Türk gastronomisini dünyaya tanıtma konusundaki öncülerden biri olan Gökmen Sözen ile Türk gastronomisini uluslararası arenada temsil eden projelerini, gastronomi trendlerini, sektöre olan katkılarını ve projelerini konuştuk.
Gastronomi dünyasına olan ilgisi yeme-içme fotoğrafçılığıyla başlayan Gökmen Sözen için objektifin arkasında geçmek, yalnızca estetiğin değil aynı zamanda kültür, emek ve hikaye peşinde olduğunu da fark etmesini sağlamış. Uluslararası otellerde edindiği deneyimler Sözen’e hem turizm, hem de ağırlama sektörünün dinamiklerini tanıma fırsatı sunmuş. Zamanla bu ilgi sadece farklı lezzetlerle kalmayıp, o lezzetlerin arkasındaki şefleri, onların ilham veren yolculuklarını, yerel mutfakların zenginliğini ve farklı pişirme tekniklerini keşfetme arzusuna dönüşmüş. Bu süreçte gastronomi ve turizm yayıncılığı da ilgi alanına giren Gökmen Sözen, şimdi hem görsel hem de içerik anlamında, bu dünyanın hikayesini daha geniş kitlelerle buluşturmayı amaçlıyor.
Yeme-içme sizin için ne ifade ediyor? Doymak için mi yemeli, yoksa yemek için mi yemeli?
Sadece karın doyurmak için değil; keyif almak için, damak tadını geliştirmek için ve hayatı yaşamak için yemeliyiz. Tabii bunu yaparken bünyemizi de tanıyarak ona göre bir duruş almalıyız. Lezzetli ve farklı ürünler tatmalı, onlardan haz duymalıyız. Bitkiler, et ürünleri, deniz ürünleri gibi çeşitli tatlar denemek lazım. Yeme-içme benim için bir hayat biçimi. Yeni tatlar, yeni mekanlar keşfetmek için dünyada insanlar gastronomi turlarına çıkıyor.
10. yaşını kutlayan ve uluslararası alanda büyük yankı uyandıran Gastromasa etkinliği nasıl başladı ve bu kapsamda neler yaptınız? Gastromasa için bundan sonraki hedefleriniz nelerdir?
Gastromasa, bugün yalnızca Türkiye’nin değil, dünyanın sayılı gastronomi etkinliklerinden biri haline geldi. Uluslararası alanda kendini yedi kıtada kanıtlamış bir kongre olarak, sektörde çok önemli bir yere sahip. Yalnızca İstanbul’da değil, Londra gibi dünya metropollerinde de ses getirdik. Bizim hedefimiz, Gastromasa’yı bir dünya markası haline getirmekti ve bu yolda çok ciddi adımlar attık.
2025 bizim için çok özel bir yıl, çünkü Gastromasa’nın 10. yılını kutlayacağız. 6-7 Kasım tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştireceğimiz etkinlik için şimdiden yoğun bir hazırlık süreci içindeyiz. Bu yıl, sadece bir kongre düzenlemek değil, aynı zamanda Türkiye’nin gastronomi turizmi potansiyelini dünyaya daha güçlü bir şekilde anlatmak istiyoruz. Bu kapsamda, uluslararası medya kuruluşlarıyla iş birlikleri yapacağız ve dünyanın en önemli şeflerini Türkiye’ye getireceğiz. Amacımız, Türkiye gastronomisindeki bazı kalıpları kırmak. Global gastronomiyle teknik ve tasarım anlamında daha çok temas kurarken, aynı zamanda kendi geleneksel mutfağımızla da sağlam bir köprü oluşturmak istiyoruz. Anadolu’nun zengin mutfak kültürü, dünyaya ilham verecek potansiyele sahip. Biz de bunu uluslararası düzlemde daha görünür kılmak için çalışıyoruz. Bu süreç kolay olmadı elbette. Türkiye’nin gastronomi gücünü dünyaya anlatmak; zaman, strateji ve kararlılık gerektirdi. Ancak biz bu zorlukların üstesinden güçlü bir ekip, net bir vizyon ve hiç bitmeyen bir öğrenme arzusu ile geldik. Uluslararası alanda bize destek veren tüm kurum ve kuruluşlara da buradan ayrıca teşekkür etmek isterim.
2025 yılına hızlı bir giriş yaptınız. FSUMMIT, Creative People Awards, Salon du Chocolat Istanbul, Urla Enginar Festivali, FoodFest Antalya ve ardından Ayvalık Gastronomi Festivali… Bu organizasyonların hazırlık süreçleri nasıl geçti, nasıl dönüşler aldınız?
Biz, dünyanın en önemli gastronomi organizasyonu şirketlerinden biriyiz. Hem kendi markalarımız hem de uluslararası markalar olsun; belediyeler ve valiliklerle yaptığımız festivallerle Türkiye’de, Gastromasa Londra ile Londra’da ve gelecek sene Kıbrıs’ta düzenlenecek olan Uluslararası Turizm Gastronomisi Yatırımları ve Ağırlama Zirvesi FSUMMIT ile önemli ve nitelikli işlere imza atıyoruz. Hem bölgesel destinasyonlara inanıyoruz; Ayvalık, Urla, Gaziantep, Adana gibi yerlerin gelişimine büyük katkı da sağlıyoruz. Ayrıca, kendi fuarlarımızla da Türkiye ve yurt dışı arasında bir köprü kuruyoruz. Getirdiğimiz derecelendirme sistemi, Gault&Millau ve Creative People Awards ile restoran ve otel kalitesini yukarı çekmeye çalışıyoruz.
Tüm bu çalışmaları düşününce gastronominin ekonomi ve turizm sektörleriyle kesiştiği noktada sizin rolünüz nedir?
Gastronominin sadece bir lezzet dünyası olmadığını, aynı zamanda çok güçlü bir ekonomik ve turistik potansiyele sahip olduğunu fark ettik. Biz bu noktada, kültürel tanıtımın ötesine geçerek gastrodiplomasi yapıyor, Türkiye’nin yerel ürünlerini ve mutfak kültürünü dünya ile buluşturacak stratejik bir köprü kuruyoruz. Şunu çok net bir biçimde söyleyebilirim ki, Türkiye’nin yerel ürünleri artık sadece yerel mutfaklarla sınırlı kalmıyor; dünyanın en önemli restoranlarında farklı reçeteler ve tekniklerle kendine yer buluyor. Örneğin, tarhana, Antep fıstığı, sumak ve Güneydoğu biberleri gibi malzemeler bugün birçok uluslararası şefin mutfağında kullanılıyor. Bu bir rastlantı değil. Bu farkındalığın artmasında Gastromasa’nın önemli bir rolü var. Biz yalnızca bir etkinlik düzenlemiyoruz; dediğim gibi, biz gastrodiplomasi yapıyoruz. Türkiye’ye gelen yabancı şefler, medya mensupları ve sektör profesyonelleri sayesinde hem ürünlerimizi hem de gastronomi kültürümüzü dünyaya tanıtıyoruz. Örneğin, sumak gibi bir baharatın ya da kokoreç ve tavuk göğsü gibi özgün lezzetlerin doğru anlatımla ve etkili stratejilerle uluslararası düzeyde dikkat çekmesi mümkün. Sadece İstanbul olarak düşünmeyelim, biz bu çalışmaları Gaziantep, Adana, Antalya gibi gastronomik açıdan güçlü şehirlerde de yürütüyoruz. Bununla hem Türkiye’nin gastronomi haritasını büyütüyor hem de yerel ekonomilere can suyu oluyoruz. Önümüzdeki dönemde bu çalışmaları hem Türkiye’nin farklı şehirlerine hem de yurt dışına taşıyarak, Türkiye’yi gastronomi alanında kalıcı ve saygın bir küresel aktör haline getirmeyi hedefliyoruz.