Kariyerinde attığı adımlarla kendi sınırlarını aşmış, özgüveni yüksek, hayata karşı başı hep dik biri Tuba Ünsal. Başarılarıyla ilham veren güzel oyuncunun şimdi ise hepimize vereceği yeşil birmesaj var.
Zarif, doğal ve güzel, bir taraftan da ayakları yere sağlam basan, sosyal konulara duyarlı, güçlü bir kadın Tuba Ünsal. Bir yanı fazla cool ve mesafeli ama sohbet etmeye başladığınızda da hayata karşı heyecanı yüksek, sıcacık biri o. Beyaz camın arkasında gördüğümüz o hafif gizemli havası, yakın çekim alanına girdiğinizde sıcacık tavırlarıyla içinizi ısıtan cinsten.
İçinden geçtiğimiz pandemi süreci ve tüm dünyadan üzüntüyle takip ettiğimiz orman yangınları derken, “Hayatımın en çaresiz en umutsuz yazı. Ardı ardına aldığımız yangın haberleri ve onlar için hiçbir şey yapamamak beni kahrediyor” diyerek pek çoğumuzun şimdilerdeki duygularına tercüman olan güzel oyuncu ile hayattaki hassasiyetleri, WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) elçiliği, annelik ile her gün güncellenen hayatı ve gelecek heyecanları üzerine tabiat ile iç içe olduğumuz bir çekim gününde bir araya geldik, samimi bir sohbeti paylaştık.
Geçtiğimiz yaz nasıl geçti sizin için, neler hissettiniz?
Hayatımın en çaresiz en umutsuz yazı. Ardı ardına aldığımız yangın haberleri ve hiçbir şey yapamamak kahrediyor.
WWF-Türkiye elçiliğinizden bahsetmek ister misiniz, nasıl gelişti süreç?
Benim için çok değerli WWF ve oradaki arkadaşlarım. Hepsi canla başla doğayı ve doğaya ait her şeyi korumak için çalışıyorlar. Geçen yaz Alaçatı Azmağı’ndaki kuş gözlem merkezini belediyeyle beraber açtık, sonra Akyatan’da yeşil deniz kaplumbağalarını kurtarma çalışmalarına katıldım. Burada projelerin sesini duyurmaktan ziyade, aktif olarak sahada var olmak da çok güzel bir tecrübeydi.
Yaşam boyu karşımıza çıkan bazı önemli olaylar hayatımıza yön verebiliyor. Son dönemlerde içinden geçtiğimiz pandemi süreci sizde, hayata bakışınızda değişiklikler yarattı mı?
Yaratmaz olur mu? Bazen “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” derler ya, çok doğru. İnsanoğlu sürekli kabuk değiştiriyor. Öz aynı kalıyor ama yaşadığımız her şey bizi farklılaştırıyor. Pandeminin ilk başlarında bir anne olarak korktuğumu itiraf edeyim.
Çok sıkışmış hissettim. Sonrasında yaşadığım her olaya “Beş yıl sonradan baksam nasıl görünürdü her şey” deyip, süreci olabilecek en hayırlı hale getirmek için uğraştım. Online olaraksa, tüm dünya Ivy League Birliği Okullları, eğitim programlarını açtı. Harvard Edx’te küresel ısınmanın insan sağlığına etkilerini konu alan mini MBA yaptım, 12 hafta sürdü. Pandemi sanırım, şimdiye dek pek de sert bir şey yaşamamış bizim jenerasyonun yaşadığı en sert tecrübeydi. Hayat stilimizi değiştirmek ve doğanın kıymetini anlamak için bu süreyi değerlendirebilirdik. Bu farkındalığın artması için aldığım eğitimde öğrendiklerimi pandemi sürecinde çeşitli konferanslarda insanlara aktarmaya çalıştım. Bu süre zarfında Yeditepe Üniversitesi’nde atölye çalışmaları yaptım. Ortalama 100, 120 öğrenciyle yaptığım bu atölyelere Hüseyin Çağlayan, Emin Alper, Haluk Tatar, Ardan Özmenoğlu, Marcus Graf, Emre Şahin gibi alanında çok başarılı konuklar katıldı. Fiziksel olarak bir araya gelememeyi de avantaja çevirdik. Los Angeles’tan, Londra’dan katılan konuklar oldu. Böyle böyle pozitif tarafta kalmaya emek vererek, sürecin içinden üreterek geçmeye çalıştım.
Diğer bir taraftan özellikle şu son bir yılda üzerine en çok düşünülen kelimelerden biri ‘farkındalık’. Sizin son dönemde hayatta en çok neye karşı farkındalığınız arttı?
Aslında son dönemde adı değişti; ‘Her şeyde vardır bir hayır’ bizim dinimizde de yer alan bir düşünme şekli. Yaşadığımız şeyleri yorumlama biçimimiz de değişmeli. Başımıza gelen her şeyin bir nedeni vardır ya da bu olaya bakarak ‘Buradan ne öğrendim’ çıkarımı yapmak lazım. İnsan tüm bu sorgulamalar ve farkında olmalarla kendini değiştirdiğinde, içinde olduğu dünyanın da değiştiğini görüyor. Ben son yıllarda bu yaşam biçimini ve düşünme şeklini benimsedim. Hayatın aslında daha kolay ve daha keyifli aktığının farkına vardım. Çocuklarımı da buna göre yetiştiriyorum.
Kariyerinizin ilk yıllarından bugüne baktığınızda nasıl değerlendiriyorsunuz kendinizdeki değişimi? İlk yıllar ve şimdiki siz arasında nasıl farklar var?
Çok erken başlayan kariyer yolculuklarında geçmişe dönüp baktığında bir sürü hata da bulursun, mutsuzluk da. Ben o günkü Tuba’yı da seviyorum. Tek başımaydım ve bence iyi mücadele ettiğimi düşünüyorum. Girdiğim her işten alnımın akıyla çıktım. Başarısızlıklarım da oldu ama sanırım pes etmemek ve öğrenerek devam etmek en önemli nokta. Başarılı insanların hikayelerinde de hep bunu görüyorum. 189 kere geri çevrilen ama sonunda projesiyle Oscar alan senaristlerden, defalarca oyuncu seçmelerinden geri çevrilen ve sonunda seçilip hayatı değişen oyunculara kadar bir sürü örnek sayabilirim. Şu an daha sakin bir hayatım var tek fark sanırım bu.