Hem yurt içi hem de yurt dışında oldukça ilgi çeken sanatçı Ayşe Gül Süter, işlerinde algı ve gerçeklik perspektifl erinden hareket, ışık, zaman ve mekan arasındaki ilişkiyi araştırıyor. Dünya platformlarında yeni medya teknolojileri ile geleneksel teknikleri bir arada kullandığı eserleri ile adından söz ettiren Ayşe Gül Süter ile sanatın dijitalleşmesi, ilham kaynakları ve sanata bakış açısı hakkında sohbet ettik.
İstanbul’da doğan Ayşe Gül Süter, New York University, Tisch School of the Arts’ta Animasyon ve Dijital Sanatlar Bölümü’nde öğrenim gördü. Amerika Birleşik Devletleri’nde çeşitli konuk sanatçı programlarına katılan Sanatçı, yurtiçi ve yurtdışında birçok galeri
ve sanat fuarında işlerini sergiliyor. Animasyon, ışık yerleştirme, kinetik heykel ve bio-art türleri üzerinden projelerini kurgulamaya devam eden, yeni medya teknolojileri ve geleneksel sanat tekniklerini birleştiren, ilham kaynağı mikroskoptan gördüğü bitki ve deniz hayvanları olan Ayşe Gül Süter, hayali ve gerçekliği birleştirerek algı kapılarını açıyor.
Sizi yaptığınız birçok eserden biliyoruz. Sanat serüveniniz nasıl başladı? New York Üniversitesi’nde Animasyon ve Dijital Sanat bölümünü bitirmişsiniz. Dijital sanat okumaya nasıl karar verdiniz?
Özellikle animasyon bölümünü seçmemin sebebi hareketi öğrenmekti. Leonardo Da Vinci`nin doğanın devinimini matematiksel hareket teorileri ile birleştirmesinden, Eadweard Muybridge`nin fotoğrafik hareket çalışmalarına, İlk Disney animasyonlarından, günümüz teknolojik animasyon tekniklerine kadar geniş bir yelpazede hareketi çalıştık. Daha sonra kendi dilimizi bulmak için, karakalem animasyonlarından, hareketli heykellere kadar pek çok farklı teknik deneyimledik veya geliştirdik. İlk ateşli öğrenme günlerinden bana kalan en önemli bilgi, sanat eserinin zamansız olabilmesi için duygu, fikir ve samimiyet en temel taşlar…
Eserlerinizde geniş bir renk paleti görüyoruz. Renk paletleri üzerine çok sık düşünür müsünüz?
Evet, çok… Bazen kitapta gördüğümüz teorileri uygulamak tatmin edici olmuyor. Üzerine çalışıp, üretip sonuca bakınca bazen hüsran oluyor bazen de içime çok siniyor. Pek çok araştırma var, renklerin insan üzerinde etkilerini çalışan. Hatta bazı araştırmalarda belirli tabloların hastane bekleme odalarındaki hastaların üzerindeki etkilerini konu alıyorlar. Bazı araştırmalarda ise güneş ışığından faydalanarak yerleştirilen sanat eserlerinin hastalar üzerindeki etkisi. Işık (yapay veya güneş ışığı) işlerimde kullandığım temel unsur. Vitray çalışmalarımın deneyimlenmesi için güneş ışığına ihtiyaç var, güneş ışığının düşüş açışına göre oluşan mekanda meydana gelen hesaplanmamış yansımalar işin en heyecan veren kısmı. Tıpkı yaşayan organizmalar gibi veya evimizdeki bitkiler gibi. Her ne kadar statik gibi gözükseler de hepsinin var olabilmesi için ışığa ihtiyaçları var.
Farklı tekniklerle oluşturduğunuz eserleriniz var. Algı ve gerçeklik arasında bağlantıyı nasıl kuruyorsunuz?
10-12 yıl önce gerçekliği sorgulatan dijital platformda işler üretiyordum. Bunu da insanların kendi imgeleri üzerinden yapıyordum. Çeşitli sensorler ile izleyicinin görüntüsünü dalgalandırıyordum, renklendiriyordum veya kırıyordum. İnsanların kendi görüntüleri üzerinden ürettiğim bu dijital sanat, beni heyecanlandırıyordu. Çünkü insanlar etkileşime giriyor ve eserin önünde zaman geçiriyorlardı. Fakat ne zaman cep telefonu teknolojisi çok ilerledi, dijital filtreler elimizin altına geldi o zaman benim yaptığım dijital üretimlerin orijinalliği kalmadı. Bu da beni bu dijital işleri analog haline getirmeğe zorladı. İyi ki de bunun farkına varıp, gerçekliği sorgulatan analog aynalar üretmeye odaklandım. Bu fikirden de ilk önce Acid Vision ayna serim daha sonra da Path of Light (Işığın İzinde) serisi ortaya çıktı. Özetle, İzleyicinin kendini yansımasının ters düz, renkli veya çift renkli görmesi, bu şekilde izleyici sanat eserinle çok daha kolay iletişim kurabiliyor.
Üretim sürecindeyken nelerden ilham alırsınız? Hangi malzemeleri ve teknikleri kullanacağınıza nasıl karar veriyorsunuz?
Haftada minimum 5 gün atölyeme gidiyorum. Sürekli ve sistemli üretim sürecinde olunca ilham kaynağı konusunda sıkıntı çekmiyorum ve genellikle benzer konular üzerinde üretiyorum, yaşam formları ve yansımalar. Temel malzeme olarak da camı tercih ediyorum. Camın doğallığı, renkleri en güzel halleriyle yansıtması ve ışığı geçirgenliği beni çok heyecanlandırıyor.
Bilgisayar yazılımları, sıcak cam ile şekillendirme, soğuk cam şekillendirme teknikleri, reçine ile boyama, yapay ışık çeşitleri, ışığa form ve renk verme teknikleri, LED teknikleri, mikroskop ile görselleştirme, bilimsel yazılımlar… En önemlisi bunları benim sanat dilime nasıl adapte edebileceğim. Bu süreç zorlu ama iyi bir sonuç çıkarsa da çok tatmin edici oluyor.