Arzu Kaprol, Çok Hayal Kuruyor, Az Uyuyor, Çok Çalışıyor Ve Yeni Bir Söz Söylemenin Peşinde Koşuyor. 2016 Sonbahar-Kış Sezonu İçin Hazırladığı Koleksiyonda Da Yaptığı İşte Tam Olarak Bu.
KIRMIZI RUJU, varla yok arası makyajı ve spor ayakkabılarıyla bizi olduğumuz odadan, sanat ve tasarıma dair nefis kitaplarla dolu, boydan boya uzanan bir kitaplığa bakan çalışma masasına doğru götürmek için yanımıza geliyor. Sabahın erken saatleri sayılır, en azından henüz öğlen olmamış ama o, tastamam bir enerji ve neşe içinde. Sıkıcı olmayan ama neredeyse akademik hatasız, usul usul, tane tane bir konuşma biçimi ve ses tonu var. İnsana iyi geliyor.
Ve kendini sahiden iyi hissediyor. Şöyle düşünün: O işini, işi de onu çok seviyor. İkiz oğulları Derin ve Doruk’tan çok şey öğreniyor. Modayla ilgilenen ilgilenmeyen herkes, Arzu Kaprol’ün ne yaptığını biliyor. Türk modasının en eski ve tanınan figürlerinden biri olduğunu söylersek yanlış olmaz! Hiç yerinde saymıyor. Aksine, sürekli yapılmayanı yapmanın, yeni bir şeyler bulmanın peşinde. Hatırlayalım: Bugün hala çok ilgisini çeken tekstil teknolojilerine dair yaptığı en önemli işlerden biri, 1995’te Türk Silahlı Kuvvetleri’nin formalarını tasarlamasıydı. Sonra F16 pilotlarını giydirdi. Aynı yıl Formula 1’in ilk kez nano teknoloji kullanılan giysilerini tasarladı. 1995’te Beymen Academia’dan aldığı ‘Yılın Avant-Garde Tasarımcısı’ ödülünden sonra 1997’de ilk defilesini yapan Kaprol, o zamandan bu yana eksilmeyip çoğalarak markasını ve kendini büyüttü. Şimdilerde ise limon sarısı, ultraviyole mavi ve kırmızının, siyah ve beyaz tonlarıyla buluşturduğu ‘Fountain Of Life’ koleksiyonunda ‘Light Painting’ teknolojisiyle yarattığı sezon deseni ile de renklerin gücünü yansıtıyor.
“Yaşam yeni kodlarla, sadeleşerek hızlanıyor. Formlar yalın, kumaşlar duyarlı, bizler ise her gün yeni ilhamlarla yeniden doğuyoruz. Dönüşmek, aslında bir yeniden doğuş, yaşamın yeni bir kaynağı,” diye anlatıyor ve ekliyor: 2016 İlkbahar-Yaz koleksiyonumda tekstil teknolojisini, mesela lazer kesimleri iyi kullandık. Bu teknolojilerle birlikte canlı renkler olacak. Dünya öyle bir türbülanstan geçiyor ki, fikrimce renklere her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.”
Yıllar içinde ardında biriktirdiği işlere bakarak söyleyebiliriz ki; üç boyutlu biye tekniği, kuplar, grafik ve mimari formlar, nerede görseniz ‘bu bir Arzu Kaprol tasarımı’ dedirtebilir size. Kaprol’ün geçmiş koleksiyon isimlerine bakmak, iyi bir albümün şarkı isimlerini incelemek gibi bir duygu yaratıyor. ‘Army of Love’ (Aşk Ordusu), ‘Selflessness’ (Kendini Düşünmeme), ‘Fountain of Life’ (Yaşam Kaynağı), ‘Together Alone’ (Birlikte Yalnızlık) gibi, mesela. Arzu Kaprol’ün birkaç sene önce Paris’te açtığı butiği, gerçekten de Türk modası için şahane bir vitrin. Türkiye’deki dokuz butiği ve Paris’in yanında, tasarımları elbette pek çok global satış noktası ve lüks zincir mağazalarda da satılıyor. Yurtdışında var olmak da güzel, sık sık oralara seyahat etmek de. “Yurtdışındayken buradaki olaylarla duygusal bağınız kopuyor. Kendinizden sorumlu olduğunuz bir fanusun içine giriyorsunuz. Ortaya saf olarak siz kalıyorsunuz. Belki bu nedenle aklınızı toplamanıza yardım ediyor. Bir de müzik iyi geliyor bana.”
Müzik demişken… (Belki bilmiyorsunuzdur ama Kaprol’ün biyografisinde çok orijinal bir not var: O da, üyeleri arasında Şebnem Ferah ve Özlem Tekin’in de olduğu, Türkiye’nin ilk kadın rock grubu Volvox’un klavyecisi olması). Her ne kadar müziği çok sevse de, esas tutkusu tasarım olduğundan o tarafa yönelmiş daha sonra. Kendini bildi bileli böyleymiş bu hal. Sürekli bir şeyler çizer, diker, diktirirmiş. “Annemin bir atölyesi ve modaevi olduğu için bu konuda şanslıydım. İşin içinde büyüdüm, moda benim gerçekliğimdi. Provalara girip fikir beyan ederdim. Gençlik cesareti de var, haddimi aşıyor muyum diye düşünmüyorsun o yaşlarda. Bir gün bile ‘mesleğim ne olmalı?’ diye düşünmedim. Doğduğum andan belliydi sanki.”
Liseden sonra Arzu, başından beri hayali olan Mimar Sinan Üniversitesi Moda Konfeksiyon bölümünde okumak üzere İstanbul’a gelmiş. Ardından couture eğitimi için Paris American Academy’de Perfectionnement programını tamamlamış. Gerisini zaten biliyorsunuz: 1998’den bu yana nice koleksiyon, tasarım, moda klasiği parçalar…
Arzu Kaprol kadını Kaprol’ün kendisine de benziyor. “Aktif bir kadın olduğu muhakkak! Güçlü ve kendini ifade etmekten kaçınmayan biri. Bu coğrafyada doğmuş kadınlar olarak çok pasif ya da agresif olabiliyoruz. Bunların arasında denge kurmaya çalışan biri olabilir bence Kaprol kadını. Ben de o denge arayışıyla geçen günlük yaşama yardımcı olmak üzere kıyafetler yapıyorum, diyelim.”
Yazıyı, yüz yüze röportajımızı nasıl bitirdiysek öyle sonlandırmak geliyor içimden. Yani ‘Kaprol makyajı’ ile. 10 yıldan fazladır Arzu’nun kişisel imzası haline gelmiş, renkli farla yaptığı sevimli makyajdan söz ediyorum. “Gel,” diyor, “Bak bugün kırmızı ruj sürdüğüm için fazla gelir diye yapmamıştım. Gel göstereyim.” Çantasından fuşya renkli sıvı farını çıkarıyor. Parmağını hafifçe batırarak göz kapaklarının ucuna yuvarlak bir parmak izi gibi sürüyor farı. Birkaç saniye içinde neredeyse hiç makyaj yapmadan renkli ve farklı görünmeyi başarıyor. Ve Arzu Kaprol’den anladığım her şeyi doğruluyor bu makyaj: Pratik, sade ama dikkat çekici, zeki ve bir biçimde hep farklı…