86
SAĞLIK
DR. YAVUZ DİZDAR
19
64 yılında İstanbul’da doğan Dr. Yavuz Dizdar,
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ndeki eğitim ve
mecburi hizmetini tamamladıktan sonra, 1989-1992 yıllarında
İstanbul Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı’nda ilaç bilimi
üzerine, 1992-1996 yıllarında Radyasyon Onkolojisi Anabilim
Dalı’nda kanser üzerine uzmanlık eğitimi ve kanser biyolojisiy-
le immünolojisi doktorası unvanını almış. Aynı enstitüde rad-
yasyon onkolojisi uzmanı olarak görev yapan Dizdar’ın birinci
baskısı Kasım 2013 tarihli sağlık ve beslenme konulu kitabı ‘Ye-
mezler’; geleneksel alışkanlıklarımızı, neyin yenebilir neyin ye-
nemez olduğunu unuttuğumuza, bize unutturulanları hatırlayıp
hayata geçirmenin ve bu bilgiyi sonraki kuşaklara aktarmanın
zamanın geldiğine dikkat çekiyor. Bilgi halka açık olduğu süre-
ce değişimin başlayabileceğini belirten Dizdar’a kitabının içeriği
ve fikirleri hakkında görüşlerini sorduk.
‘Yemezler!’i yazma fikri nasıl doğdu?
Aslında ‘ben böyle bir kitap yazayım’ diye bir fikir doğmadı.
Bütün mesele dört yıl önce önüme konan ‘yoğurtların artık bo-
zulmadığı’ konusunda bir köşe yazısıyla başladı. Ben çok yoğurt
yiyen biriyim; denedim, gerçekten ekşimiyor. Bunun nasıl ger-
çekleştiğini anlayabilmek için süt, yoğurt nasıl üretiliyor; bilimsel
makalelerden okumaya başladım. Derken bir hafta sonu kızım
“Baba tavuğun ekleminden et fışkırıyor,” deyince, okuma faslı
piliç üretimine dönüştü. Bu konuları bir şekilde zaten daha önce
dile getirmiştim. Ancak endüstrinin yaklaşımına vakıf olduktan
sonra, meselenin bir de biyolojik arka planı vardı ki, ben bunu
okumayı çok sevdim. Çünkü bilimin sınırlarına varmışlar. En
sonunda bunların bir düşünce bütünlüğü içerisinde bir kitapta
toplanması gerektiği ortaya çıktı. Bu anlamda bakıldığında ‘Ye-
mezler!’ bir beslenme kitabı değildir; beslenme paradigmasını
sorgular ama özellikle de biyolojinin ve hastalığın bize anlatılmış
olandan çok daha farklı yorumlanabileceğini aktarmaya çalışır.
Kitabınızda bahsi geçen ‘akıl tutulması’ nedir?
Akıl tutulması aslında günlük yaşamımızın bir parçasıdır,
bize söylenmiş olanların akıl süzgecinden geçirilmeden kabul-
lenilmesi anlamına gelir. Mesela ‘ambalajlı süt ve yoğurt çok
hijyenik hazırlandığı için uzun süre bozulmaz’ ya da ‘piliç körpe
olduğu için 20 dakikada pişer’ bunun örneklerindendir. Ama
beri yandan ‘tencerede kaynattığınız sütün proteini kenarına
yapışır, değeri kalmaz’ yaklaşımı ya da ‘kediler temiz oldukları
için yalanırlar’ düşüncesi de aynı akıl tutulmasıdır. İnsan kendi-
ne öğretilenin mantığını sorgulamazsa, profesör bile olsa yanlış
bilgi kuşaktan kuşağa aktarılabiliyor. Sonunda hatalar silsilesi,
başka yanlış bilgilerle açıklanır hale gelir ve bir noktada artık
aslını hatırlayan da kalmaz. Bu kadar okumanın sonunda vardı-
ğım nokta, aslında hiçbir şey bilmediğimizdir. Akıl tutulmasının
üstesinden gelebilmek için sanırım en iyi başlangıç da budur.
Günümüzde nasıl bir beslenme düzeni içerisinde yer
alıyoruz?
Bizim beslenme düzenimiz, kendi kendimize yarattığımız hızlı
yaşamın tutsağı haline gelmiş. Bunu üretimde ve tüketimde gö-
rüyoruz. Daha kısa sürede ama içerik olarak çok değersiz ürün-
ler yetiştiriyoruz. Bunların katma değeri çok az. Derken günlük
yaşam telaşı nedeniyle daha hızlı hazırlanabilir olanı tercih etme-
ye başlamışız. Kuru fasulyenin daha hızlı pişmesini istiyorsanız,
yapısını değiştirmeniz gerekiyor. Bu durum piliçten sera domate-
sine dek genişleyerek sürmüş. Fast food denen tüketim alışkan-
lığı inanın konunun kenarında kalır. Ev kadınları bile hazır çorbaya
yönelmişlerse, ortada ciddi anlamda sorgulanması gereken bir
yaşam algısı sorunu vardır. Bu sınıfa değeri eksiltilmiş hazır gıda,
yoğurt ya da ayran da eklendiğinde beslenmek imkansız, uzun
süre sağlıklı kalınması da olanaksız hale geliyor.
Sizin için beslenme biyolojik olarak ne anlama geliyor?
Bunun birkaç mantığı var: Bir kere kendi vücudunuzda ya-
Batı akademisinin sunmuş olduğu verilere dayanarak
‘doğaya ve tıbba yeni yorum’ getirmeyi amaçlayan kitap
‘Yemezler’i kaleme alan Dr. Yavuz Dizdar, bilimsel
verilerle gıda-sağlık ilişkisini irdeliyor.
Yapım Zeliha Köşlü
Kuşaktan kuşağa