Daha çok çalışmayı her zaman kendine hedef koyan ve hayatının akışını tutkunu olduğu taekwondo sporuna adayan Kübra Dağlı için çalışmak ve kendine güvenmek başarısının dönüm noktasını oluşturmuş.
Dünya Şampiyonu Kübra Dağlı taekwondo sporunu hayatının merkezinde yaşıyor ve kendi potansiyellerini keşfetme yolundaki genç nesillere güçlü bir örnek oluşturuyor. Taekwondonun yıldızı Kübra Dağlı’nın henüz küçük yaşlarında başlayan ve dünya şampiyonluğuna uzanan çarpıcı hikâyesini kendisinden dinledik.
Spora karşı yeteneğiniz nasıl, ne zaman keşfedildi?
Çok küçük yaşlarımda başladı spora karşı olan ilgim. Farkında bile olmadan oynadığım oyunlar, hareket ediş tarzım ve düşünce yapım, beni, spora doğru itiyordu. Babamın
ve amcamın da profesyonel birer sporcu olmasının sonucu olarak sanırım, henüz çok küçük yaşta spor ilgimi çekmiş ve üzerimde bir etki oluşturmuştu. Arkadaşlarım bebekleriyle evcilik oynarlarken bense hep top oynar, bisiklet sürerdim. Durağan şeyler beni her zaman çok sıkardı. Bu yüzden daima çok aktif ve hep hareket halinde bir çocuk oldum. İlkokulda öğretmenlerim bu yanımı kolayca keşfetmişlerdi. Ortaokuldaysa artık öğretmenlerimin de yönlendirmesiyle sporla tanışmaya başlamıştım. Atletizm, voleybol gibi birçok spor dalındaki takımlarda yer aldım.
Neden taekwondo dalını seçtiniz, yapısal avantajlarınız mı vardı?
Ben her zaman çok hareketli bir çocuktum. Spor çocukluğumdan beri hayatımın içindeydi. Aslında çok da seçme şansım yoktu diyebiliriz. Babamın ve amcamın da, küçükken bende bıraktıkları etkiyle kendimi bulduğum spor taekwondo oldu. Taekwondo sporunu her zaman kendime, düşünce yapıma ve duruşuma yakın buldum ve kendime daha çok yakıştırdım. Başladığım zamanlarda aslında bunun çok farkında değildim. Bu branş fiziksel özelliklerinizi ve düşünce yapınızı geliştirmek açısından çok anlamlı. İçerisinde bir felsefe barındırıyor. Siz de bu felsefeye, hareket gücüne kapılıp gidiyorsunuz. Benim taekwondo için çok uygun bir fiziğim vardı. Bacaklarım uzun ince, zıplama yeteneğim iyi ve en önemlisi de konsantrasyon açısından zihnim çok açıktı. Tabii tüm bu özelliklerim yıllar içerisinde büyük gelişmeler gösterdi. Daha çok çalışmayı, her zaman kendime hedef koydum. Hep en iyisi için, en iyi olduğumda bile daha iyisi olabilmek için çalıştım ve hazır kaldım.
Eğitiminizi hangi konuda sürdürüyorsunuz? Tekvando hayatınızın neresinde?
Eğitimimi spor bilimleri fakültesinde tamamladım ki isteğim de zaten hep bu yönde oldu. Sporun teknik ve bilimsel kısımlarını da öğrenmek, bambaşka bir bakış açısı sağlıyor insana. Yaptığınız iş ne olursa olsun, her konuda bilgi sahibi olmanız çok önemli. Ben her konuda kendimi geliştirmeye çalışan, mütevazı bir bakış açısını benimsiyorum. Taekwondo tahmin edersiniz ki şu an hayatımın merkezinde. Tüm çalışmalarım ve gelecekteki planlarım onun üzerine kurulu. Profesyonel bir sporcuyum ve tüm hayatımı, antrenmanlarıma, müsabakalarıma göre ayarlıyorum.
Bir gününüz genel hatlarıyla nasıl geçiyor? Çalışmalarınızı nerede gerçekleştiriyorsunuz?
Ben İstanbul Büyükşehir Belediyesi Spor Klübü’nde sporcuyum ve antrenmanlarımı İstanbul Büyükşehir Belediyesi Cebeci Spor Kompleksi’nde sürdürüyorum. Genellikle kamp alanı olduğu için orada müsabaka dönemlerinde kalıp hazırlanıyorum. Şu an okul olmadığından dolayı tek işim spor. O yüzden sabah 07.00 gibi kalkıyorum. Peynir, yumurta, salatalık, domates, yulaf, maydanoz, roka gibi değişen bol yeşillikler içeren standart Türk kahvaltısı yapıyorum. Saat 10.00 gibi de ilk antrenmanımı yapıyorum. Sabahları fitness ya da koşu yapıyorum ki bu dönem dönem değişiyor. İki saatlik bu antremanın ardından duş alıp, hazırlanıp, öğle yemeğine geçiyorum. Öğle yemeğinde genellikle karbonhidrat, protein ağırlıklı ana yemek olurken, salata olmazsa olmazım. İkinci antrenmanıma enerjimi toplamak için Redbull yanında biraz çerez yer, daha sonra biraz dinlenir, kitap okur ya da arkadaşlarımla film izlerim. Saat 17.00 gibi ikinci antrenmanıma hazırlanıyorum. Bu, genellikle taekwondo antrenmanı oluyor ve iki buçuk saat sürüyor. Temel teknik, koreografi antrenmanlarının ardından duş alıp akşam 20.00 gibi yemeğe geçiyorum. Çok yorgun olursam 00.00 gibi uyuyor, ya da biraz daha geç saatlere kadar kalabiliyorum.
Spor kariyerinizin kırılma noktası sizin için neresi oldu?
Her sporcunun hayatında bir kırılma noktası vardır. Benim ki çok dramatik olmasa da ilk Avrupa şampiyonamdı diyebilirim. Çok iyi hazırlanmış olsam da bu seviyede ilk defa yarışıyor olacaktım ve heyecanıma yenik düşmekten çok korkuyordum. Kendime, geldiğim bu seviyeye bir türlü inanamıyor ve güvensiz hissediyordum. Ancak Avrupa Şampiyonası sonrası her şey benim için eskisinden çok daha farklı oldu. Bilinçlendim, kendimi çok daha iyi tanıdım ve potansiyelimin farkına varma şansını yakaladım. Ayrıca eksiklerimi gördüm ve düzeltmek için özel çalışmalar yaptım. Tüm bunların sonrasında potansiyelimi çok daha iyi bir şekilde ortaya koydum. Antrenörüm Özlem Esin Hakikatli ve takım arkadaşım Emirhan Muran ile beraber çok verimli bir çalışma dönemi geçirdik ve yaşadığımız tüm bu yoğun süreci Dünya Şampiyonu olarak sonlandırdık.
Uluslararası başarılarınızda önceliğiniz ne oldu?
Attığımız her adım planlıydı. Hedeflerimizi belirledik ve öncelikle o hedeflere inandık. Başarının ne zaman olacağını bilmiyorduk ama asla pes etmek gibi bir niyetimiz de yoktu. Konsantrasyon ve koyduğunuz hedeflere gerçekten inanmanız çok önemli. Ancak bu şekilde başarabilirsiniz. Tabii çok ve bilinçli çalışmayı da eklemek gerek.
Ülkemizi gururla temsil etmeniz size hangi duyguları yaşattı, bizimle paylaşır mısınız?
Gerçekten tüm iyi şeyler ve başarılar siz vazgeçmediğinizde geliyor. Biz planlarımıza uyduk, sınırlarımızı zorladık. Yeri geldi, bayram tatili bile yapmadık ama hedefimize ulaştık. O süreç zorluydu ama sonucu çok güzel oldu. O müthiş anı yaşamak herkese nasip olsun. Tüm dünya ayakta İstiklal Marşı’mızı dinledi. Bizler de ağlaya ağlaya gururla söyledik. Allah emeklerimizi boşa çıkarmadı. Umarım tüm gençlere umut olmayı başarmışızdır.
Bir minik sporcuya bile ilham olabildiysek bizim için her şeyden kıymetli.