üretilmişti. Tabi bir de camlarının lombozları vardı. Nereden
baksanız, bu başlıkların ağırlığı 15-45 kilo arasında değişiyor-
du. Dalgıcı suyun altına batırabilmekti önemliydi. Dalgıçların
çuvaldan, su geçirmez elbiseleri olurdu. İçlerindeki havayı
tahliye etmek ise çok zordu. Dalgıcı batırmak için her şeyin
ağır olması gerekiyordu. İnsan dibe gittikçe ağırlaşıyor. Dibe
battıktan sonra satıh ayarlaması yapmak gerekiyor ve başlığın
içine hava veriliyordu. Ardından dalgıç yüzer şekle getiriliyor-
du. Ama dalgıcı batırmakta zorluk çektikleri için beline ağırlık
konuyordu. Dalgıcın bıçağı, adedi 10 kilo tutan ayakkabıları
bu yüzden hep ağırdı. Başlığın kendisi 20-25 kilo olur, an-
cak onu batırmak için bir 15-20 kiloya daha ihtiyaç olurdu.
Alet, edevatlar ile birlikte 50 kiloyu aşan bir ağırlıkla dalınırdı.
Çoğu dalgıç kendi vücudundan daha fazla ağırlık taşırdı üs-
tünde. Unutmamak gerekir ki, bütün bu ağırlıklar suyun kal-
dırma kuvvetiyle su altında yarı ağırlığına iniyordu. Dalgıçlar
su altında 25-30 metrede çalışırken kendilerini yürür vaziyete
getiriyorlardı.
Üç yıldızlı bröve sahibisiniz. Koleksiyonunuzdaki par-
ça veya benzerleriyle dalış deneyimi yaşadınız mı?
Koleksiyonumu oluştururken, eski dalgıçların ne külfet-
ler çektiğini deneyimlemek için o riske girdim. Risk derken,
Londra’da bir kulüp var. Bu kulüp belli bir ücret karşılığında
size bu elbiseleri giydiriyor ve nehre daldırıyor. Üç, beş met-
re; fazla değil. Dalış sırasında filminizi çekiyorlar. Ardından
eski dalgıç kıyafetleriyle daldığınıza dair bir sertifika veriyor-
lar. Daldım ama bir daha dalar mıyım, bilmiyorum. Çok zor!
Bir kere tek başınıza hiçbir şey yapamıyorsunuz. Bu bir ekip
çalışması. Suyun altındayken size hava vermek için en azın-
dan iki kişi tulumba çeviriyor. Ayrıca onların bir yedeği de
oluyor birisine bir şey olur diye. Bir kişi daha var; o da sizi
giydirmek ve soymak için hazır bulunuyor. En az dört, beş
kişi ile bu iş yapılabiliyor. Çok krostrofobik ve yorucu. Ben
üç, beş dakika kaldım suyun içinde. Eskiden sünger dalgıç-
ları hayatlarını bu şekilde kazandıkları için saatlerce sualtın-
da kalıyorlardı. Maalesef bazıları da o zamanlar fizik kuralları
bilinmediği için vurgun yiyordu. Çok fazla kaza ve ölümcül
kayıplar oluyordu. Ama modern tıp devreye girdikten son-
ra dalgıçlar eğitildiler. Sualtında belli seviyelerde kademe
bekleyişi yapmaları gerektiğini öğrendiler. Sonunda vurgun
azaldı. Ama çok sayıda süngerci felçli kaldı. Şimdi modern
teçhizatlarla dalıyoruz suya. O günleri mukayese edebildiğim
için hakikaten büyük saygım var kendilerine.
2009’da Beşiktaş Deniz Müzesi’ndeki serginizi
gezmiştim ve büyülenmiştim. ‘Tarihi Dalgıç Malze-
meleri’ adıyla yayınlanan bir de kitabınız var. Kolek-
siyonunuz için kalıcı bir sergi alanı veya bir müze dü-
şünüyor musunuz?
Koleksiyon 2009’da, İstanbul Deniz Müzesi’nde altı ay ser-
gilendi. Şu anda koleksiyonun büyük bir bölümü evde, ayrı bir
katta yer alıyor. Tabi tulumbaları bir yere taşıyamıyoruz. Bir tanesi
250-300 kilo civarında olduğu için onları giriş katında tutuyoruz.
Fakat bıçaklar, fenerler, başlıklar çatı katını istila etmiş vaziyette.
Koleksiyoncu dostlarım var. Bunlardan biri de Mustafa Aydemir
ve bugün dünyanın en büyük anfora koleksiyonlarından birisine
sahip. Kendisiyle beraber bir proje oluşturmak üzereyiz. Güzel
bir sualtı müzesi yapmak istiyoruz. Bu müze İstanbul’da olabilir;
kıyı şeridimizde, İzmir’de ve Antalya’da olabilir. Fakat zaman
alıyor bunu oluşturmak. Sualtı müzesi bizden sonraki nesiller
için önemli. Mustafa’nın da, benim de koleksiyonum şu anda
hapsolmuş vaziyette. Onları daha geniş kitlelerle paylaşmak is-
tediğimiz için bu güzel oluşumu gerçekleştirmeye kararlıyız ve
bir şekilde yapacağız…
57
Eski dalg çlar o
kadar külfetli i ler
yapm lar ki, onlara
duydu um hayranl k
ile bu koleksiyonu
olu turmaya
ba lad m. Bugün
koleksiyonumda
70’i a k n dalg ç
ba l , tulumbalar,
alet edevat, b çak,
fener, ayakkab ,
a rl k gibi objeler ile
tamamlay c 220’yi
a k n parça yer
al yor.