Küşat Başar ile Everest Yayınları’ndan çıkan son romanı “Yaz” üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Kış İkindisinin Evinde isimli ilk kitabıyla 1989 yılının Haldun Taner Öykü Ödülü’nün sahibi olan Kürşat Başar, 1990’da çıkardığı kitabı ‘Konuştuğumuz Gibi Uzaklara’ ve hemen ardından pek çok gencin başucundan ayırmadığı ‘Sen Olsaydın Yapmazdın, Biliyorum’ ile edebiyat dünyasına hızlı bir giriş yaptı. Gazetecelik ve TV programcılığı gibi alanlarda da üretimine devam eden Başar, 2012 yılında yayınlanan ‘Keşke Burada Olsaydın’ isimli bir albümü de bulunuyor.
Seneler sonra “Yaz” ile yeniden okuyucunun karşısına çıktınız. Bu kadar uzun süre ara vermenizin nedeni neydi?
Bu süre içinde pek çok şeyle uğraştım. “Bir Roman Kahramanı” adıyla bir Doğan Hızlan biyografisi hazırladım. “Çok Güldük, Ağlamayalım” adlı bir kitabım daha çıktı. “Bizim Şarkımız” adıyla bir müzikal yazdım. Bu arada köşe yazıları, televizyon programları ve bazı dizi projeleri ile bir de film senaryosu yazdım. Son üç, dört yıl da hayatımda farklı bir kariyer başladı. Daha önce bir keyif, bir hobi olarak kendi kendime ya da yakın dostlarımla sürdürdüğüm müzik çalışmaları ciddi bir şekle büründü. “Keşke Burada Olsaydın” adlı bir albüme dönüştü. Son üç yılda 250 civarında konser verdik ve kulüp çalışmaları yaptık. Pek çok ünlü isimle farklı projeler gerçekleştirdik. Elbette bütün bunlar çok fazla zaman alan ve her biri özel, ciddi çalışma gerektiren işler. Bu nedenle roman biraz fazla bekledi.
Yaz’ın hikayesi nasıl oluştu?
Başlangıçta, kitapların arasında büyüyen ve gerçek dünyayla kendi hayal dünyasını bir türlü bağdaştıramayan bir çocuğun öyküsüydü. Giderek değişti. Son olarak da işin içine ilginç bir biçimde biraz da rastlantıyla Kıbrıs girdi.
Romandaki karakterlerin yazarlara ve yazmaya dair zaman zaman eleştirel oldukları yerler var. Siz de bu konular hakkında çok düşünmüşsünüzdür. Edebi manada kendinizi nasıl bir alana yerleştiriyorsunuz?
Bu soruya benim cevap vermem çok doğru olmaz. Elbette yazmaya başladığım zamandan beri yazı ve edebiyat hakkında çok fazla düşündüm ve okudum. Başka yazarlar hakkında yazılar, kitap yazıları da çok yazdım. Ama sanırım en doğrusu zamanın sizi nereye yerleştireceği…
Romanın tarihi fonunda Kıbrıs olaylarının geçmesi neden? Dönemin sizin yaşantınız üzerinde herhangi bir etkisi oldu mu? Yoksa duyduklarınızdan ve merak ettiklerinizden mi yola çıktınız?
Kıbrıs’ta 10, 11 yaşlarındayken iki yıl kalmıştım. 60’lı yıllarda Kıbrıslı Türklerin yaşadıklarını o zaman canlı tanıklarından çok dinlemiştim. Aradan uzun zaman geçti sonra bir film projesi için yeniden adaya gittim ve bu kez tanıklarla yeniden konuştum. Proje gerçekleşmedi ama bu öyküler ve anılar bende yer etti. Bir biçimde bu kitap yazılırken de gelip tıpkı o romandaki kelebek gibi kitaba girdi.
Milyonlarca kez sorulmuştur muhtemelen ama yaz mevsiminde çıkan bir romanın adı neden Yaz olur?
Roman kışın da çıksa adı Yaz olacaktı. Çünkü birincisi yazma eylemini anlatıyor, ikincisi bir yaz semtinde geçen çocukluğu anlatıyor, üçüncüsü unutulmaz bir yaz aşkını anlatıyor ve dördüncüsü alın yazısını anlatıyor. Bu kitapta yer alan temaların hemen hepsini içeren bir sözcük.
Neden gazeteci oldunuz? Sonrasında TV programları… Bütün bunlar size neler kattı?
Üniversiteye girdiğim yıl Hürriyet gazetesinde Gösteri Sanat Edebiyat dergisinde çalışmaya başladım. Uzun zaman da aslında sanat ve edebiyatla ilgili bölümlerde çalıştım. Daha sonra dergi yöneticiliği ve köşe yazarlığı geldi. O dönemlerde özel kanallar yeni açılıyordu ben de TRT’de bir program yapıyordum bu nedenle gelişen sektörde genç isimler olarak bizler yer aldık. Yaptığım her şeyin hayatıma önemli şeyler kattığına inanırım. Pek çok insan tanıdım, pek çok şey öğrendim, hep çalışmak zorunda kaldım ve bu da bana birçok şeyi yapabilmeyi öğretti.
Şimdilerde hayatınız nasıl geçiyor? Müzikle de ilgileniyorsunuz bir yandan? Her şeyin kendine ait bir zamanı mı var, yoksa hepsi aynı anda olabiliyor mu?
Bu sıralar müzik devam ediyor. Bu yaz Bodrum’da iki ay boyunca haftanın dört gecesi çaldık. Kışa da İstanbul’da yeni mekanlarda devam edeceğiz. Bu arada yeni albümün çalışmaları devam ediyor. Her zaman yeni projeler oluyor elimde. Örneğin “Sen Olsaydın Yapmazdın, Biliyorum” adlı romanımın senaryosu yazıldı filmi çekilecek. Bunun yanında yeni bir TV programı için de görüşmeler sürüyor.
Bütün zamanların en sevdiğiniz yapıtları nelerdir?
Klasik bir cevap olarak klasikler diyeceğim. Ama bunun yanında Türk şiiri her zaman dönüp dönüp okuduğum ve her keresinde yeni keyifler bulduğum bir tür.