Ekrandan herkesin severek izlediği, kalp ve damar cerrahisi konusunda uzmanlığı olan Prof. Dr. Murat Aksoy ile müzikten sağlığa, çocukluk hayallerinden yaşamın getirdiklerine kadar her şeyi konuştuğumuz röportajında hayatın tesadüflerden değil kader örgüsünün ışığında yol aldığını söyledi.
Damar sağlığı hiç kuşkusuz hayatımızın en önemli konularından biri… Damar sertliği ile başlayan kontrolsüz tansiyon, şeker, yüksek kolesterol üstüne sigara alkol kullanımının tetiklediği damar tıkanıklığı pek çok kişi için tehlike oluşturuyor. Amerikan Hastanesi
ve Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde Kalp ve Damar Cerrahisi bölümünde görev yapan, ekranların sevilen doktoru Prof. Dr. Murat Aksoy ile yaşamı ve uzmanlığı konusunda kapsamlı bir sohbet ettik.
Genelde her çocuğun hayali büyüyünce doktor olmaktır. Sizin hayaliniz de her zaman doktor olmak mıydı?
Küçüklüğümde benim de hayalim doktor olmaktı. O yüzden oyuncaklarımın en az yarısı doktorlukla ilgili oyuncaklardı. Enjektörler, stetoskop ve hatta annem ile dışarı çıktığım zaman “Ne istersin” diye sorduğunda ben genellikle “Eczaneden enjektör al” derdim. Ablamın gariban bebekleri benden defalarca iğne yemiştir, ütü masasında onları defalarca ameliyat etmişimdir. Gerçekten ben küçüklüğümden beri cerrah olmak isterdim. Aslında neden olduğunu bilmiyorum, çünkü benim ailemde doktor da yoktu. Bilim insanı da olmak çok isterdim. Daha ilkokul yıllarımda babamla en çok gitmeyi sevdiğim yerler Cağaloğlu ve Karaköy’ün arka sokaklarında laboratuvar malzemeleri satan yerlerdi. Oralarda gezmeyi ve babamla oraya gitmeyi çok severdim. Oradan deneyler yapmak için tüpler, pipetler alırdım. Kendimce basit deneyler yapardım. Ama mikroskop ilk aldığım şeylerden bir tanesiydi. Toprağı incelemeyi çok severdim mikrop aramayı çok severdim. İçimde hep bir araştırma duygusu vardı açıkçası. Ama bunun ötesinde öğretmen olmayı da çok istiyordum. Zannederim bundan dolayı da her iki mesleği bir araya getirerek aslında cerrahi hocası olmak gibi bir fikre sabitlendim. Açıkçası bizim dönemimizde zaten üniversite sınavına girerken tercihlerinizi önceden yapardınız ben tercihlerimde ilk beş sırayı tıp yapmıştım. Sınava girerken ilk amacım cerrahi hocası olmaktı. Doktor olmak için sınava girmedim, ben gerçekten cerrahi hocası olmak için tıp fakültesine girdim Allah’a şükür bu hedefime de ulaşabildim.
Kariyer yolculuğunuzu sizden dinleyebilir miyiz?
Kariyer yolculuğum biraz şaşırtıcı ve ben her zaman kendi kariyer yolculuğumdan birtakım çıkarımlar yapıyorum. Beni konuşmacı olarak davet eden tıp fakültelerinde arkadaşlarıma da öğrencilerimize de kendi hikayemi anlatıyorum. Çünkü bazen hayatta hiç tahmin etmediğiniz tesadüfler size yol açıyor. Ben yaşımız ilerledikçe hayatın tesadüfler değil de bir kader örgüsü olduğunu düşünüyorum. Örneğin üniversite sınavına girerken fizik öğretmenim “Tek tercih yap, zaten kesin İstanbul Tıp Fakültesinin kazanırsın, ikinci tercihine düşmezsin” demişti. Ben yine de diğer okulları da yazmıştım. O yıl İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi 510 ile kapattı, ben de 509.2 aldım. İkinci tercihim olan İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni kazandım. O yüzden hayattan yaptığım çıkarım “her zaman iç sesine de kulak ver” oldu.
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde okurken Çapa Tıp Fakültesi’nin önünden geçerken “İhtisasta sana geleceğim” dediğimi hatırlıyorum. Mezun olduktan sonra Taksim İlk Yardım Hastanesi’nde genel cerrahi uzmanlık sınavını kazandım. Bir yıl orada çalıştıktan sonra yeniden sınava girdim ve İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Eğitimi ihtisasını kazandım. Ve orada dört yıl daha çalıştım. Bu dönemde hocalarım burada kalmamı çok istiyordu ama kadro olmadığı için maalesef orada kalamadım. Bu arada evlenmiştim, kadro beklerken geçinebilmek için bir dergide editör olarak çalışmaya başladım.
1999 depremi hatırlarsınız, ailem Çınarcık’taydı o dönemde. Onları almaya giderken gördüklerimiz karşısında İstanbul’da daha fazla evde oturamayacağıma karar verdim ve Yalova’ya giderek kurtarma çalışmalarına katıldım. Yalova’da enkaz altında bir depremzedeyi ampütasyon yaparak çıkarttım ve hayatımda unutamadığım anlardan bir tanesi oldu. Kendisi de Yalova Devlet Hastanesi’nde çalışan bir laboranttı. Olaydan sonra ziyarete geldiğinde bana bir Siirt halısı getirdi. Halının üzerinde ‘Op. Dr. Murat Aksoy’ yazıyordu. O zaman daha uzmanlık sınavına girmemiştim ve henüz uzmanlık belgemi almamıştım ama bana göre hayatta benim uzmanlık belgem bu Siirt halısı oldu açıkçası.
Bu olaydan sonra ben kadro beklerken üniversiteden Prof. Dr. Şükrü Dilege beni aradı. “Damar servisine bir uzman arıyoruz, bizimle çalışır mısın?” diye sordu. Ama yine kadro yoktu ve maaş alamayacaktım. Ben de hedefim olduğu için bu şartlarda çalışmaya başladım. Bir şekilde hem hastanede uzmanlık yapıyorum, nöbet tutuyorum, ameliyatlar yapıyoruz ve bir yandan da çeviri yapmaya çalışıyorum para kazanmaya devam edebilmek için. Bu dönemde Literatür dergisinin inanılmaz desteği olmuştur, gerçekten hepsini sevgiyle anıyorum.
Hastanede ücretsiz çalışmaya devam ederken artık 10’uncu ayın sonunda eşime “Ben artık istifa edeceğim, eve sen bakıyorsun” dedim. Eşim de bana “Sen istediğin kadar devam edebilirsin, benim için sorun yok ama sen ayrılmak istiyorsan, ayrıl” dedi. Ben de ertesi gün nöbetim sonrası hastaneden ayrılacağımı söylemeyi düşünürken Prof. Dr. Fatih Atagenç beni aradı. O dönemdeki politik gelişmelerden ötürü Irak’a bir uçak gideceğini, bu uçakta doktor olarak gitmek isteyip istemediğimi sordu. Ben de kabul ettim. İnsani yardım uçuşu yaptığım bu yolculuktan ben aldığım parayla iki-üç ay daha bekledim ve böylece de üniversitede kalabildim. Derken kadrom oldu. Dediğim gibi hayat tesadüf değil, kader örgüsü…
Üniversitede çalışmaya başladım. Yıllar sonra Koç Üniversite’sinden teklif aldım. Aylarca para almadan çalıştığım, asla ayrılmam dediğim Çapa Tıp Fakültesi’nden ayrıldım. Sonrasında Liv Hospital Genel Cerrahi – Bahçeşehir Üniversitesi’ne geçtim. 2018 yılından itibaren de Amerikan Hastanesi ve Koç Üniversitesi Kalp ve Damar Cerrahisi Birimi’nde çalışmaya başladım.