değiniyoruz.
Depremlerin oluşma nedeni, Japonya’daki deprem mekaniği ve Türkiye ile benzerlik ve farklılıkları, depremin büyüklüğü ve etki seviyesi, dünyada benzer örnekleri üzerinde durmaya çalışıyorum. Türkiye ve Japonya arasında yönetmelik ve yasal düzenlemelerin kıyaslanması ve Türkiye’de mevcut yönetmeliklerde yapılabilecek düzenlemelere de değiniyoruz.
Deprem farkındalığı çocuk yaşta verilen eğitim ve tatbikatlar ile başlıyor. Japonya’da anaokulundan başlayan deprem farkındalık ve tatbikat eğitimleri, okullarda ayda 1 kez, mahallelerde de ayda 1 kez olmak üzere ayda 2 kez gerçekleştiriliyor. Doğal olarak insanlar bir deprem sırasında ne yapmaları gerektiğini refleksif olarak biliyorlar. Türkiye’de de bu seviyeye gelmek için neler yapılması gerektiğini ilk ve orta öğretim seviyesinde verdiğim eğitimlerle de sürdürüyorum.
Son olarak mevcut yapı stokunun kalitesi, yapı kalitesindeki temel problemler, korozyon ve su yalıtımı eksikleri nedeniyle yaşanan problemler ile birlikte, mevcut yapı stokunun öngörülen güvenlik seviyesine çıkarılması için yapısal güçlendirmenin öneminden bahsederek tamamlıyoruz.
Yapısal güçlendirme dünyada rüştünü ispatlamış maliyet, zaman ve en önemlisi insan hayatını güvence altına almak adına son derece önemli bir kavram. Güçlendirmeye güvenmeli ve bir an önce yasalar ve yönetmeliklerle bir yapısal güçlendirme seferberliği ilan etmeliyiz.
Kahramanmaraş Merkezi depremlerinin bu kadar yıkıcı olmasının en büyük sebebi sizce neydi?
Türkiye’de mevcut yapı stokumuzun yüzde 50’den fazlası mevcut yönetmelikler ve yapısal performans açısından yetersiz durumda. Bunun büyük bir bölümü de maalesef izinsiz ve ruhsatsız. Bu yapıların birçoğu Türkiye’de hazır beton, nervürlü demir teknolojilerinin yaygınlaşmadığı dönemlerde ve uygulama tekniği anlamında yetersiz bilgi ve bilinç ile inşa edilmiş.
Bununla birlikte deprem bölgesindeki yapıların büyük bir bölümünün imar alanları zayıf ve sıvılaşmaya müsait zeminler üzerine inşa edildiği için yüksek risk taşıyor.
Dolayısı ile bölgede yaşanan deprem faciasında hem yapı stoku kalitesi hem de zemin ile ilgili riskler bu vahim sonuca sebep olmuş durumda. Özetle “Hazır değildik, olamadık.” 1999 Gölcük depremi sonrası başlayan çalışmaları sürdüremedik sonuca ulaştıramadık.
Türk halkının depremle ilgili bilinçlenmesi ve ülkemizde artık can kayıplarının yaşanmaması için yapacağımız ilk ve en önemli şey ne olmalı?
Eğitim, denetim ve yapı sigorta sisteminin hızla düzenlenmesi gerek. Anaokullarından başlayarak deprem bilinçlendirme eğitimlerinin devreye sokulması ilk adım. Mevcut yapı stokunun kalitesinin tam olarak tespiti için hem yerel hem de genel yönetimlerin seferberlik ilan ederek yapıların mevcut durumunu somut bir şekilde ortaya koyması çok önemli.
Hafif ve orta hasarlı yapılar ile birlikte, mevcut yönetmeliklere uygun olmadığı tespit edilen yapılarda uygulanmak üzere, yapısal güçlendirme sürecinin tıpkı, su yalıtımı ve mantolama sistemlerinde olduğu gibi yasal düzenlemeler ile zorunlu hale getirilmesi şart. Binaların sigortalanması ve sigorta yenilenme sürecinde tıpkı otomotiv sektörü araç muayene sistemlerinde olduğu gibi periyodik bina muayene ve durum değerlendirmesi yapılması, çıkan sonuçlara göre gerekli tedbirlerin alınması ve gerekiyorsa yapının güçlendirilmesi adına zorlayıcı tedbirler oluşturulması gerekmekte.
Yeni yapıların inşası ve mevcut yapıların güçlendirilmesi sürecinde görev alan usta ve işçilerin yapı/yapım tekniği konusunda eğitilmesi ve uzman uygulamacı statüsüne yükseltilmesi de son derece önemli.
Türkiye’de özellikle de İstanbul’da pek çok riskli binanın olduğunu biliyoruz. Yüksek binaların depreme karşı kısa bir süre zarfında güçlendirilmesi mümkün mü?
Yapısal güçlendirme bazı teknik kısıtları olmakla birlikte mevcut yapı stokunun büyük bölümünde uygulanabilir durumda. Mevcut yapı yönetmeliğimizde yapısal güçlendirmeye dair teknik ve kısıtlar çok detaylı ve anlaşılır şekilde tariflenmiş durumda. Bu noktada güçlendirme çalışmaları öncesinde, yapıda teknik inceleme, buna bağlı performans analizi ardından belirlenen güçlendirme metodu, doğru ürün-sistem seçimi ve bilinçli uygulama ile bu yapıları öngörülen güvenlik seviyesine çıkarmamız mümkün.
Türkiye’de mevcut yapı stokunun tamamının yenilenmesi hem ekonomik olarak yönetilebilir değil hem de yaklaşan depremlere hazırlık için gerekli sürede yapılması mümkün değil. Mevcut yapı stoku milli servet, bunun muhakkak değerlendirilmesi şart. Dolayısıyla yapısal güçlendirme bizim için zorunlu ve güvenilir bir ihtiyaç. Güçlendirme Japonya’da sıklıkla uygulanan ve rüştünü ispatlamış bir yöntem. Bunun Türkiye’de de bu son depremden sağlam çıkan, birçok canı kurtaran yapılarla çok sayıda referansı mevcut.
Özellikle dünyada uzun yıllardır uygulanan ve aynı zamanda Türkiye’de yaygınlaşmaya başlayan karbon fiber kumaş (CFRP) ile güçlendirme metodu mevcut yapı stokunda yapı performans analizi ve projelendirme ardından kullanılabilir. Bu metot, zaman, maliyet ve uygulanabilirlik açısından konvansiyonel metotlara kıyasla büyük avantajlara sahip.
Japonya’daki deprem kültürü ve Türkiye’deki deprem kültürü arasındaki farklar nelerdir?
Öncelikle eğitim ve hazırlık noktasında çok büyük farklar var. Daha önce de bahsettiğim gibi bizde eğitim ve tatbikat çok küçük yaşta daha ana okulundayken başlıyor ve tekrarlanma sıklığı çok yüksek. Türkiye’de maalesef senede 1 ya da 2 kere bu eğitim ve tatbikatlar gerçekleşiyor. Eğitim sayısı ve sıklığı arttıkça, zamanla bu kültüre ve yaşam biçimine yansımaya başlıyor.
Diğer bir konu ise yapı imalat disiplini ve bilinci. Ne kadar iyi projelendirme yaparsanız yapın nihayetinde işin kalitesi şantiyede bunu uygulayanların bilinci ve iş disiplini ile doğrudan ilişkili. Bu noktada Japonya uzun yıllardır gerçekleştirdiği, eğitim, yönetmelik ve yasal düzenlemeler ile usta ve uzman uygulamacıların bilinç ve farkındalığının artırılması ve denetimi konusunda büyük yol kat etti.
Türkiye’de de usta ve zanaatkârların yaptıkları işin hassasiyeti ve önemi konusunda eğitimlerle desteklenmesi, bu iç disiplinin oluşturulup kültür haline getirilmesi çok önemli. Ardından aynı bilinçle denetim ve kontrol mekanizmalarının tıpkı Japonya’daki gibi kurulması gerekli.
Japonya’da depreme meydan okuyan 100 yıllık bir sistem ve yönetmeliğiniz mevcut. Binalara uygulanan bu sistemden bahseder misiniz?
Aslında 2018 yılında yapılan yönetmelik revizyonu ile Türkiye’de, Japonya’nın yönetmeliğine oldukça yaklaştı. Burada asıl fark eğitim, denetim ve sigorta mekanizmalarında. Eğitim işin en önemli parametresi. Japonya’da mühendislik eğitiminden sonra kişilerin imza yetkisi için uzun süren bir şantiye deneyimi oluyor ardından da sınava girmeleri gerekiyor.
Benzer eğitim ve sertifikasyon süreci usta ve uzman uygulamacılar içinde geçerli. Periyodik olarak eğitim güncellemeleri alıp sınavdan geçmeyenler imza ve uygulama sertifikasyonuna sahip olamıyor. Bu sayede bilinç ve bilgi birikimi hep güncel tutuluyor.
Denetim mekanizmaları da aynı şekilde son derece katı ve yaptırım gücü yüksek. İmar Barışı vb. kavramlar hiçbir şekilde gündem dahi yapılamıyor. Yönetmeliğe uygun olmayan yapılar mümkünse öncelikle güçlendirme değil ise yenilenme yolu ile giderilmek zorunda. Giderilmez ise altyapı sağlayıcılarca getirilecek kesinti ve yasal yaptırımlar hızla devreye alınmakta.
Bir deprem bilimci olarak, Türk halkına depremle ilgili vermek istediğiniz önemli bir mesajınız var mı?
Deprem ve tektonik hareketler bu muhteşem coğrafyayı oluşturan bize bu güzellikleri miras bırakan doğa olayları ve bu coğrafyada yaşadığımız sürece hayatımızın doğal bir gerçeği olmaya devam edecek. Bu doğa olayıyla uyumlu ve güvenilir yaşam alanları oluşturmak için yapılması gerekenler ortada. Hayatımızı riske atan, maddi manevi kayıplara yol açan “Deprem değil, kusurlu yapılardır.’’ Bizim yapmamız gereken bu doğa olayı ile uyumlu yaşamak için gerekli hazırlıkları yapmak ve önlemleri almak. Bu sürecin her aşamasını eğitim ve denetim ile desteklemek zorundayız.
Hayata geçirmek istediğiniz farklı projeleriniz, hobileriniz var mı? Yoğun bir kariyer hayatınız var, kendinize zaman ayırabiliyor musunuz?
Tek hayalim güvenilir yapıların inşa edildiği ve deprem sonucu oluşan can kayıplarının olmadığı, deprem gerçeği ile savaşan diğer ülkelerin örnek alacağı ve örnek göstereceği bir Türkiye. Bunun için var gücümle çalışıyorum, zaman zaman seyahatler çok yorucu oluyor fakat gene de bu umut ve hayal beni zinde tutuyor. Tabii bu süreçte maalesef Aileme istediğim kadar zaman ayıramıyorum. Gene de onlar beni bu süreçte her an destekliyor ve motive ediyorlar, benim kadar onların da emeği çok büyük. Eskisi kadar zaman ayıramasam da tek hobim olan dalışa da vakit ayırmaya çalışıyorum.