“Binanın güvenli olması için inşa süreci son derece önemlidir.” Yapıların çevresindeki yapı kimliğiyle uyumlu, kendi ülkemize ve coğrafyamıza özgü, bütünselliği olan eserler olması gerektiğini söyleyen Mimar Hilmi Güner, başarılı projeleri hayata geçiriyor.
TED Ankara Koleji’nde aldığı eğitimin ardından ODTÜ Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü’nden 1987 yılında lisans derecesini alan, katıldığı ulusal ve uluslararası birçok tasarım yarışmasında çeşitli derecelerde ödüle layık görülen Mimar Hilmi Güner, ODTÜ Mimarlık Fakültesi’nde peyzaj tasarımı ve Bilkent Üniversitesi İç Mimarlık Bölümü’nde tasarım derslerinde yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak çalışmış. Şimdilerde ise üniversitelerdeki etkinliklere olabildiğince katılmaya çalışarak gençlere birikimlerini aktarıyor. Yurt içi ve yurt dışında kentsel tasarım, mimari tasarım, iç mekân tasarımı ve peyzaj tasarımı gibi farklı alanlarda çalışmalar yapan Mimar Hilmi Güner ile tasarımdan mimari anlayışına, kentsel dönüşümden hayattaki hedeflerine kadar her şeyi konuştuk.
Çalışma hayatına nasıl başladınız?
Mezun olduktan hemen sonra çalışmaya başladım. Öncesinde turist rehberliği yaptım. Ondan sonra da çeşitli bürolarda çalıştım. Çalıştığım ofisleri eğitimimin devamı olarak kullanmayı planlamıştım. Gama A.Ş firması ile yurtdışı tecrübesi edinme imkanım oldu. Dolayısıyla orada da işin uygulama kısmında yer aldım. Türkiye’ye döndükten sonra iki ortağımla beraber ilk proje büromuzu açtık. Ardından 2008 yılında Hilmi Güner Mimarlık’ı kurdum. 37 yıldır kentsel tasarım, konut, iç mekân, ofis, eğitim ve sağlık yapıları, rekreasyon alanları, idari yapılar, kamusal ve ticari yapılar üzerine çalışmalar yürütüyorum.
Mimarlık çocukluk hayaliniz miydi?
Hayır, babam gibi elektrik-elektronik mühendisi olmak istemiştim.
Fotoğrafçılık ve marangozluk tutkularınızı nasıl geliştirdiniz? İş yoğunluğunuz sizi bu hobilerinize zaman ayırmaktan alıkoyuyor mu?
Fotoğrafçılık, lisans eğitimi sonrası hobiden tutku haline dönüşen bir serüvendi benim için. Mimarlık eğitiminde kazandığım üç boyutlu düşünme yeteneği, fotoğraflarda bakış açımı genişletmeme olanak tanıdı. Bu sayede mekanları, formları, malzemeleri ve ışığı farklı bir bakış açısıyla yakalamak, çevre farkındalığımın artmasına imkan sağladı.
Marangozluk zanaatına olan ilgim de benzer dönemlere tekabül ediyor. Ahşap malzeme üzerinde detayların uygulanabilirliği ve yapım tekniği üzerine yoğunlaşmak beni hep iyi hissettirmiştir. Ne yazık ki şu an iş yoğunluğumdan kaynaklı yeterli zaman ayıramıyorum.
Fotoğrafçılığı ise yurt içi ve yurt dışı gezilerimde fırsat oldukça vakit bulabileceğim bir hobi olarak sürdürmekteyim.
Katıldığınız pek çok ulusal ve uluslararası yarışmalarda ödüller kazandığınızı biliyoruz. Biraz bize aldığınız ödüllerden ve ödül alan projelerinizden bahseder misiniz?
1992 yılında, Ulus Tarihi Kent Merkezi Saraçlar Çarşısı, Samanpazarı, Ulus/Ankara projesi ile ‘Mimari Proje Yarışması’nda 1.’lik Ödülü aldık. Bu aynı zamanda Artı Tasarım’ı açmamıza imkan sağlayan bir yarışmadır. ODTÜ Teknokent, Gümüş Bloklar, Ankara projesi ile 2001 yılında ‘Davetli Mimari Proje Yarışması’ 1.’lik Ödülü ile 2004 yılında Arkitera Genç Mimar Ödülü aldık.
Hilmi Güner Mimarlık Ofisi olarak hangi alanlarda hizmet veriyorsunuz?
Yurt içi ve yurt dışında kentsel tasarım, mimari tasarım, iç mekân tasarımı ve peyzaj tasarımı gibi farklı alanlarda çalışmalarımızı tasarım merkezi olarak geliştirmekle beraber müşavirlik hizmeti de vermekteyiz. Son yıllarda çoğunlukla yüksek nitelikli kamu yapıları üzerinde çalışıyoruz.
Türkiye maalesef ki coğrafi olarak deprem bölgesinde yer alıyor. Siz de deprem bölgesinde yeniden yapılanma ve güvenli bir yaşam için birçok çalışma yapıyorsunuz. Bu projeleriniz hakkında bilgi alabilir miyiz?
Deprem bölgelerinin tasarım süreci çok ölçekli yaklaşımların birlikte var olmasını gerektiriyor. Tarihsel ve kültürel birikimin devamlılığını, ekonominin, ticaretin ve sosyal yaşamın sürdürülebilirliğini devam ettirerek kent merkezlerinin yeniden inşa edilmesini sağlayacak projelerin hazırlanması gerekiyor. Çalışma kapsamında; kentsel dokunun, ticari ve ulaşım faaliyetlerinin en yoğun olduğu Malatya kent merkezinin projelendirmesinde görevlendirildik. Malatya kent merkezi gerek tarihi dokusu gerekse işleyen bir ticari merkez olarak halkın günlük hayatını oluşturan bir dokuya sahip. Bu dokunun korunması ve kentsel belleğin yok olmaması açısından attığımız ilk adım şehir merkezini eski prensiplerine uygun şekilde yeniden kurgulamak oldu. Çalışmalarımıza kent ölçeğinde ana aksları, yaya ve araç dolaşımlarını ve yeşil alanları düzenleyerek başladık. Bu düzenlemeleri yapı ölçeğinde takip ederek stabil, sürdürülebilir ve enerji verimliliği sağlayan binalar ürettik. Aynı bağlamda görsel bütünlüğü gözeterek tasarımlarımızda yerel malzemelerin kullanılmasına öncelik verdik. Tabii bu süreçte zaman ve maliyet faktörlerini de verimli yönetmeye dikkat ettik.