Caner Cindoruk, samimiyet ve sıcaklığı ekranlardan evimize taşıyan başarılı bir oyuncu. Mesleği onun için biçilmiş kaftan olsa gerek. Aksi takdirde gönüllerde bu kadar yer edemezdi…
Şimdilerde ‘Aramızda Kalsın’ adlı dizideki Civan karakteriyle kalplerimizde taht kuran Caner Cindoruk ile oyunculuktan ve hayata bakış açısından konuştuk.
Oyunculuk kariyerinizi nasıl tanımlarsınız? Her şey olması gerektiği gibi mi ilerledi?
İlk kez Seyhan Belediyesi tiyatro topluluğu ile sahneye çıktım. O zamanlar 17 yaşındaydım ve bu serüven 10 yıl sürdü. O dönem bana, televizyon ya da sinema sektörüne gireceğimi söyleseler, inanmazdım. Oyunculuğun nabzı İstanbul’da atıyordu ve bende soluğu burada aldım. Oturup kariyer planlaması yapmamıştım, sadece inandığım doğruların peşinde koşuyordum. Zamanla, her şey zamanla bir puzzle’ın parçası gibi yerine oturdu. Kariyerim için başlangıç ipini göğüslemiş oldum. Hedef daima daha iyiye ve ileriye… Maraton hep devam edecek. Bu böyle bir meslek işte.
Bu sektörde oyuncu olmaktan memnun musunuz?
Dizi-film sektöründe belli bir popülariteye ulaşmış olmam sinema ve tiyatro için de işe yaradı. Sektör, her geçen gün sorunlarıyla beraber büyümeye devam ediyor ve tabanı zayıf olduğu için çıkmazları var. Ben bu duruma sadece oyuncu olarak bakmıyorum. Bu sektörün bir parçası olarak, çalışma koşullarının iyileştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Emekler büyük ama haklar küçük.
Oyunculuk adına her türlü yaşam şartına katlanabilir misiniz?
Oyunculuk benim mesleğim ve başka bir meslek yapamam diye düşünüyorum. Yükümlülükleri ‘insani’ olduğu sürece tabii ki katlanırım. Her mesleğin bir zorluğu var.
Bugüne kadar sizi en çok zorlayan proje hangisi oldu?
Bahman Ghobadi’nin ‘Gergedan Mevsimi’ adlı filmi, prodüksiyon olarak beni en çok zorlayan proje oldu. Kar yağarken havuza girmem gerekiyordu. Su ısıtılamadı, gereken önlemler alınmadı ve ben sekiz defa suya girdim. Çekim tamamlanmak zorundaydı elbette ve her seferinde fönle ısınıp titrememin geçmesini bekledim. Bu durum saatlerce sürdü. Daha sonra hastaneye gittim, tedavi olduktan sonra yeniden Adana’ya dönüp görevime kaldığım yerden devam ettim. İnanın zordu. Ama mesleğimi bırakmayı hiç düşünmedim.
Halen rol aldığınız ‘Aramızda Kalsın’ adlı dizi sizce gerçek Türk ailesini yansıtıyor mu, yoksa bu özlemi duyulan bir aile yapısı mı?
İdeal bir aile profili yaratmaya çalışmak, bu kavramı bir kalıba sokar. Özgünlüğü genel tanımlamalarla tek tipleştirmemek lazım. Bu ailenin karakterleriyle sokakta sık sık karşılaşıyorum. ‘Bu Bahattin, bu da Hüsne,’ dediğim çok oluyor. Sıcaklık ve yaşanmışlık duygusu, projeye daha da çok bağlanmamı sağlıyor. Hayatta her daim özlemi duyulan ve aileyi bir arada tutan duygu, sevgidir bence.
Sizin aile yapınız nasıldır?
Kalabalık bir ailenin çocuğuyum. Zaman zaman zorluklarını yaşamışızdır hepimiz. Dünden bugüne bağlılık duygumuz hiç değişmedi, birbirimize de sırtımızı hiç dönmedik.
Türkiye’nin sizce sosyal mesaj içerikli yapımlara ihtiyacı var mı? Objektif bir eleştiri istesek, Türk medyası hakkında neler söylerdiniz?
Tabii ki var! Ama ne yazık ki reyting olgusu bu gerekliliğe engel oluyor. Dolayısıyla sosyal içerikli yapımların barınması zorlaşıyor. Medyanın bu algıyı değiştirebilecek ya da düzenleyebilecek güce sahip olduğunu düşünüyorum. Ama önce yöneticiler bunu istemeli. Ayrıca, unutulmaması ve uygulanmaması gereken bir başka çıkmaz var: Sansür!
Mesleğinizi değiştirseydiniz bu ne olurdu?
İyi bir yazar ya da müzisyen olarak ‘ben buradayım!’ diyebilirdim.
Beğenilmekten memnun musunuz? Size sıkıntı yarattığı durumlar oluyor mu?
Beğenilmek ve takdir edilmek tabii ki güzel. Ama popülist yaklaşımlardan ve dikkat çekmekten hoşlanmıyorum. Sokakta olmayı seviyorum.
‘Ölmeden önce yapılacaklar’ listenizde, ilk sırada ne var?
Ölmeden önce ‘Düşünürüm.’ Yani ilk sırada düşünmek var. Sonrasını düşünmedim.
Yaşadığınız 34 yıl size ne hissettiriyor?
Dolu dolu, deli deli bir ömür…
İnsan yaşlanmayı hak ediyor mu dersiniz?
Bu, yaşlanmaya nasıl baktığınıza bağlı. Ben yaşlanma sürecini tecrübe olarak görüyorum ve o kadar yaşadıysan tecrübelerini de hak ediyorsun diye düşünüyorum. Yaşlanacak kadar yaşamayı hak etmek isterim.
Sizce, kadın ve erkeğin birbirine ihtiyaç duymasındaki ilk neden nedir? Hemcinsler arasındaki dostluk, karşıt cinslerle de sağlanabilir mi?
Farklı bakış açısı ihtiyacı… Karşıt cinsler de dostluk kurabilir elbette; şayet dostluk sağlanamıyorsa, o iletişimde cinsiyetçi unsurlar var demektir.
Eğlence anlayışınız nasıldır?
Eğlenmek kolektif olunca eğlenmektir benim için. Bu yüzden, ailem ve dostlarımla eğlenmek en keyiflisi… Eğlenirken taşkınlıklarım yoktur, keyifliyimdir.
Sizin için ‘iyi-kötü’ ya da ‘günah-sevap’ kavramlarından hangisi daha etkili? Hassasiyetiniz olan konular var mı?
‘Kötü’ kavramı daha etkili benim için. Çünkü kişinin kendisine iyi gelen şeyler; doğayı, diğer insanları ya da hayvanları kötü etkileyebiliyor. İnsanın ‘kötüyü’ fark etmesi önemlidir. Hassasiyetlerim var elbet, bazı sahalarıma kimsenin girmesine izin vermem. Çok sabırlı ve çok bağlıyımdır. Sadakat duygum yüksektir ve karşılığını beklememin de hakkım olduğunu düşünürüm.