Previous Page  34 / 108 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 34 / 108 Next Page
Page Background

YAŞAM

EKRAN

kullandıracağını sanmıyorum.” Sezgilerinin

de oldukça kuvvetli olduğunu anlatıyor bu-

nun üzerine. “Birinin gözünün içine bakmak

onun kalbine, kimliğine bakmak demektir.

Yanıldığınız zamanlar elbette olur, siz yeter

ki aklı iptal etmeyin.”

Bu aralar gündemimizde bir isim olduğu

için ünlü olmakla arasının nasıl olduğuna

değiniyorum… “Güzel ve keyifli. Yaptığınız

işle insanlara bir şeyler gösterebilmek, anla-

tabilmek kendinize de çeki düzen vermenizi

sağlıyor. Bugüne kadar ünlü olmanın bana

yaşattığı en zor şey; önyargılarla baş etmek

oldu. Maalesef zannetmek üzerine kurulu

bir dünyada yaşıyoruz. İnsanlar ne yazık ki

zannederek, kulaktan dolma yaşıyor. Karşı-

dakini tanımadan yorum yapıyor.” Negatif

durumlarda karşılaştığında da inandığı şey-

lerin kendisini beslediğini, negatif bir şeye

bakmadığını, okumadığını belirtiyor.

“Kimsenin kimseye hakaret etmesine hak-

kı yok. Ben kimseye hakaret etmiyorum.

Benim en zorlandığım şeyler bu önyargılar

oldu. Bununla baş etmeyi öğrendim artık.

İnandığım şeyi yaşamayı öğrendim diyelim.

İnandığınız şeyler de sizi ayakta tutar. Ken-

di kalbim ve aklım ikna olmadan da hiçbir

şey için yorum yapmam. Aksi, bana göre

aptallıktır çünkü. Araştıracağım, ikna ola-

cağım, öğreneceğim, ancak ondan sonra bir

yorum yapabilirim.”

Hayatta, bilmiyorum demek güzel bir şey

hâlbuki…

“Ben çok şey bilmiyorum. Gerçekten çok

şey bilmiyorum. Bilmediklerimi bile bilmi-

yorum. Bu kadar basit! Ama hakkında ko-

nuştuğum şeyler, bildiklerimdir.”

Sadece bildiği şeyler üzerine yorum yapan

birinin yalanla arasının nasıl olduğunu so-

ruyorum bunun üzerine…

“İçimizde farklı farklı duygular taşıyan

varlıklarız. Kimimizin içinde yılan kiminin

içinde kuş var. Görünürde aynı ama içeride

bambaşka yaratıklarız. Yılanların sizi sok-

maması için kendinizi doğal olarak koruma-

nız gerekir, soktuğu zaman da öldürmeniz.

Öldürmekle ne demek istendiğini anlamış-

sınızdır. Sonuçta gerekirse yalan söylersi-

niz, yani bu bireysel bir hakkınız.”

Son birkaç aya kadar, yaklaşık bir yıl boyun-

ca kendisini hiçbir projede görmemiştik.

Hatta son dizi filminden sonra Londra’ya

gidip farklı kültürler tanımak üzere inzi-

vaya çekildiğini de biliyoruz. Londra’da bir

öğrenci gibi yaşadığını hatta farklı farklı kül-

türler tanımak için iştahının kabardığını an-

latıyor. “Siz kültürlü biri misiniz?” diyorum

hemen… “Çeşitlilik güzeldir, kültür dediğiniz

şey de budur. ‘Kültürlü’ demek başka kültür-

leri de bilene denir. En büyük kültürsüzlük

nedir; cahil olduğunu bilmemek ya da bilip

de kabul etmemek… Büyük ahmaklık. Her-

kes kendini kandırıyor aslında, hâlbuki her

şey ortada, saydamız.”

Bu sıralar hem özel hayatında hem de ka-

riyerinde yeni heyecanlar yaşıyor Murat

Yıldırım. Cebinde artık oyunculuğun yanı

sıra sunuculuk da var. ‘KimMilyoner Olmak

İster’in hikâyesini merak ediyorum… “Daha

önce de farklı programlardan teklifler gel-

mişti, sanırımpek kendimi içinde bulamadı-

ğım projelerdi. Ama ‘Kim Milyoner Olmak

İster?’de şuna inandım; markası olan bir

yarışma… Programın yetkilileri, gençlere de

hitap etmek istediklerini söylediğinde tav-

landım açıkçası. Eğer ben de bu samimiyeti

ve duyguyu gördülerse, kabul etmem gerek-

tiğini düşündüm. İlk bölümde çok heyecan-

lanmıştım ama!”

Heyecanını tetikleyen neydi?

“Ciddiye almak. Bir şey yaparken heyecan-

lanıyorsam, o işi ciddiye alıyorumdemektir.”

Yarışmayı daha önceden takip eder miydin?

“Evet ederdim, hatta ilk programı sunma-

dan önce kendim yarışmak istedim. Hatta

sunucunun soruları bilmediğini bilmiyor-

dum. Yarışmacıyla birlikte siz de aynı anda

görüyorsunuz soruları.”

Mart ayının sonunda vizyona giren ve başro-

lü Fahriye Evcen ile paylaştığı ‘Sonsuz Aşk’ta

burnu havada, hırslı ve çok genç bir yaşta be-

yin cerrahı olan Can karakteri ile karşımıza

çıkan Murat Yıldırım’la son filmi hakkında

konuşurken, bir ara gözüm röportajımız

boyunca yanında çıtını dahi çıkarmadan

oturan eşi Imane’a kayıyor… “Âşık mısın?”

diye soruyorum bir anda! Gözleri parlıyor

heyecandan, Imane’a bakarak “Evet âşığım…

Karımı çok seviyorum! İçim çok rahat bir

şekilde ‘diğer yarım’ diyebilirim.”

Londra’da, sıradan bir günde, bir kafede

otururken tanıştığı, hatta ilişkilerinin baş-

lamasının üzerinden henüz altı ay geçtikten

sonra evlenme teklif etmesi bana biraz ga-

rip geliyor. Evliliğe onu ikna eden duyguyu

sorguluyorum hemen... “Onu tanıdığıma

inandım. Ama aklımı iptal etmedim, buna

inan. Kalbimle birlikte aklımda ikna oldu ve

olaylar gelişti… Benden çok olgun tarafları

var.”

Röportajımız yavaş yavaş son bulurken,

Imane’ın hayatını daha da düzene sok-

tuğunu, ama evlilikte çok dikkatli olmak

gerektiğini söylüyor. Aile olmanın güzel

bir duygu olduğunu ama stresi, sıkıntıları

asla eve taşımamak gerektiğini anlatıyor.

Bu arada yemek yapmakla arası pek yok

ama eşine mutfakta yardım eden bir adam.

Mutfaktan konu açılmışken, içinde patlıca-

nın olduğu her yemeği çok seviyor. Annesi

çok iyi yemek yaptığı için Imane da mutfak

konusunda iyi yetişmiş, ‘Etli Kuskus’ en iyi

yaptığı yemekmiş. Bu aralar, üzerine en çok

düşündükleri konu ise Imane’nın Türkçe’yi

öğrenememesi.

Gün boyu süren çekimlerinin ardından ger-

çekleştirdiğimiz sohbetimize bundan beş

yıl sonra kendini nasıl bir noktada görmek

istediğini sorarak son veriyorum… “Plan ya-

parım ama hakkında konuşmayı sevmem.

Çünkü her şeyin bir enerjisi ve büyüsü var-

dır. Planların hakkında konuştukça o büyü-

nün kaybolduğunu düşünüyorum. Hayatın

bir matematiği var, görmezlikten gelseniz

de. Ben o matematiği çözmeyi, o çok bilin-

meyenli denklemle uğraşmayı seviyorum.

Sonuçta tek bir gerçek var; ‘Uğraştım’ di-

yebilmek için sonuna kadar uğraşmak gere-

kiyor hayatta. O cümleyi hak etmek gereki-

yor.”

Bugüne kadar

ünlü olmanın bana

yaşattığı en zor

şey; önyargılarla

baş etmek

oldu. Maalesef

zannetmek üzerine

kurulu bir dünyada

yaşıyoruz. İnsanlar

ne yazık ki,

kulaktan dolma

yaşıyor.’

34

NG

AĞUSTOS- EYLÜL - EKİM 2017