

YAŞAM
EKRAN
kullandıracağını sanmıyorum.” Sezgilerinin
de oldukça kuvvetli olduğunu anlatıyor bu-
nun üzerine. “Birinin gözünün içine bakmak
onun kalbine, kimliğine bakmak demektir.
Yanıldığınız zamanlar elbette olur, siz yeter
ki aklı iptal etmeyin.”
Bu aralar gündemimizde bir isim olduğu
için ünlü olmakla arasının nasıl olduğuna
değiniyorum… “Güzel ve keyifli. Yaptığınız
işle insanlara bir şeyler gösterebilmek, anla-
tabilmek kendinize de çeki düzen vermenizi
sağlıyor. Bugüne kadar ünlü olmanın bana
yaşattığı en zor şey; önyargılarla baş etmek
oldu. Maalesef zannetmek üzerine kurulu
bir dünyada yaşıyoruz. İnsanlar ne yazık ki
zannederek, kulaktan dolma yaşıyor. Karşı-
dakini tanımadan yorum yapıyor.” Negatif
durumlarda karşılaştığında da inandığı şey-
lerin kendisini beslediğini, negatif bir şeye
bakmadığını, okumadığını belirtiyor.
“Kimsenin kimseye hakaret etmesine hak-
kı yok. Ben kimseye hakaret etmiyorum.
Benim en zorlandığım şeyler bu önyargılar
oldu. Bununla baş etmeyi öğrendim artık.
İnandığım şeyi yaşamayı öğrendim diyelim.
İnandığınız şeyler de sizi ayakta tutar. Ken-
di kalbim ve aklım ikna olmadan da hiçbir
şey için yorum yapmam. Aksi, bana göre
aptallıktır çünkü. Araştıracağım, ikna ola-
cağım, öğreneceğim, ancak ondan sonra bir
yorum yapabilirim.”
Hayatta, bilmiyorum demek güzel bir şey
hâlbuki…
“Ben çok şey bilmiyorum. Gerçekten çok
şey bilmiyorum. Bilmediklerimi bile bilmi-
yorum. Bu kadar basit! Ama hakkında ko-
nuştuğum şeyler, bildiklerimdir.”
Sadece bildiği şeyler üzerine yorum yapan
birinin yalanla arasının nasıl olduğunu so-
ruyorum bunun üzerine…
“İçimizde farklı farklı duygular taşıyan
varlıklarız. Kimimizin içinde yılan kiminin
içinde kuş var. Görünürde aynı ama içeride
bambaşka yaratıklarız. Yılanların sizi sok-
maması için kendinizi doğal olarak koruma-
nız gerekir, soktuğu zaman da öldürmeniz.
Öldürmekle ne demek istendiğini anlamış-
sınızdır. Sonuçta gerekirse yalan söylersi-
niz, yani bu bireysel bir hakkınız.”
Son birkaç aya kadar, yaklaşık bir yıl boyun-
ca kendisini hiçbir projede görmemiştik.
Hatta son dizi filminden sonra Londra’ya
gidip farklı kültürler tanımak üzere inzi-
vaya çekildiğini de biliyoruz. Londra’da bir
öğrenci gibi yaşadığını hatta farklı farklı kül-
türler tanımak için iştahının kabardığını an-
latıyor. “Siz kültürlü biri misiniz?” diyorum
hemen… “Çeşitlilik güzeldir, kültür dediğiniz
şey de budur. ‘Kültürlü’ demek başka kültür-
leri de bilene denir. En büyük kültürsüzlük
nedir; cahil olduğunu bilmemek ya da bilip
de kabul etmemek… Büyük ahmaklık. Her-
kes kendini kandırıyor aslında, hâlbuki her
şey ortada, saydamız.”
Bu sıralar hem özel hayatında hem de ka-
riyerinde yeni heyecanlar yaşıyor Murat
Yıldırım. Cebinde artık oyunculuğun yanı
sıra sunuculuk da var. ‘KimMilyoner Olmak
İster’in hikâyesini merak ediyorum… “Daha
önce de farklı programlardan teklifler gel-
mişti, sanırımpek kendimi içinde bulamadı-
ğım projelerdi. Ama ‘Kim Milyoner Olmak
İster?’de şuna inandım; markası olan bir
yarışma… Programın yetkilileri, gençlere de
hitap etmek istediklerini söylediğinde tav-
landım açıkçası. Eğer ben de bu samimiyeti
ve duyguyu gördülerse, kabul etmem gerek-
tiğini düşündüm. İlk bölümde çok heyecan-
lanmıştım ama!”
Heyecanını tetikleyen neydi?
“Ciddiye almak. Bir şey yaparken heyecan-
lanıyorsam, o işi ciddiye alıyorumdemektir.”
Yarışmayı daha önceden takip eder miydin?
“Evet ederdim, hatta ilk programı sunma-
dan önce kendim yarışmak istedim. Hatta
sunucunun soruları bilmediğini bilmiyor-
dum. Yarışmacıyla birlikte siz de aynı anda
görüyorsunuz soruları.”
Mart ayının sonunda vizyona giren ve başro-
lü Fahriye Evcen ile paylaştığı ‘Sonsuz Aşk’ta
burnu havada, hırslı ve çok genç bir yaşta be-
yin cerrahı olan Can karakteri ile karşımıza
çıkan Murat Yıldırım’la son filmi hakkında
konuşurken, bir ara gözüm röportajımız
boyunca yanında çıtını dahi çıkarmadan
oturan eşi Imane’a kayıyor… “Âşık mısın?”
diye soruyorum bir anda! Gözleri parlıyor
heyecandan, Imane’a bakarak “Evet âşığım…
Karımı çok seviyorum! İçim çok rahat bir
şekilde ‘diğer yarım’ diyebilirim.”
Londra’da, sıradan bir günde, bir kafede
otururken tanıştığı, hatta ilişkilerinin baş-
lamasının üzerinden henüz altı ay geçtikten
sonra evlenme teklif etmesi bana biraz ga-
rip geliyor. Evliliğe onu ikna eden duyguyu
sorguluyorum hemen... “Onu tanıdığıma
inandım. Ama aklımı iptal etmedim, buna
inan. Kalbimle birlikte aklımda ikna oldu ve
olaylar gelişti… Benden çok olgun tarafları
var.”
Röportajımız yavaş yavaş son bulurken,
Imane’ın hayatını daha da düzene sok-
tuğunu, ama evlilikte çok dikkatli olmak
gerektiğini söylüyor. Aile olmanın güzel
bir duygu olduğunu ama stresi, sıkıntıları
asla eve taşımamak gerektiğini anlatıyor.
Bu arada yemek yapmakla arası pek yok
ama eşine mutfakta yardım eden bir adam.
Mutfaktan konu açılmışken, içinde patlıca-
nın olduğu her yemeği çok seviyor. Annesi
çok iyi yemek yaptığı için Imane da mutfak
konusunda iyi yetişmiş, ‘Etli Kuskus’ en iyi
yaptığı yemekmiş. Bu aralar, üzerine en çok
düşündükleri konu ise Imane’nın Türkçe’yi
öğrenememesi.
Gün boyu süren çekimlerinin ardından ger-
çekleştirdiğimiz sohbetimize bundan beş
yıl sonra kendini nasıl bir noktada görmek
istediğini sorarak son veriyorum… “Plan ya-
parım ama hakkında konuşmayı sevmem.
Çünkü her şeyin bir enerjisi ve büyüsü var-
dır. Planların hakkında konuştukça o büyü-
nün kaybolduğunu düşünüyorum. Hayatın
bir matematiği var, görmezlikten gelseniz
de. Ben o matematiği çözmeyi, o çok bilin-
meyenli denklemle uğraşmayı seviyorum.
Sonuçta tek bir gerçek var; ‘Uğraştım’ di-
yebilmek için sonuna kadar uğraşmak gere-
kiyor hayatta. O cümleyi hak etmek gereki-
yor.”
Bugüne kadar
ünlü olmanın bana
yaşattığı en zor
şey; önyargılarla
baş etmek
oldu. Maalesef
zannetmek üzerine
kurulu bir dünyada
yaşıyoruz. İnsanlar
ne yazık ki,
kulaktan dolma
yaşıyor.’
34
NG
AĞUSTOS- EYLÜL - EKİM 2017