Gülmekten Çok Daha Fazlası

Mizahın gücünü kullanarak insanları güldürmekle kalmayan, onları düşündürmeyi de başaran Kaan Sekban, bankacılık sektöründen sahnelere uzanan yolculuğunu ve hayatındaki köklü değişimin eğlenceli dönüşümünü bizlerle paylaştı.

Kaan Sekban, kariyerine bankacılık ve akademi ile başlayan, ardından kendini sahnede bulan özel bir isim. Sosyal medya sayesinde kitlesiyle güçlü bağlar kuran Sekban, “Güldürmek bir sanattır ama düşünmeye de sevk etmek gerekir.” diyor. Hem sahnede, hem de yazdığı kitaplarda yaşamı ve insanları mizahi bir dille keşfederken kendini sürekli dönüştürmeye devam eden Sekban’ın sahneye adım attığı ilk gününden bugüne mizahının ardındaki derinliği keşfedin.

Akademik ve profesyonel geçmişinizin çok farklı alanlarda şekillendiğini görüyoruz. Bankacılık sektöründe 10 yıl çalıştıktan sonra oyunculuk ve müzik alanına yönelme kararını nasıl aldınız?

Aslında bu benim çocukluğumdan beri hayalini kurduğum ve temellerini çok genç yaşta attığım bir şeydi. İlkokulu bitirdikten sonra devlet okulu olan okulumda ÇYDD’nin yaz okulu açılmıştı ve oradaki tiyatro derslerinde rahmetli hocam bendeki cevheri görmüş olacak ki beni hemen kendi çocuk tiyatrosunun bünyesine katmak istemişti. Üç yıl boyunca İstanbul’un pek çok sahnesinde çocuk tiyatrosu oyunculuğu yaptım. Sonrasında klasik bölümlerden birinde okuyup, klasik işlerden birini yapmış olsam da, içimdeki sahne ateşi hiç sönmedi. 33 yaşına kadar çeşitli şekillerde bastırmaya, daha doğrusu tatmin etmeye çabaladığım bu tutku, artık sel olup taşmaya başlamıştı ki, istifa edip bu alanda üretmeye başladım.

Yıldız Teknik Üniversitesi’nde lisans, Bahçeşehir Üniversitesi’nde ise yüksek lisans yaptınız. Stratejik pazarlama ve marka yönetimi gibi konularda eğitim aldınız. Akademik geçmişiniz, size sanat dünyasında nasıl bir avantaj sağladı?

Aslında tüm bu eğitimler sanırım beynimin duygusal zeka kısmının gelişmesine yardımcı oldu. Özellikle sosyal bilimler okumak size topluma dair çok fazla veri imkanı veriyor. Zira aslında iyi bir mizahçı bana göre iyi bir sosyologdur da. Gözlem kabiliyetime ek olarak entelektüel olarak da çok kıymetli veriler boca edildi bünyeme akademik dünyada. Yüksek Lisansta Marka Yönetimi okumak ise sanırım kendi markamı inşa sürecinde müthiş tüyolar verdi bana. Her zaman inandığım bir şey vardır: Self marketing is everything and everything is self marketing. Yani kişinin kendi kendini pazarlaması anlamına gelen öz pazarlama her şeydir. İşte MBA yaparken de koca koca markaların aslında nasıl basit dokunuşlarla kendi hikayelerini inşa ettiklerini okudukça, alttan alta kendi markam için gerekli bilgileri de edinmiş oldum sanırım. Ve tabi sonrasındaki 10 yıllık kurumsal hayat ve o hayattan aldığım disiplin de sanırım beni diğer sahne insanı arkadaşlarımdan ayırdı. Müthiş bir disiplinle kendi içeriklerimi hazırlayıp, kendi gösterilerimi, kitaplarımı insanlara geçirmeye çalıştım hep.

‘Kaan Sekban Saçmalar’ adlı programınızı hayata geçirme fikri nasıl doğdu? Ev yapımı bir talk show yapma kararı nasıl oluştu?

Aslında mecburiyetten desem yanlış olmaz. Bankadan ayrıldıktan sonra oyunculukla ilgili denemelerim, başvurularım oldu. Ancak, hepsi olumsuz sonuçlanınca ne yapacağımı düşünmeye başladım. Yıllar önce bankada çalışırken odamın penceresine aldığım kırmızı bir kadife perde vardı. Bir gün ona baka baka düşünürken, en büyük hayalim olan talk show yapmaya neden kendi odamdan başlamıyorum dedim. O dönem sosyal medyaya canlı yayın özelliği de yeni gelmişti. Açıp, canlı canlı konuşmaya başladım ve çenemdeki gücü o zaman keşfettim. Hem ev konforunda, hem de isteyen herkese ulaşıyordum. Çok hoşuma gitmeye başladı ve 50 bölüm çektim üst üste. Hele bir noktada, ünlü konuklar da almaya başlayınca, stüdyoya hiçbir ihtiyacım kalmamıştı resmen!

İlk sahne gösterinizi yaptığınız günü hatırlıyor musunuz? O gün hissettiklerinizi bizimle paylaşır mısınız?

27 Nisan 2017. O akşamı asla unutamam. Hatta ilk kitabımın finali bu geceyle bitiyor. O sahnenin her basamağından çıkarken, bu yolda yaşadığım bütün zorlukların gözümün önünden geçtiği, başaracak mıyım korkusunun yerini ‘çoktan başardım zaten’ özgüveninin aldığı, duyduğum ilk kahkahayla ‘aman Allah’ım oldu bu iş galiba’ diye içimden geçtiği dünyanın en güzel gecesi. Şüphesiz ki devamında çok daha büyük sahnelerde, çok büyük kalabalıklara, hatta başka dillerde de performanslar sergiledim ama hiçbiri o gece küçücük BKM Mutfak sahnesinde yaşadığım heyecan ve mutluluğun yerini alamaz.