Popüler müziğin ünlü isimlerinden başarılı sanatçı Kerem Cem, kendini keşfetmenin ve üretmenin gücünü sanatıyla sevenlerine aktarıyor.
Türkiye’den dünyaya uzanan hayran kitlesi ve büyüleyici sesiyle gönüllerde taht kuran Kerem Cem, her zaman içinden geçen şeyi yaparak ve hislerini işine yansıtarak üretmenin verdiği mutluluğu yaşamış. Dinleyici, izleyici ve takipçileriyle etkileşimden büyük heyecan duyan sanatçı, müzik çalışmalarının yanı sıra müzikaller, dizi, sinema ve çok daha fazlasıyla sanatını geniş kitlelerle paylaşırken yaşadığı deneyimleri bizlerle paylaştı.
Müzik icra etmeye ne zaman başladınız?
Lisedeydim. Gitar çalan ve şarkı söyleyen, hard rock dinleyen gençlerdik. Üç arkadaştık biri kuzenimdi. Ondan sonra onlar şarkı söylememeye, sadece gitar çalmaya başladılar. Sesimin güzel olduğunu, şarkı söylemeye başladığımı anladığım ilk yer lisedir. Muğla Turgut Reis Lisesi mezunuyum. Çok iyi hatırlıyorum, Muğla’da ünlü Özlem Pastanesi vardı. Biz burada çalabilir miyiz diye izin alarak orada çıkmıştık. Birer tabak baklava yiyebiliyor, para da almıyorduk. Müzik icra etmek, insanların karşısında şarkı söylemek böyle başladı benim için diyebilirim.
Ailenizde müzik ile ilgilenen var mıydı?
Müzik ile ilgili bir ailem var. Babam çok sıkı bir müzik dinleyicisi. Hâlâ da öyledir, kulakları az duysa bile. Kulaklığını takar ve yüksek sesle müzik dinler. Klasik müzikten hafif batı müziğine, Türk pop müziğinden Sezen Aksulara, Orhan Gencebaylara, türkülerden Tolga Candar’a uzanan çok geniş bir plak arşivi var. Ben Milas doğumluyum. O yıllarda Milas’ta sadece bir tane plakçı vardı. Babam plaklarını oradan seçerdi. Kulak aşinalığım babamın müzik arşivinin genişliğinden geliyor.
Ailenizin müziğe olan yeteneğinize ve ilginize yaklaşımı nasıl oldu?
Benim şarkı söylememi, müziğe yatkınlığımı annem keşfetmiş. Deniz kenarında ayak parmaklarımla oynarken, bu çocuk piyano çalmak istiyor galiba deyip, piyano derslerine başlattı beni. Dersler pazartesileri günleriydi ve aynı saatte Şirinler çizgi filmi vardı ve ben bir şekilde piyano dersini bıraktım. Bırakmamak, şu anda piyano çalmak çok isterdim. Kalbimdeki müzik ve o müzik yelpazesinin genişliği, babamın müzik zevkinden kaynaklanıyor.
Her şeyin bir tonu vardır dünyada. Telefonun çevir sesi vardı hala ev telefonlarında, o ses la notasıdır. Mesela çok iyi hatırlıyorum, daha ilkokuldayken annem, evde elektrik süpürgesi çalışırken, -onun da bir tonu vardır, tekrar edebilirsiniz- o elektrik süpürgesinin sesini taklit etmemi, o tonu bulmamı isterdi. Ben de hemen bulurdum ve annem mutlu olur “senin kulağın var” derdi. Hep müziğe yönlendirilmiş, müzik yapmaya başladıktan sonra da sonuna kadar desteklenmiş, şanslı bir adamım.
İlk bestenizi ne zaman yaptınız ve bestelerinizin dinleyicilerle tanışma hikâyesi nasıl oldu?
Kendi sesimi keşfettiğim ilk zamanlardan sonra, bu bana yetmemeye başladı. Ne yapabilirdim diye düşündüm. Söz yazmak geldi aklıma. Hayatında hiç söz yazmamış biri için söz yazmak ilginç bir deneyim. O yüzden önce evdeki şiir kitaplarından başladım. Onları nasıl besteleyebilirim, besteleyince ne oluyor diye baktım. Hatta ilk bestelediğim şarkı Cahit Sıtkı Tarancı’nın ‘Nü’ şiiriydi. Bir de hiç yoktan şarkı ürettiğinizde, onun gerçekten güzel bir şarkı olup olmadığını anlamanız biraz vakit alabiliyor. O ilk şarkılarımın özgün bir tarzı vardı. Birilerine ilk çaldığımda zorlandığımı hatırlıyorum. İlk aileme çaldım. Beğendiler ama ben gerçekten beğendiler mi diye düşündüm. Çünkü bu bir süreçti ve biraz uzun sürdü. Süreç odaklı biri olduğum için benim süreçlerim biraz uzun sürer. Sonra kendi sözlerimi yazmaya, onları bestelemeye başladım ve elimde şarkılar birikmeye başladı.
Müzik kariyerinizde sizin için dönüm noktası olan bir deneyim yaşadınız mı, bizimle paylaşır mısınız?
Birlikte müzik icra etmeye ve müzik üretmeye başladığım arkadaşlarım, hâlâ yanımda olan arkadaşlarım. Biri, benim en sevilen, bilinen, Nerelere Gideyim’in, Aşk Bitti’nin bestecisi ve söz yazarı Yunus Adak. Hâlâ arkadaşız ve hâlâ çalışıyor, müthiş şarkılar yapıyoruz. Umarım yakında karşınıza çıkacak ve dinleyiciyle buluşacak. Onunla İzmir’de Ege Üniversite’sinde okurken tanıştım ve birlikte müzik icra etmeye, besteler yapmaya başladık. Üniversite biterken, arkadaşlarım uluslararası ilişkiler, işletme, iktisattan mezun olup ne yapacaklarına karar verirken, benim yapabileceğim tek şey müzikti. Aslında yapmak istediğim tek şey de müzikti. O yüzden planımı ona göre yapmaya başladım. Tabii ki Türkiye’de İstanbul her şeyin olduğu gibi müziğin de merkezi. İstanbul’a gelmenin yollarını aramaya, bulmaya başladım. Siz bakınca, arayınca karşınıza bir şeyler ve birileri çıkıyor. Yonca Evcimik ile tanıştım. Ablası, ablamın arkadaşıdır. Benim şarkılarımı ilk dinleyen odur. “Bunlar çok güzel şarkılar ve sesin çok güzel, İstanbul’a gelirsen mutlaka ara” diyen, kariyerimin başından beri beni yüreklendiren kişidir. Üniversite bittikten sonra kendi şarkılarımı bir dosyada koltuğumun altına sıkıştırdım, gitarımı attım sırtıma, İstanbul’a geldim ama herkes Kerem Cem geldi diye beklemiyordu tabii ki… Kapılardan döndüğüm oldu, şarkılarımın beğenilmediği oldu, oldu da oldu, oluyor böyle şeyler ama yılmak bir şeyin sonucuna varmanıza yol açmıyor. O yüzden sevdiğiniz işte, yapmak istediğiniz işte ısrar etmeniz gerekiyor. 3.5 yıl sonra dinleyiciyle buluştuğumda, gerçekten çok mutluydum. Yapmak istediğim şeyin de gerçekten bu olduğunu anlamıştım.
İlk albümünüz ne zaman çıktı, hangisiydi?
İlk albümüm 2004’te çıkan ‘Eylül’ idi. Çoğunluğu benim ve besteci arkadaşım Yunus Adak’ın şarkılarından oluşan, Aykut Gürel prodüktörlüğünde çıkan bir albümdü. Müzik kariyerimin başlangıcı oldu, şarkılarımın dinleyiciyle buluşabilmesinin yolu oldu Eylül albümü. Dinleyiciyle buluşan ilk şarkım da ‘Nerelere Gideyim’ idi. O günden beri de müzik üretimi, şarkı yapmak, şarkı söylemek kısacası şarkılar hep var, iyi ki var. O yüzden de çok mutluyum.