Previous Page  29 / 108 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 29 / 108 Next Page
Page Background

Parayla ilişkim

değişik ülkelere

gittiğimde onların

tarihlerinde kimler

öne çıkan figürler

olmuş diye onlara

bakmak şeklinde

oluyor.’

Dizilerin gidişatını biliyoruz. Hızlı hızlı hi-

kayeler çekiliyor. Her hafta bir bölüm bitiri-

yorlar. Görüntü yönetmenine de sanat yö-

netmenine de oyuncuya da vakit kalmıyor.

İnsanlar tiyatroda sizi en samimi halinizle

gördüğü için, dizideki yetmez oluyor onlara.

Dizide oynama diyorlar. Ben de izleme diziyi

diyorum. Ben dizide oynadığım için tiyatro-

dan vazgeçmiyorum ki son zamanlarda dizi

de yapmıyorum zaten. Ancak dizilerde varım

diye tiyatro ertelediğim bir şey haline gelmi-

yor yani.

‘Babam ve Oğlum’ filminde patlama

yaptınız.

O bir büyüydü. Her şey çok güzel bir araya

geldi. Çağan’ın inanılmaz samimi hikayesi ve

rejisiyle hayattaki yerini aldı. Ne mutlu ki biz

de paydaşlarından biri olduk.

İlk filminizi çektiğinizde neler

hissettiniz?

İlk filmimde konservatuarda öğrenciydim.

Kimse bilmez, Kartal Tibet’in çektiği TRT’de

yayınlanan ‘Bedel’ diye bir filmvardı. İlk uzun

metrajımı öyle çektim. Daha öğrenciydim,

ikinci sınıfa geçiyordum. İlk defa 35 mm de-

nen sesli çekimyapamadığımız bir makineyle

tanışmıştım.

Seslendirmeyi kendiniz mi yaptınız?

Tabii ki kendimiz yaptık. Aktörün başkası

tarafından seslendirilmesi düşünülemez. Ak-

törlük tamam değildir, orada eğer kendiniz

konuşmuyorsanız.

Geçmişte Türk sinemasında kadın

ve erkek oyuncuları hep aynı kişiler

seslendirdi…

Ama gerek yokmuş; görüyoruz ki her biri-

nin sesi varmış ve kendi sesleri değerliymiş.

Ama o zaman da bir şey varmış ki yine öyle

bir kabile oluşmuş. Bunları onlar seslendire-

bilir demişler. Patronlar öyle demiş yani. Yine

sektörel şeyler bunlar, yine piyasa ekonomisi

şartları.

Sinema mı, tiyatro mu?

Niye ayırayım ki? İkisinde de aynı şeyi yapı-

yorum. Bir sinemanın kamerasına sığacak

kadar bir iş yapıyorum. Öbür tarafta bazen

200 kişi bazen bin kişi bazen bin 500 kişiye

sahneye çıkıyorum. Tek farkı bu. Özünde bir

durum içerisinde bir karaktere can vermeye

çalışıyorum. En keyif aldığım şey de bu.

Sizin için kadife sesli dev adam

diyorlar. Gerçekten ses tonunuzu,

konuşmanızı çok beğeniyorlar.

Bilmiyorum sesim kadife mi; yumuşak ton-

da olduğundan öyle söylüyorlar galiba. Ama

şundan yanayım; Bertolt Brecht’in Arturo

Ui’nin ‘Önlenebilir Tırmanışı’ adlı oyununda

şöyle bir söz var: “Haksızlığa karşı bağırmak

insanın sesini çirkinleştirir. Öfkelenmek yü-

zünü çirkinleştirir.” Yani çirkin bir ses ve yüz

ifadesiyle de derdinizi anlatamazsınız. Çok

bağırıyoruz. Gerek yok buna. Bağırmak bi-

zim ilkel tarafımız.

Kütahya Seramik’in reklam filminde

oynadınız. Teklif nasıl geldi?

Projeden keyif aldınız mı?

Öncelikle şunu belirteyim; keyif almadığım

hiçbir işte oynamıyorum. Umarım ömrümün

sonuna kadar bu cümleyi kurarak yaşarım.

Ne gördüyseniz, yanlış, beğenmemiş veya

kötü bulmuş olabilirsiniz. Ama ben beğe-

nerek oynuyorum. Ben istemişimdir önce-

likle. Ben yapmışsam da içimde hissederek

yapmışımdır. Bu film için de tiyatro için de

seslendirme için de televizyon projesi ya da

reklam filmi için de… NG Kütahya Seramik

bir kere bu toprakların çok değerli bir yapı-

sı. Bu coğrafyada Kütahya’da, Anadolu’nun

orasında değerler yaratmış, yer altı kaynak-

larını yer üstü kaynaklarını estetik ile hayat-

larımızın içine sokmuş bir firma. Bir marka.

Bu teklif geldiğinde ki zaman zaman başka

projeler de geliyor, her filmde ve dizide oyna-

madığım gibi her reklamda da oynamıyorum,

özellikle içinden geçtiğimiz bu dönemde ‘ne-

rede duruyoruz, hangi coğrafyada yaşıyoruz,

bunun farkında mıyız’a dair bir marka olması

ve senaryosunun bu memleketin değerleri

olduğunu söylemesi anlamında çok hoşuma

gitti. Sonra da Erkan Güral ile buluştuk. He-

men bir kahve içtik ve çok iyi anlaştık. Çünkü

ben yine orada oyuncu olma nedenlerinden

bir şeyini yaşayacaktım. Yine bir şeye aracı

olacaktım. Orada reklam veren NG Kütah-

ya Seramik, bir değer yarattığını aktarmak

istiyordu. Ben buna aracı olmak isteyen ta-

raftaydım. Bir oyuncu olarak da son derece

içime sinen bir senaryoyla bunu gerçekleştir-

dim. O da hoşuma giden bir durum.

Gelecekte de projeleriniz vardır

mutlaka…

Bir sinema filmi bitirdik. Ocak şubat gibi viz-

yon tarihi belli olur. İlk sinema filmini çeken

bir yönetmen Alper Babayağmur. Onun da

duyurusu yapılır. Ben de o filmde heyecanla

çalıştım. Mümkün olduğunca her yıl demi-

yim ama karşıma çıktıkça elimi kaşındıran,

ruhumu harekete çıkaran hikâyeler onlarla

sinemada olmaya çalışacağım.

İlk sinema filmini çekiyor dediniz

Alper Bey için. Bu projeyi o yüzden

mi kabul ettiniz?

Yok, hayır. Hikaye ilgimi çekti. Az önce bah-

settiğim gibi NG Kütahya Seramik için de

geçerli olan buydu. Senaryo çok önemli. Bir

şeyi anlatmak önemli ama o şeyden nasıl

bahsettiğiniz asıl önemli olan. Bazen bazı si-

nema filmi ya da dizi senaryoları gelir, tama-

mını beğenebilirsiniz. Bu hikaye anlatılırsa

izlerim dersiniz. Ama kendime yer bulama-

dım da diyebilirsiniz. Bu filmde de öyle oldu.

Bir şey katabileceğimi hissettiğim bir film

oldu. O yüzden kabul ettim. Yoksa Steven

Spielberg ya da James Cameron gelse ken-

dime yer bulamadıktan sonra ciddi anlamda

oynayamayabilirim.

Gerçekten mi?

Benim yapmadığım o kadar çok iş var ki.

Bahsetsem ağzınız açık kalır.

Bahseder misiniz?

Bahsedemem, çünkü yapmadım. Hayatta

neyi kabul ettiğiniz değil neyi reddettiğiniz

sizin nasıl yaşadığınızı belirliyor.

Siz tiyatro

sanatçısısınız ama

filmlerinizde teatral

konuşmuyorsunuz.

Bu çok güzel bir şey.

Çok teşekkür ederim. Birlikte bir şeyi dü-

zeltelim. Teatral derken abartılı demek

istiyorsunuz. Tiyatro abartıyı kabul etmez.

Bu söyleşide bunun altını çizmek istiyo-

rum. Bazen bunu yönetmenler de yapı-

yor. Özellikle dizi yönetmenleri sizden

bir rolü isterken ‘teatral’ oldu diyorlar.

Bu yanlış bir söylem. Abartılı oldu diye-

bilirsiniz. Burası gereğinden büyük oldu

diyebilirsiniz. Ama teatral oldu derseniz

jargon olarak yanlış bir şey kullanırsı-

nız. Tiyatroya da gittiğinizde karşınızda

oynayan kişi abartılı oynuyorsa abartılı

dersiniz. Teatral diyemezsiniz değil mi?

Tiyatro çünkü orası. Tiyatroda da sinema-

da da dizide de doğal olmalısınız; bana

göre bir oyuncu öncelikle samimi olmalı.