47
K
enan Doğulu’nun kapısını çaldık ve kendisiyle geç-
mişe doğru bir yolculuk yaptık. Önce Şaziye gün-
lerine gittik, sonra günümüze gelip ondan kendi
İstanbul’unu anlatmasını istedik.
İstanbul’da gece ve müzik deyince gözünüzde nasıl
bir fotoğraf canlanıyor?
Güler yüzlü meyhane müzisyenleri ve Beyoğlu.
İstanbul’un ‘gece’sini ‘gündüz’ünden ayıran nedir?
Birkaç duble içki (gülüyor)…
İşiniz gereği daha çok geceleri çalışıyorsunuz. Konser-
ler, albüm kayıtları, stüdyoda geçirilen zamanlar, perfor-
manslar, vs.
Gece çalışmanın keyifleri ve zorlukları nelerdir?
Şehrin dip gürültüsü minimuma indiği için lezzetli bir ses-
sizliği vardır gecelerin. Koşuşturmaca biter, telefon trafiği biter.
Daha rahat konsantre olursunuz işinize. İnternet hızlanır, dost
ziyaretleri azalır, güneş yerine mehtap aydınlatır. Bu yüzden ge-
celer daha masalsı ve daha romantik olur. Ama gündüzün de
kendine ait süper tarafları vardır. İstediğiniz herkese daha rahat
ulaşırsınız. İşletme ve yürütmeyle ilgili her organ faal olduğun-
dan, hızlı yol alırsınız. Paket servislerde alternatif çoktur, stüd-
yoda aç kalmazsınız. Güneşin verdiği enerji şarkılarınıza yansır.
Daha az yorgun olduğunuz için zihniniz de daha açık olabilir.
Gecelerin ilham verici olduğu söylenir...
Ben de gececilerdenim. Bugüne kadar yaptığım 200’e ya-
kın bestenin 170’ini gece yazmışımdır diyebilirim.
Genel olarak geceleri modunuz nasıl olur?
Üretken, enerjik, neşeli ve sosyal olurum.
Konserinin ya da işlerinin olmadığı bir gecesinde Kenan
Doğulu neler yapmayı sever? Gecenin tadını nasıl çıkarır?
Dostlarla lezzetli ve zevkli bir yemek yiyip sohbet etmek şa-
hane olur. Özenle seçilmiş bir şarap ve iyi müzikler de bize eşlik
etsin isterim. Eğer iyi müzik olduğunu bilirsem bir kulübe de
gidebilirim. Ama bir kulübe gitmek üzere beni evden çıkarabil-
meniz için hakikaten sevdiğim, inandığım ya da merak ettiğim
bir mekan olması gerekiyor. Zamanımın çoğunu konserler ve
şovlar seyrederek geçiriyorum.
Yemeği dışarıda yemek istediğinizde nereleri tercih
ediyorsunuz?
İstanbul her zaman önemli bir lezzet merkezi olmuştur. Eşi-
min, dostumun tavsiyesi olan özel ve sakin restoranlara gitme-
yi seviyorum. O kadar çok gidilecek ve görülecek yer var ki
aslında… Yeter ki insan gitmek istesin! Ev partileri, barbekü-
ler, balıkçılar, kebapçılar, barlar, dünya mutfakları (Japon, Çin,
Meksika ve İtalyan) favorilerim arasında.
Konserlerinizden sonra genellikle neler yapıyorsunuz?
En az bir saat vücut ritmimin normale dönmesi için dinlenirim.
Sonrasında gruptaki müzisyen arkadaşlarım ve ekibimle eğleni-
riz, muhabbet ederiz, dertleşiriz, bazen iş konuşuruz. Sonrasın-
daysa kız arkadaşımla sakinleşip ufaktan ‘fade out’ olurum.
ATOM BOMBASI GİBİ YILLAR
Siz İstanbul’da yıllardır sahneye çıkıyorsunuz. Özellik-
le Şaziye günleriniz dilden dile dolaşır. Nasıldı o yıllar?
Atom bombası gibiydi... Haftada beş gece performans ya-
pardık. Hep çok eğlenip, çok eğlendirirdik. Gecede 1.500 kişi-
ye söyleyip saatlerce sahnede kalırdık. Sabah ezanını duyma-
dan yattığımız nadir olurdu. İşin enteresanı, üç-beş saat uyku
yeterdi. Gündüz de toplantılar, provalar, basın buluşmaları ve
televizyon çekimleriyle geçerdi.
Peki, Şaziye gecelerini unutulmaz kılan neydi?
Repertuara her hafta yeni şarkı eklerdik. Türkiye’nin en iyi
müzisyenleriyle çalışır, bir o kadar önemli müzisyen ve sanatçı
dostumuzu da misafir ederdik. Mesela üstün seviyede güncel,
kaliteli ses ve ışık sistemini ilk biz kullandık Şaziye’de. İşletmesi,
güvenliği, mutfağı, barı ve müşteri profili çok kaliteliydi. Her şe-
yin en iyisi olsun diye kendimizi harap ediyorduk.
Müşteri profili kaliteliydi derken, nasıl bir kitleden
bahsediyorsunuz?
O zamanlar eğlenmeyi bilen, özen gösteren, enerjik ve en
önemlisi de “Millet ne der?” diye düşünmeyen, daha çok dans
eden bir kitle vardı. Şimdilerdeyse hayatımıza sosyal medya
diye bir şey girdi. Kimse tam olarak kendi için eğlenmiyor ar-
tık. “Şu anda şuradayız, yanımızda bu var,” falan deyip hep bir
paylaşma manyaklığı başladı. Fotoğraf çekmeler, video kayıtla-
rı… Bunların peşinden gelen alkol yasakları, saat sınırlandırma-
ları ve tatsız rekabet. Eskiden bütün mekan sahipleri birbirlerine
destek olurdu. Herkes birbirine gider, eğlenirdi. Şimdi istisnalar
hariç çoğu insan bencilleşti ve yüzeyselleşti maalesef.
O zamanlar hangi kulüplere giderdi insanlar?
She, Ship a hoy, 20 ve 2019 efsane kulüplerdi. Şamdan’a
giderdik hemen her akşam.
O günleri özlüyor musunuz?
Özlüyorum ama her şey yerinde ve zamanında güzel.
Bugün de ‘canlı performans’ ve ‘sahne enerjisi’ de-
yince ilk akla gelen isimlerdensiniz. Sahnedeki gücünü-
zü o yıllara mı borçlusunuz?
Benim en büyük avantajım, babamın müzisyen olmasıydı.
Beş yaşından itibaren kalabalık önünde şarkı söylemeye ve gi-
tar çalmaya başladım. Bu deneyimlerin yanı sıra babam bana
küçük yaşta çok şey öğretti. Küçük bir çocuğun adam yeri-
ne konup sözünün ciddiye alınması ona büyük özgüven verir.
Sahnede de hep ustalardan feyiz aldım.