Yarışma, şov programı ve sit-com dizi odaklı çalışan, ekranın en yenilikçi yapımevlerinden Medyapım’ın Yönetim Kurulu Başkanı Fatih Aksoy, Türkiye’de ve dünyada yaptığı başarılı yapımlarla ses getirmeye devam ediyor.
Yıllardır ekranın başarılı projelerinin yapımcılığını yapan, Türk dizi ve şov programlarına imza atan Fatih Aksoy, “Oyuncu olmak çok özel bir şey. Normal bir insanın yapabileceği bir iş değil. Dolayısıyla onların çok kırılgan ve farklı yanları oluyor. Yapımcılığını yaptığım projelerde onları çok iyi anlamaya ve kırmamaya çalışıyorum” diyor. Yaptığı dizilerde kadınların ikinci sınıf insan muamelesi görmesine asla müsemma göstermeyen, kadının güçlü yanının işlendiği hikayeleri anlatmayı tercih eden Fatih Aksoy ile dünyada çok ilgi görmeye başlayan Türk dizi ve film sektörü ile ilgili keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Boğaziçi Üniversitesi’nde İşletme eğitimi aldığınızı biliyoruz. Peki, dizi ve film sektörüne geçişiniz nasıl oldu?
Üniversitedeyken sinema kulübündeydim. Okul döneminde çevirmenlik yapıyordum. Bir şekilde rahmetli Onat Kutlar ile tanıştım. Onunla birlikte bu sektörde çalışmaya başladım. Şanslı bir insan olarak görüyorum kendimi, çünkü hobimden para kazanıyorum. Okuduğum bölümün de işime büyük katkı sağladığını düşünüyorum.
Prodüktörlüğünü yaptığım ilk iş, TRT için çekilen, dört bölümlük, Haldun Dormen’in yönettiği Lüküs Hayat’tır. Rahmetli Okan Uysaler’in Geçmiş Bahar Mimozaları dizisinde asistan olarak çalıştım, ilk profesyonel işimdi. Sonra İstanbul Film Ajansı’nda prodüktör oldum. 1993’te ortaklarımla Medyapım’ı kurdum. O tarihten bu yana Medyapım’ı yönetiyorum.
Büyük emeklerle yaptığınız işler yayınlandığı ilk gün kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Duygularınızı bizimle paylaşır mısınız?
İlk yayınlandığında büyük bir heyecan duyuyorsunuz. O gece uyumak zor oluyor. Heyecanla ertesi gün saat 10’u bekliyoruz. Açıkçası seyirci sevdi mi, sevmedi mi? bilmiyorsunuz. Seyircinin tepkisini bilmiyorsunuz. O heyecanı ilk işe başladığım günden bugün hala duyuyorum. Ama dediğim gibi ekranda bir şey yayınlamanın, ekranda görmenin heyecanı değil, onun seyirci tarafından nasıl algılandığı ile ilgili… Yani sevilip, sevilmediği tek merak ettiğim.
Sizin bugüne kadar en çok etkilediğiniz, “İyi ki bu diziyi ya da filmi çekmişiz” dediğiniz bir proje var mı?
Yaptığım işleri yarattıkları etki açısından değerlendiriyorum. Laf Lafı Açıyor’la talk show çekmeye başladım. O zaman, o tür programların en parlak olduğu dönemdi. Dadı, Türkiye’de çekilen ilk uyarlama sit-com’dur. Kim 500 Milyar İster, uzun yıllardan sonra ilk etki uyandıran bilgi yarışmasıdır. Sıradan insanların star haline dönüştüğü Popstar’ı da ünlülerin yarışmacı olduğu ilk program olan Buzda Dans’ı da biz yaptık. Ama hangisine bağlıyım diye soruyorsanız, hiçbirine bağlı değilim. Ayrı bir yere koyduğum iş yok. Ama yaptığım işlerin hepsini çok severek yaptım. İlgimi çeken, hep seyretmek istediğim şeyleri yaptım ve yapmaya da devam ediyorum.
Son yıllarda Türk dizilerine yurt dışında büyük bir ilgi oluştu. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Birincisi Türkler çok çalışkan. Çok net söylüyorum, çok iyiler. Prodüksiyon değeri çok yüksek işler yapıyoruz ve bunu çok hızlı yapıyoruz. Bu kadarını ben şimdi çeşitli başka ülkelerde de prodüksiyon yapmaya başlayan bir insan olarak söylüyorum ki bu kadar iyi yönetmen, senarist, uygulayıcı yapımcı ve kameraman bir iki ülke hariç dünyanın başka bir yerinde pek yok.
Bu yıl Medyapım olarak Suudi Arabistan merkezli televizyon ağı MBC Group ile yeni bir anlaşma yaptınız. Bundan biraz bahseder misiniz?
Suudi Arabistan’da bir şirket kurduk ve kurduğumuz şirket, Ortadoğu’nun en büyük televizyon kanalı MBC ile ortak. Suudi Arabistan’da yapacağımız ilk iş ülkemizde de büyük beğeni ile izlenen Anne olacak. Ayrıca Suriyeli ve Lübnanlı oyuncularla Türkiye’de de Arapça dizi üretiyoruz. Çünkü Türkiye’de dizi yapma tecrübesi çok ileri düzeyde.
Bu sezon yayına başlayan dizileriniz hakkında bilgi verebilir misiniz? Türk izleyicileri nasıl bir sezon bekliyor?
Bu sezon grup olarak dört dizi ile start aldık. Yabani ve Safir’i NTC, Hudutsuz Sevda ve Kirli Sepeti’ni Medyapım üretiyor. Yabani ve Hudutsuz Sevda birinci çıkıyor. Safir ve Kirli Sepeti de gayet iyi gidiyorlar, inşallah daha da iyi gidecek.
Türk oyuncular arasında keşfettiğiniz ve potansiyelini gördüğünüz isimler var mı? Bu oyuncuların gelişim sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yeni oyunculara şans veren bir şirketiz. Yeni oyuncuların ortaya çıkmasını destekliyoruz. Bu aslında gereklilik de aynı zamanda. Seyirci de bunu seviyor. Yani yeni isimler, yeni yüzler görmeyi seviyor. O sebeple de ben de yeni birine şans vermeyi, inandığım birisini ekrana çıkarmayı seviyorum. Oyunculuk sektörüne kazandırdığımız tabii ki çok isim var ve onların ilerlediğini görmek bizi mutlu ediyor.
Peki, kendi çocuklarınızla aranız nasıl? Onları yetiştirirken siz neler öğrendiniz?
Ben biyolojik olarak geç yaşta baba oldum, iki oğlum var. Bir de eski eşimden kızım var. O büyüdü, birlikte çalışıyoruz artık. Oğullarım ben ileri yaştayken doğdukları için onlarla hakikaten çok yakın ilişki kurabildim, ileri yaşta baba olmanın bir avantajı da çocuklara daha fazla zaman ayırabilmek. Baba olma durumunu çok sevdim. Belki de en çok sevdiğim şey o oldu hayatımda… Birlikte çok eğleniyoruz, onlardan çok şey öğreniyorum tabii… Umarım oğullarım da kızım gibi benim işimi yaparlar.
Türk dizi ve film sektörünün mutfağını yönetiyorsunuz. Gerçek hayatta mutfakla aranız nasıldır?
Ben bütün yemekleri yapmayı bilirim. Ama öyle mutfağa giren, mutfakta vakit geçiren birisi değilim. Pazar sabahları çocuklara “Baba tostu” yapıyorum, bir o… Hem benim hem de eşimin ailesi ile hafta sonları yemekte bir araya geliriz. Birlikte vakit geçirmeyi, büyük masalar kurmayı seviyoruz.
Kütahya Porselen’in sevdiğiniz beğendiğiniz bir serisi var mı?
Kütahya Porselen’in vizyonunu, tasarımlarını ve kalitesini çok beğeniyorum.