Hepimizin bildiği şair, yazar, gazeteci, araştırmacı sıfatlarına ek olarak ince yürekli, iyi bir baba, iyi bir eş, iyi bir dost, hayat enerjisi yüksek, içindeki çocuğu yaşatan Sunay Akın ile hayatın gerçeklerini konuştuk.
Daha çocukluk yıllarında, Trabzon’da hafta sonları gittiği filmleri, arkadaşlarına ertesi gün nasıl anlatabilirim diye kafa yoran, çocuk yaşta bile gözlemlerini sözlere dökmenin gücüyle ilk sahne deneyimleri gerçekleştiren Sunay Akın, mütevazı duruşuyla kendini sadece ve sadece okur-yazar olarak tanımlıyor. Hayattaki duruşunu yol açmaya devam eden bir kar makinesi olarak tanımlayan, Antalya, Gaziantep, Samsun’da kurduğu Oyuncak Müzeleri’nin dışında İstanbul’daki Masal Müzesi, Kedi Müzesi ve Oyun Müzesi ile kültürel değerleri geleceğe taşıyan, modern çağın meddahı Sunay Akın ile kültürü ve değerleri sorguladık.
Yıllardır insanlar sizi yazar, şair, oyun yazarı, müze kurucusu ve televizyon programcısı Sunay Akın olarak tanıyor. Peki, siz kendinizi nasıl tanımlarsınız?
Elinden hiçbir iş gelmeyen, bir marifeti becerisi olmayan, hatta eğitimi bile tam olmayan, yani ilkokulu bitiren ya da ilkokul sınıfında okulu terk edenler için şöyle bir tanım kullanılır: Okur-yazar… Bu gibi insanlar herhangi bir yere bir başvuru yaparken, kendini anlatan belgede mesleği bölümüne bunu yazarlar. Bu tanım daha ziyade insanların hayattaki yerini de belirler ama bu böyle birazcık alt sınıf bir tanımdır. Fakat okur ve yazar olmak insanın hayatta ulaşabileceği en önemli sıfattır aslında. Ben, bu yaşıma kadar, hayatım boyunca sadece okudum ve yazdım. Ben okur yazar olmaktan başka hiçbir şey yapmadım. Bu yüzden kendimi sadece okur-yazar olarak tanımlıyorum.
Yoğun bir temponuz var. Bu temponun içinde yazmaya nasıl zaman ayırıyorsunuz? Bize biraz kitaplarınızı yazma sürecinden bahsedebilir misiniz?
23 Nisan 2005 tarihinde İstanbul Oyuncak Müzesi’ni kurduktan sonra, tempom daha da yoğunlaştı. Daha doğrusu müzeyi ayakta tutabilecek maddi güce kendi sanatçı alın terimle, teliflerimle ulaşmak durumundayım. Bizim ülkemizde çok güzel özel müzeler kuruldu ama onların çoğunun arkasında holdingler var. Bunlar çok güzel işler yaptılar ve hâlâ da yapıyorlar. Müzeciliğin gelişmesinde bu çok önemli bir yoldur. Fakat bir ülkede müzeleri sadece arkasında holding olan insanlar kurmaz. Gelişmiş ülkelerde binlerce müzeyi hep benim gibi insanlar kuruyor. Benim gibi insanlardan kastım şu; kapital ile ilgisi olmayan insanların da müze kurabilmesi. Tabii bunlar devlet desteğiyle olur. Fakat ben devlet desteğinden ziyade devletin köstek olmasını istemiyorum. Çalışan personelin emeğinin karşılığını vermek, sigortalarını yatırmak ve de vergileri ödemek için çok çalışmak durumunda kaldım. Ben bir kültür işçisi olarak, bir sanat işçisi olarak, müze açıldıktan sonra daha çok çalışmak zorunda kaldım. Bu yüzden yazma bölümü benim için aksadı ama yine de bakıyorum, gayet üretken bir yazarım. Fakat müzecilik konusunda ülkeye bir şeyler kazandırmak için çaba sarf etmeseydim, bugün daha çok kitap yazmış olurdum.
Sürekli olarak okuyorum, araştırıyorum, besleniyorum, kendimi geliştirmeye çalışıyorum.
Bu yüzdendir ki yazdığım en son çıkan hiçbir kitabımı beğenmez oldum. Niye derseniz, daha iyisini yazmalıyım hissi var içimde. Ben daha iyisini yapabilirim diye düşünüyorum ama müzecilikte de ülkeme çok şey kazandırdığımı görebiliyorum. Pek çok insana cesaret verdim, ilham oldum. En azından özel müzeciliğin gelişmesine de katkı sağladım. Aslında onlar da bir kitap gibi, zaten onlar da bir yazma serüveni daha doğrusu. Ben kütüphaneme yazdığım kitapların arasına, kurduğum müzeleri de koydum.
Nelerden ilham alırsınız?
Ben müzelerden ilham alırım. Zaten müze sözcüğü ilham perisi demektir. Ben gittiğim pek çok kentte zamanımı, saatlerimi, günlerimi hep müzelerde geçiririm. Onun dışında bir de sahaflar da geçiririm. Sahaflarda o eski kitapların kokusu içinde, onların sayfalarını karıştırmak, okumak, bilgi sahibi olmak, beğendiğim, ilginç bulduğum kitapları alıp, okumak beni çok besler. Bir de antikacıları gezmek ilham verir. Tabii bunların yanında hayatın kendi akışı ülkemde ve dünyada olan biten olayları takip ederim. Bu konulara da hiçbir zaman gözlerimi kapamadım.
Yeni bir kitap projeniz var mı? Varsa içeriği hakkında bilgi verir misiniz?
Var, kitabımın adını da yeni koydum ve ilk kez bu söyleşide açıklıyorum. Yine Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkacak kitabımın adı ‘Koyu Mavi Memleket Kumaşı’. Bu kitapta ressamlar ön planda.Cumhuriyet tarihimizin pek çok ressamı ve onların etrafında gelişen olaylar. Aslında ressamların yaşadıkları dönemlere ait o dönemde aydınlanma tarihini anlatıyorum. Cumhuriyet tarihinde toplumun aydınlanması için verilen mücadelede, ressamların fırçaları ve onların yeri ama bu ana görüntü… Bunun yanında pek çok yan öykü de var. Ben kitaplarımın merkezine hep böyle bir konu, bir içerik koyuyorum ama onun dışında da yan öykülerle de kitabımı kurguluyorum. Daha doğrusu yine düzyazıda da ancak bir şairin yazabileceği konuları ele aldım bu kitabında da.