86 Yaşındakı Alessandro Mendini, İtalyan Tasarım Dünyasının En Büyük Yıldızlarından Biri. 21. Yüzyıl Tasarım Literatüründe Post-Modernizmin Babası Olarak Da Bilinen Yıldız Tasarımcıyı Stüdyosunda Görüntüledik.
Bu ay tasarımın yaşayan efsanesi Alessandro Mendini’nin Milano’da bulunan stüdyosu Atelier Mendini’ye konuk oluyoruz. Alessandro Mendini 86 yaşında çocuk ruhunu hala koruyan bir mimar, tasarımcı, sanatçı ve düşünür. Compasso d’Oro tasarım ödülleri ve Fransa Kültür Bakanlığı tarafından verilen Sanat ve Edebiyat nişanına sahip olan Mendini, aynı zamanda pek çok üniversitenin de fahri profesörü. Philips’ten Hermés’e pek çok firmayla çalıştı, öncü tasarım dergilerinin sıra dışı editörü oldu ve tasarımda post-modernizmin kurucusu olarak pek çok önemli ürüne imza attı. Tüm bu kimliklerinin yanı sıra samimi, esprili ve mütevazı kişiliği, zaten dolu dolu olan sohbetimize bir o kadar da keyif kattı. Hem Mendini’nin hem de tasarımın dünü, bugünü ve yarınını konuştuk.
Bugün içinizdeki çocuğu hala koruyorsunuz. O yüzden geçmişe dönüp bize çocukluğunuzu ve bugün hala çocuk ruhunuzu nasıl koruduğunuzu anlatır mısınız?
Resim yapmayı çocukluğumdan beri çok sevmişimdir. Büyüdüğümde çizgi film yapmak istiyordum, mimari projelere çizim yapmak değil. Hatta Walt Disney’de çalışmak gibi bir hayalim vardı. Amerikalı karikatürist Saul Steinberg’i çok seviyordum. Hala resme, mimarlıktan daha çok ilgi duyuyorum. Bir mimar olarak tüm eserlerimde de renkleri ve desenleri her zaman görebilirsin. Çocuk ruhumu korumamın bir diğer unsuru da çocuklar gibi hala meraklı olmam. Labirentteymiş gibi her yolu deneyip görmek isterim. Mizahı çok severim; bu da çocuklara ait bir özelliktir.
Tasarımda post-modernizmin öncülerindensiniz. Tarihin, anıların, dekorasyonun, süslemenin ve renklerin tasarımdaki değerini savunuyorsunuz. Tasarım bakış açınızın şekillenmesinde nasıl etkili oldu?
Teorik ve kültürel hayatım editörlük yaptığım dergilerle ilişkili. Beş yıl Casabella, beş yıl Modo ve beş yıl Domus olmak üzere 15 yıl boyunca dergi editörlüğü yaptım. İlk dergim Casabella’nın ideolojisi radikal tasarımdı. Endüstriyel üretime dahil olmamış pre-ekolojik durumları irdeliyorduk; tasarım ve zanaat arasındaki ilişkiyi çalışıyorduk. Modo dergisinin editörü olduğumda ise tüm tasarım disiplinleri arasında demokratik bir anlayış yarattık; gözümüzde fotoğrafçılık, mimarlık, saç tasarımı, hepsi eşitti. Yaklaşımımızda mimarlığın kıdemli olduğu alışılagelmiş hiyerarşiyi bırakmıştık. Domus’un editörü olduğumda ise post-modernizm dönemindeydik; tarihte dolanıp geçmişe zaman yolculuğuna çıkıyor, modernist bakış açısı dışında da çözüm yolları olduğuna inanıyorduk. Domus dergisindeki ilk yılımda Ettore Sottsass’tan (Memphis akımının kurucusu) ve Alchimia’dan Domus dergisinin sayfaları için ayrı ayrı görsel düzenleme yapmalarını istedim. O dönem post-modernizm teorisi üzerine çalışıp Alchimia’ya Proust koltuğunu tasarladım. Dergilerin farklı ideolojileri yanı sıra sürekli olarak tinsellik, psikoloji ve psikanaliz üzerine okumalar yaptım. Gaudi’den Erich Mendelsohn’a, Rudolf Steiner’in ruhani biliminden (antropozofi) Goetheanum binasına mimaride dışavurumculuk çalıştım. Bu dönemlerde ürün tasarımına başladım. Casabella ve Domus’un kapak sayfaları için teorik içerikli ürünler tasarladım.
Meşhur Lassú sandalyeniz gibi. Editörlük kariyeriniz öncesinde pratikte tasarım yapmıyordunuz.
Evet, ürün tasarlamaya o dönem başladım çünkü Alessi’yle iletişimdeydik. Benden firmaları için bir gelecek stratejisi yaratmamı istediler ve arada onlar için ürün de tasarladım. Alessi için ilk çalışmam çay ve kahve setiydi. Paolo Portoghesi, Hans Hollein, Aldo Rossi gibi post-modernist mimarları çay ve kahve seti yapmak için davet ettim. O zamana kadar bu mimarlar ürün tasarımcısı olarak hiç çalışmamışlardı; sadece mimarlardı. Bu çalışmanın ardından Groninger Müzesi’nin mimari projesini yaptım. Müzenin açılışı için gazetecilere hediye amaçlı küçük bir obje tasarladım; tirbüşon ‘Anna G.’. Alessandro (Alessi’nin kurucusu) bu ürünün potansiyel başarısını gördü ve piyasaya sürmeye karar verdi.