Yazar, şair, “köşe erbabı” ve dahi memleketin sıkı humor adamlarından Murat Menteş, başrolünde 100 yaşında bir İstiklal Harbi gazisini oynattığı “Ruhi Mücerret”te, yine akıcılığın, absürdün, “buralı aksiyon”un ve mizahın sınırlarını zorluyor…
Çağınızın en kıvrak kalemli ve hatta en geniş muhayyileli romancılarından, yazarlarından biri karşınızda oturuyor ve sizden soru bekliyorsa işiniz zordur… Onun çağdaşı bir gazeteci olarak karşısına çıkıp, hasbihal etmek talihin size tahsis ettiği önemli bir ayrıcalıktır aslında; farkında olsanız da olmazsınız da… Bu durumda ya gazeteciliğin konforlu, klişe sorularına sırtınızı yaslayarak durumu kurtarmaya çalışırsınız ya da “ben de fena değilim, zeki adamım aslında” kabilinden, cevaplardan uzun, ahret sualleri sıralarsınız ardı ardına… Biz, yazar, şair, köşe yazarı ve dahi sıkı bir humor adamı Murat Menteş’le yeni romanı “Ruhi Mücerret”i konuşurken, zahiri bir sözleşme olmaksızın, bir “hâl” dilinde karar kaldık ve muhabbeti seçtik…
Başrolde, bütün absürtlüğü, zihin açıcıcılığı ve hazır cevaplığıyla halis muhlis bir Menteş karakteri olan, İstiklal Harbi’nin, 100 yaşındaki son gazisi Ruhi Mücerret’in oynadığı roman; yine üstadın diğer işlerindeki gibi her satırında çarpıyor… Tamamı “altı çizilecek” satırlardan oluşan roman, Ruhi Mücerret’in ölümle tatlı tatlı cilveleşmesiyle, “öbür dünya-dünya kankalığı”nı, eserin kötü adamı Masum Cici’nin icraatlarıyla, klişeye mahal vermeden “tüketim kültürü” eleştirisini, gazimizin genç arkadaşı Civan Kazanova üzerinden “kahraman-anti kahraman” mevzusunu, müziğin klasiğini, arabeskini, Rahmaninov’u, Orhan Gencebay’ı, Kızılmaske’yi, Zincirlikuyu’da mukim “bizden” zombileri ve daha iç içe geçmiş pek çok sürprizi ihtiva ediyor… Yine Menteş’çe, yine akıcı ötesi, yine çıktığı an itibariyle, ışık hızıyla “kült” tahtına oturan bir romanla karşı karşıyayız yani…
Murat Menteş’le yeni romanında değindiği mevzuların bir kısmından ve İstanbul’un hallerinden start alıp demli bir muhabbet koyulttuk…