Anadolu’dan İstanbul’a, İstanbul’dan Dünyaya Açılan Arzum Markasının Yönetim Kurulu Başkanı Murat Kolbaşı Markalaşma Yolundaki Önemli Adımları Anlatıyor.
ARZUM Yönetim Kurulu Başkanı Murat Kolbaşı marka yaratmanın kriterini açıklıyor: “Marka en başta güven vermeli, fayda sağlamalı, kullandığı zaman keyif vermeli ve yüzünde bir gülümseme yaratmalı. Bana göre güven veren, keyif veren bir marka her zaman için tüketicinin tercih sebebidir.” Bu kriterlerle başlayıp bir dünya markası olma yolunda ilerleyen Arzum, en basit ifade ile üç kardeşin arzusu olarak doğmuş. Arzum’un çıkış noktasını anlatır mısınız?
Arzum’un çıkış noktasını anlatır mısınız?
1966’da tescil alan bir marka olan Arzum’un Konya’dan Adana’ya, Adana’dan İstanbul’a uzanan bir öyküsü var. Bu öykünün içerisinde kendi yaptıkları işlere kendi markalarını koymak arzusu, 1966 yılında onları Arzum’un sahibi yapıyor. Yani 1953’te başlayan hikayemiz, 1966’da markalaşma çalışmaları ile beraber daha da büyük bir ivme kazanıyor. 1966’dan 1988’e kadar olan süreçte, 22 yıl boyunca Arzum ilk buharsız elektrikli ütüyü, daha sonra farklı ürünlerle; vantilatör, portakal presi, tost makinesi gibi ürünler yaparak gelişim sağlıyor. Ama özellikle 80’li yılların içerisinde portakal presi ile ciddi bir çıkış yakalıyor. Sonra piyasaya sunulan vantilatörle hikaye biraz daha yayılmaya başlıyor. Bu süre zarfında yapılan televizyon ve radyo reklamları, yazılı basında çıkan ilanlar ile ‘Arzum’ markası tüm Türkiye’ye tanıtılmaya başlıyor. 1988 yılında babamın rahmetli olmasıyla iki kuzenim ve ben Arzum yönetimine dahil olup, birinci ve ikinci kuşak olarak hep birlikte markalaşma sürecinin biraz daha profesyonelce götürülmesine ivme kazandırdık. 1990’ların başından bugüne alanının lideri olan reklam ajansları, halkla ilişkiler şirketleriyle doğru bir iletişim stratejisi kurgulayarak markalaşma sürecini doğru ve etkin bir şekilde devam ettirdik. Bu çalışmaların sonucunda da Arzum bugün Türkiye’nin tamamında yüzde yüz bilinen bir marka olarak büyük bir başarı elde ettik. Özellikle son iki yıldır Türk kahvesi pazarında Arzum Okka ile büyük bir ivme yakaladık. Dolayısıyla Arzum’un yanında Felix ve Okka gibi iki tane markayı da kendi içinde büyütüp, geliştiriyoruz.
Marka yaratmanın kriterleri sizce nelerdir?
Marka yaratmak için öncelikle markanın hitap ettiği kitlenin kim olduğunu iyi tanımlamak ve analizini iyi yapmak gerekiyor. Bu kitleyle marka arasında duygusal bağ yakalamak özellikle çok önemli. Bu sebeple sırasıyla, o bağın ne olacağı, iletişim diliniz, değerler, marka hakkında akla ilk gelecek unsurlar kurgulanmalı. Bunlar bence markanın nasıl konumlanacağı, tüketiciyle nasıl iletişim kurulacağı konusunda en önemli başlıklar. Ama marka yaratmanın kriteri dediğiniz zaman, en başta güven geliyor. Sonra da o markanın kullanıcısına bir fayda sağlaması, keyif vermesi, yüzünde bir gülümseme yaratması çok önemli. Bana göre güven veren, keyif veren bir marka her zaman için tüketicinin tercih sebebidir.
Arzum markasının ülke çapında büyümesine ve yayılmasına sizin nasıl bir katkınız oldu?
1988’de şirkete katıldığım dönemden sonra Arzum markası oluşmuştu ama bilinilirliği bu kadar kuvvetli değildi. Burada ilk olarak profesyonel çalışma yapmamızın büyük etkisi olduğunu düşünüyorum. Türkiye’ye yeni giren renkli televizyon, radyo, farklı kanallar… Buraları iyi kullandık. Yani o günlerde insanların ilgisini çeken doğru yerlerde, doğru zamanlarda Arzum’u tanıttık. Örneğin ‘Çarkıfelek’ programında sık sık Arzum’la halkın karşısına çıktık ve oradaki sloganımız halkın bir yerde Arzum’u tanıma sloganı oldu. İşte o meşhur söz vardı; ‘Arzum’dan mutfak robotu’, ‘Arzum’dan portakal presi.’ Bizim markamızın tüm Türkiye çapında insanlar tarafından bilinirliği arttı. Bu sürecin yönetilmesinde benim ve kuzenlerimin rolü çok oldu. Profesyonel yönetime ve işi bilen kişilerle çalışma fikrine, danışmanlık almaya sıcak baktığım için, tüm bu süreç boyunca kararlı davrandım.