Türkiye Her Zaman Coşku Ve Enerjisiyle Başarıya Ulaşan Bir Ülke Oldu, Ancak Fatih Terim’İn Öğrencileri Bu Kez Yürekten Çok Akılla Hedefe Ulaştı… Sıra Sihrimizi Fransa’da Göstermekte…
BAZEN İNSAN çok içinde olduğu işleri doğru değerlendiremez ya da tartamaz, üçüncü bir göz büyük resmi daha iyi görüp size daha iyi bir analiz sunabilir. O anı yaşamak doğru analiz için yeterli değildir. Türk futboluyla kariyeri boyunca haşır neşir olmuş, Euro 2012 öncesi Türkiye Milli Takımı’nı çalıştırmış olan Guus Hiddink de aslında bizim hayatımız boyunca içinde olduğumuz ama doğrudan yaşadığımız için kanıksadığımız bir alışkanlığımızı şıp diye teşhis edivermişti. En basit maçlarda dahi zorlanan takım, Mart 2011’de Avusturya’yı 2-0 yenip play-off biletini kolayladığında Hiddink, öğrencilerini değerlendirirken şu sözleri kullanmıştı: “Bu biraz Türk usulü oldu, Türk yolu böyle.” Hollandalının söylediği aslında bizim takım sporlarındaki eleme yolculuklarımızın özetiydi. Atalarımızın “Yumurta kapıya dayanınca” dediği, zora, hatta en zora düşünce zihinsel bir toparlanma yaşayan, bu anlarla mutlu olan sporcular…
Bu mantaliteyi biz elemelerin ilk yarısında gördük. Bazen böyle sürprizler olur ama İzlanda maçı hariç iyi oynadığımız mücadelelerin toplamında ilk 5 maçta 5 puan alabilmek bizler için beklenmedik bir sonuçtu. Euro 2008’de yarı final gören, şimdinin Dünya Kupası şampiyonu Almanya’nın iskeletine karşı başa baş top oynayan bir ülkenin bu kadar uzun süre büyük turnuvalardan uzak kalmaması gerekliydi. Bir şeyler yapılmalıydı ve yapılacaktı. Çünkü Hiddink’in söylediği gibi ‘bizim usül’ bunu gerektirirdi, en zor anlar için yaşamak ve bu anlarda zoru başarabilmek… Fakat Euro 2008’deki masalı yazan, Avrupalı herkesin turnuvanın en sempatik takımı olarak tanımladığı Türkiye’nin karakterinin de bir parçası aynı zamanda.