İnsanlık tarihinin en eski araçlarından olan kaşıkları bu denli mercek altına almış mıydınız? Ece Bora Demirel’in çay kaşıklarından oluşan renkli koleksiyonu, Melda Dikmen Gürel imzalı mekân tasarımının da parçası olmuş.
Gündelik hayatımızda kullandığımız her şey, dünyanın farklı bölgelerinde bambaşka zaman dilimlerinde üretilmiş aynı örnekteki parçalarla bir araya getirildiğinde şaşırtıcı derecede değişime uğrar gözümüzde. Bir anda onun hikayesini öğrenmek ve geçirdiği değişimi anlamak isteriz. Kürdandan çamaşır mandalına, gazoz kapağından şeker kavanozuna kadar aklımıza gelmeyecek her tür eşyanın koleksiyonerleri var dünyada. Bu ay Tresto İç Mimarlık Kurucusu Melda Dikmen Gürel’in projelendirdiği Çengelköy’den bir yaşam alanındaki kaşık koleksiyonunu taşıyoruz sayfalarımıza. Evin en çok zaman geçirilen mekânında özel bir köşe ayrılmış kaşıklara. Ev sahibesi Ece Bora Demirel’in 8-9 yaşlarında ilk kez büyük halasında görüp yapmaya karar verdiği bu koleksiyon, bugün 149 adet çay ve tatlı kaşığından oluşuyor. Her geçen gün sayıları giderek arttığı için de evin mekan tasarımını yapan Tasarımcı Gürel, modüler dolaplarla koleksiyon için ideal bir sergi alanı yaratmış.
Tarihçesini bilmediğimiz pek çok obje var hayatımızda. Kaşıklarkonusunda kısa bir bilgi alabilir miyiz sizden?
Kaşık, insanlık tarihindeki en eski araçlardan biri. Bulunan ilk örnekler deniz kabuğu veya uygun şekilli taşlardan oluşuyor, ancak bugün bilinen formu gibi bu örneklerin hiç birinin sapları yok. Tam olarak tarihlenememekle birlikte bugünkü şekli ile ilk kulplu kaşığın tarihi M.Ö. 1000’e tarihleniyor. Mısır’da dini amaçlarla kullanılan fildişi, ahşap, çakmaktaşı, kayraktaşı gibi değişik malzemelerden üretilmiş kaşık örnekleri hiyerogliflerle kaplanmış. Kaşıklar için kullanılan en yaygın malzeme düşük maliyeti nedeniyle ahşap. Bununla birlikte, Yunan ve Roma imparatorlukları boyunca ise bronz ve gümüşten yapılmış kaşıklar zenginler arasında yaygınmış. İngiltere’de ilk belgelenen kaşık 1259 tarihinden kalma. I. Edward’in Mısırlılara benzer şekilde zenginlik ve güç göstermek için kullanılan gösterişli kaşıkları taç giyme tören ritüelinin de bir parçası olmuş. Vaftiz hediyesi olarak ‘Havari Kaşığı’ vermenin geleneksel hale geldiği, Tudor ve Stuart dönemlerinde kaşıklaradaha fazla önem verilmiş. Özellikle zenginler 12 kaşıktan oluşan bir diziye 13. kaşığı da ekleyerek buna Mesih’in figürünü taşıdığı için ‘Usta Kaşık’ adını vermişler.Bu uygulama, vaftiz kaşıkları geleneğini doğurmuş ve o sırada tüm toplumsal sınıflarda yaygınlık kazanmış. Tek fark ise bu kaşıkların yapıldığı malzemeydi-genellikle üst sınıflar için gümüş veya altın; alt sınıflar için ise bakır veya pirinç kullanılmış. Kaşık tasarımı Rönesans ve Barok dönemleri boyunca değişti ve nihayet 18. yüzyılda bugünkü görünümünü aldı.