Ne zaman Türkçe müzik dinlemek istesek Spotify hesabımızda elimizin gittiği ilk isimlerden biri Gökhan Türkmen… 90’lar popundaki samimiyeti anımsatan şarkıları, mütevazı duruşu ve farklı giyim tarzıyla daima takdir ettiğimiz Türkmen’i sahnede izledikten sonra “onu mutlaka tanımalıyız” duygusuna kapıldık.
Çekim günü stüdyoda buluştuğumuzda tam da kafamızdaki o kibar, sakin ve mütevazı adam vardı karşımızda. Gökhan Türkmen az konuşan ama çok dinleyen insanlardan biri. Bunu kendisi de açık yüreklilikle itiraf ediyor. Çekime gelirken kendi aksesuarlarından da getirmesini rica etmiştik ve görüyoruz ki şapkalar, onun favori aksesuarı. Her biri de son derece ince bir zevkin ürünü.Röportaj için karşı karşıya oturduğumuzda kaliteli müzik konuşmayı ne kadar özlediğimizi fark ediyoruz. Bu sefer okuyacağınız, röportajdan çok, samimi bir sohbet tadında aslında.
Öncelikle son şarkınız ‘Vay Halimize’den bahsedelim istiyoruz. Tarzı biraz farklı geldi bize, alıştığımız Gökhan Türkmen şarkılarından değil…
Vay Halimize, iki sene önce sevgili aranjörümüz Caner Anar ile yaptığımız bir parça aslında. Çıkarmayı sürekli düşünüyorduk ama kısmet olmamıştı. Hem Türkiye’de, hem dünyada olup biten ırkçılık, çevre kirliliği gibi kötü olaylarla alakalı bir teması var bu şarkının. Tüm bunları düşünürken şarkının başında “vay halimize” lafı çıktı ve onun üzerine devam ettik.
Klipten de anladığımız kadarıyla sosyal sorumluluk düşüncesiyle yola çıkılmış…
Aynen öyle, albüm öncesi bunu sosyal sorumluluk olarak yaptık; tarz değişikliği gibi düşünülmesin. Elektronik alt yapılı olmasının sebebi, biraz daha değişik ve dikkat çekici bir iş yapmak istememiz. Birazcık duyarlılık işi bu aslında… Etrafımızda, dünyada olup bitenlere kayıtsız kalmamanın göstergesi diyebilirim. Ara ara da böyle işler yapacağız. Son albümde de böyle bir parça var.
Son albüm demişken; ne zaman çıkmıştı?
Ekim sonu gibi yayınlandı. Bir buçuk yıl önce kurduğum kendi müzik şirketim GTR’den çıkartmıştım ilk albümü. Albümün adı Sessiz; 10 tane parça, üç tane de versiyon var. Bir de albümün intro’su var. Zaten o da annenin karnındaki bebek kalp atış sesleriyle başlıyor. Albüm kapağı da bir ultrason fotoğrafı. Bu sefer şarkılar çok ağır şarkılar değil; sadece iki tanesi öyle diğerleri daha orta tempoda. Sound olarak bildiğiniz, alıştığınız, benden dinlendiğiniz tarzda. Ama iki tane de elektronik alt yapılı şarkı var albümde, biri zaten Vay Halimize.
Sizin şarkılarınız bana 90’lar popu tadında geliyor. Şarkılar birbirine benzemiyor; bu çizgiyi korumak zor mu?
Ben 83’lüyüm, dolayısıyla 90’ları çok net biliyorum, tam müziğe başladığım yıllar. Etkisi mutlaka olmuştur. Belki onlardan etkilenmiş, o samimiyete dikkat ederek müziğime yön vermeye çalışmış olabilirim. Her zaman söylüyorum, elimizden geldiği kadar farklı şeyler yapmaya çalışıyoruz. Şarkıların hepsi belki de bu yüzden hit oluyor… Ben kendime şarkıcı demekten çok yorumcu demeyi tercih ediyorum. Her şarkımın bende farklı yorumu var. O yüzden farklı farklı işler yapmak, farklı farklı şarkılar söylemek istiyorum hep. Bu da tabii ekip olarak yenilikçi olmamız, sürekli değişik işler takip ediyor olmamızla alakalı.
Klip meselesine de önem veriyorsunuz, değil mi?
Evet, tabii. Her albümde en az üç, en fazla beş klibimiz oldu. Yaptığım işler benim bakış açımda hep bir bütündür. Sanatta her zaman bütünlük önemlidir. Bu yüzden şarkının klibi de şarkı kadar önemli benim için. Konu, betimleme, anlatım, tanım olarak hepsinin bütünlüğü olması lazım. Albüm kapağının da, çıkış şarkısının da aynı şekilde…
Duygusal şarkılarınız “damar” diyebileceğimiz ağır şarkılar, hareketli parçalarınız ise hakkını verecek kadar hareketli. Genelde bir nokta atışı durumu olduğunu düşünüyoruz…
Benim için önemli olan iyi şarkı yapmak; hızlı olması, yavaş olması, metronomu çok önemli değil. Önemli olan kaliteli şarkı olması. Bir gün bir albüm yaparım atıyorum, full damar olur, önemli olan o şarkıların gerçekten iyi olması.