Halkının Ve Kültürünün Bize Çok Benzediğini Varsaydığımız İran’da Bır Türk, İlginç Ve Görülmeye Değer Ne Bulabilir ki? Böyle Düşünüyorsanız, Çok Yanılıyorsunuz. İran, Size Sadece Muhteşem Tarihi Yapılarını Değil, Güzel İnsanlar Görmeyi de Vaat Eden Bir Gezi Rotası. İran’ı Gezerken İran Halkının Enerjisine Hayran Olacaksınız.
Bazıları için gezmek denince ilk akla gelen coğrafyalar Batı’dadır. Onlara göre, Batı şehirlerini görmek varken, kim takar İran’ı. Gerçi Batı’ya doğru seyahat ederseniz sonunda İran’ı da bulursunuz: Nitekim, dünya yuvarlak, değil mi? Halkının ve kültürünün bize çok benzediğini varsaydığımız İran’da bir Türk, ilginç ve görülmeye değer ne bulabilir ki? Böyle düşünüyorsanız, çok yanılıyorsunuz. İran’da inanılmaz coşkulu ve konuşmayı fazlasıyla seven sıcak, sımsıcak bir insanlık; güzel hikâyeler anlatan, şair ruhlu insanların ‘her şeyden daha değerli’ sayıldığı az bulunur bir milli karakter ve insanın içini ısıtan birbirinden görkemli mimari eserler bulacaksınız. İran size sadece ‘eser’ değil, ‘güzel insanlar’ görmeyi de vadeden bir gezi rotası. Bu yazı sizi Tahran’da gezdirirken İran’ın başkentinde İran’ın kalbine dokunmanızı sağlamayı amaçlıyor.
Tahran… İstanbul trafiğinin keşmekeşine alışkın İstanbulluları bile şaşkına çevirecek bir trafik var burada. Çok az ışık; çok fazla kural tanımayan otomobil. Ve otomobillerin arasından fırlayıp çıkan karınca sürüsü kıvamında mobilet, motosiklet. Caddelerden karşıya geçmek tam bir cesaret.
Bu yazıda Tahran’ı gezmeye iki gün ayırdık. İki tam günde, Tahran’ın tüm ‘önemli’ gezi duraklarını dolaşmayı hedefledik. Ancak, tadına vararak Tahran’ı gezmek isteyenlere bu şehirde üç tam gün geçirmelerini öneriyoruz. Ve işte buyrun, Tahran gezimize başlıyoruz…
Tahran: 230 yıl kadar önce küçücük bir köydü. Başkent olması 1788’dedir. Bizim Ankara’ya benzer: Bir bozkır şehridir. Yazın nadiren yağış alır. Günümüzde nüfusu İstanbulla yarışır: 15 milyon civarındadır. Aslında denize yakın sayılır ama Hazar Denizine. 100 kilometre uzaklıktaki bu devasa iç denize erişimi, meşhur Elbruz dağları keser. Yıllardır, Elbruz dağlarının tepesine tırmanıp tekrar inecek bir teleferikle Tahranlıları Hazar Denizi kıyılarına ulaştırma hayali kurulmaktadır.
1. GÜN GEZİ DURAKLARI
Gülistan Sarayı
Tahran’ın başkent olmasından sonra yapılan ilk saraydır. Şehir merkezindedir. Zaten eski Tahran bu sarayın etrafında gelişmiştir. Gülistan, gül bahçesi anlamına gelir.
Başlangıçta kale olarak yapılmış, sonradan içine saray kompleksi eklenmiştir. Bu sarayda hüküm süren aile Azeri – Türk kökenli Kaçar ailesidir. (Kaçar Hanedanı.)
Sarayı detaylı gezmek bir tam gün sürer. Ama her detayı görmek istemiyorum; en görülmesi gerekenler bana yeter derseniz, yarım günde gezinizi bitirebilirsiniz. İran saray şaşaasına tanık olmak için “Aynalı Salon”u (Talar-e Ayaheh ) atlamayın.
Sadabad Sarayı
Gülistan Sarayı, İran’a hükmeden Azeri kökenli Kaçar hanedanına ev sahipliği yaparken, Sadabad, Fars kökenli Pehlevi ailesinin mekânı olmuş. Gülistan, Tahran’da düzlükte yer alırken, Sadabad, Elbruz dağına sırtını dayamış güzel bir koruluğun içinde. Öğleden önce Gülistan Sarayı’nı gezdiyseniz, öğleden sonranızı Sadabad’a ayırmalısınız. Akşam da Sadabad Sarayı’nın hemen arkasında, hatta yürüme mesafesindeki Derbent Mesire Yeri’ne gideceğiz. Bu saray, doğal ormanlarla, ırmaklarla, şelalelerle, farklı ülkelerden getirilen zengin bitki ve ağaçlarla bezenmiş. Şöyle bir benzetme hiç aykırı kaçmayacaktır: Gülistan Sarayı, Dolmabahçe Sarayı’nı; Sadabad Sarayı ise, Topkapı Sarayı’nı andırmakta. 1979’daki İslam Devrimi öncesinde Şah Rıza Pehlevi bu sarayda yaşıyordu. İslam Devrimi sırasında halk Sadabad’a girdi ve bu saraydaki her şey halkın malı haline geldi. Çok geniş bir alana yayılan sarayda Rıza Pehlevi’nin ikametgahının olduğu bölümü gezmeyi ihmâl etmeyin.