Tina Christa Sezer ve kızı Esra Moreno, Nuriosmaniye’den dünyaya yayılan Tina Jewellery markasının sahipleri. Doğal taşlarla yaptıkları mücevherlerin peşine düştük.
Kapalıçarşı ve Nuriosmaniye’nin tarih ve samimiyet dolu sokaklarında yürüyoruz. Röportajımızın bir kısmında Tina Christa Sezer’in her sabah tüm esnafı selamlayıp sohbetler ederek dükkanına vardığını hatırlayarak gülümseyeceğim çıkışta. Kendini mücevherlere adamış bir kadın. Kendi alanında tatlı bir devrim yaratmış bile diyebiliriz. Şimdilerde onun izinden giden kızı Esra Moreno ile birlikte tasarımlarına devam ettikleri zevkli bir dünyaları var. İnce zevkin, zahmetli zanaatin ve kusursuz insan ilişkilerinin meyvelerini topluyorlar 30 yıldan daha uzun bir süredir. Bize de düşen hikayelerinin dinleyicisi olmak artık.
Mücevherle olan ilişkiniz nasıl başladı?
Bundan 45 yıl önceydi. Almanya’dan Türkiye’ye gelmiştim. İstanbul’da, turistlerin çok ilgi gösterdiği yıllarda farklı objeler satan bir mağazada çalışıyordum. Burada kuyumculuğu öğrendim ve çok keyif aldım. 14 yıl boyunca çalıştım ve mücevher konusunda büyük deneyimler kazandım. Çalışkan ve disiplinli oluşum patronlarımın dikkatini çekmişti. Öğrendiklerimin üzerine yeni bir şeyler katmak istedim. Daha sonra Türkiye ve dünyadan farklı taşlar kullanarak mücevherler tasarlamayı istedim. Yurtdışında fuarlara gidip taş firmalarıyla ilişkiler kurdum, çalışmalara başladım. Özel taş kesimcileriyle de fikir alışverişinde bulunup, Türkiye’ye geldiğimde buradaki ustalarla tasarımlar yapmaya başladım. Bu sayede işimde büyük adımlar atmış oldum. 14 yılın sonuna geldiğimde de artık müşteriler çalıştığım firmaya değil de benim ismime gelir oldular. Amerika, Almanya ve Kanada başta olmak üzere ekonomik seviyesi yüksek turistler arasında tanınır hale gelmiştim. Bunları görünce artık kendimi hazır hissettiğime karar verdim ve markamın serüveni başladı.