gibi Müslüman ama bölgede Hıristiyanlar
ve Tanzanya bünyesinde 126 etnik grup
bulunduğu için farklı yerel dinler ve diller
bulunuyor.
Nerede yaşadıklarını çok merak ettiğim
için onu soru yağmuruna tutuyorum; ha-
yalimde ateşin etrafında dans eden yerliler,
yarı çıplak, yüzleri boyalı savaşçı kabileler
var. Oysa ki bölgedeki kabileler birkaç sene
önce milli parkın dışına taşınmış. Personel
otelde kalıyor ve kendilerine sağlanan is-
tihdamdan çok memnunlar.
Programımızda safari hariç çeşitli aktivi-
teler var. Örneğin bir akşamüzeri ilk kez
araçlardan inerek hipopotamlarla dolu bir
su birikintisinin, hipo havuzu da diyebiliriz,
başında bir şeyler içiyor, hazır araçtan in-
mişken Instagram’da beğeni üstüne beğe-
ni alacağı kesin selfie’leri peşpeşe çekiyor,
rehberimizden bu sevimli canlıların ne
kadar vahşi olduklarını dinliyoruz. Başka
bir gün çevreyi keşfetmek üzere yürüyüşe
çıkıyoruz. Bu asla kendi başımıza yapabi-
leceğimiz bir şey değil. 7 kişilik grubumuza
biri önde diğeri arkada olmak üzere silahlı
iki görevli eşlik ederken bir Masai yerlisi de
bize çevreyi anlatıyor; ağaçları, topraktaki
ayak izlerinin hangi hayvana ait olduğunu,
ölmüş hayvanların ardında kalan diş ve
boynuzlara dair bilgi verirken başımı kal-
dırıyor ve sonsuz gibi gözüken bu toprak-
larda tüm dünyayı kendi etrafında dönüyor
sanan insanın ne kadar da savunmasız ve
hatta önemsiz olduğunu düşünüyorum. 15
bin kilometrekarelik bir milli parkın nere-
sinde olduğunu bilmeden yürümek, yuka-
rıdan bakılsa çok yakınımızda aslanların ve
diğer yırtıcı kedilerin dolaşma ihtimalini
varsaymak adrenalini yükseltiyor.
Akşamüzeri bir kez daha çıktığımız safari
turlarında o uçsuz bucaksız Serengeti düz-
lüklerinde göremediğimiz canlıların peşin-
den gitmeye devam ediyoruz. Şoförümüz
Lucas adeta bir sensör gibi, metrelerce
uzaktaki bir ağacın üstündeki leoparı, ya
da bizim asla göremeyeceğimiz çalıların
arasına gizlenmiş bir aslanı gösteriyor bize.
Bazen fotoğraf çekmeyi bırakıp hayvanları
izliyorum ve o zaman aramızdaki bir farkı
daha görüyorum; belgesellerde izleyen-
leri etkilemek için genelde avının peşinde
koşan ya da onu boyunlarından yakalayıp
yere indirirken gösterilen bu kediler tok-
ken sadece birkaç metre ötelerindeki zeb-
ralara ya da antilop ailesinin bireylerine
asla dokunmuyor. Bir ağaç gölgesinde din-
leniyor. Potansiyel avlar da bunun farkında
olduğu için telaşa kapılmıyor. Yani tokken
yemek sadece insanlara mahsus bir durum
sanırım. Tabiatın insanın görmeyi bir türlü
başaramadığı bu büyüklüğünü saygıyla iz-
liyorum. Süha’nın dediği gibi “sahip olabil-
mek için hayatımızı vakfettiğimiz yetilerin
hayvanlarda doğuştan ve mükemmellik de-
recesinde olduğunu görmek ve kendimizi
yeniden konumlandırmak için belli aralık-
larla doğada olmak ve oradaki yaşamı his-
setmek gerekiyor”.
www.sedventure.comVahşi doğanın
ortasında
keyifli saatler
Tur programımız kapsamında bir
akşam yemeği için dışarı çıkacağı-
mız söylendi; ne kadar dışarı olduğu
söylenmedi! Bu yüzden araçların bizi
getirdiği parkın ortasına kurulmuş ma-
sayı görünce gözlerimize inanamadık,
“Güvenli mi?” diye düşünürken otelin
müdürü anlatmaya başladı “Geçen-
lerde yine müşterilerimiz için yemek
hazırlığı yapmak üzere şu anda bulun-
duğumuz yere geldik. Ancak bizden
önce gelen leopar şu anda altında
oturduğumuz ağacın üstünde avını yi-
yordu. Bekledik ve ondan izin istedik,
avını alıp uzaklaştı. Biz de yemeğimizi
rahatça yedik.” “Rahatça mı?” Gaze-
teci arkadaşlarımızla birbirimize şaş-
kınlıkla bakarken sözüne devam etti
“Merak etmeyin, güvendesiniz, doğa-
da herkes alanını ve haddini biliyor”.
Siz de bu yazıyı okurken endişelen-
meyin lütfen yani “Hakuna Matata”,
bu atraksiyonlar heyecan seviyesini
yüksek tutmak için. Bir başka sabah
yine aynı alanda yaptığımız kahvaltı,
gün batımında yakılan ateş etrafında
toplanarak bizim her zaman gördü-
ğümüzden çok farklı olan gökyüzünü
ve sonsuz ovayı seyretmek, Afrika’da
Tanzanya’da olduğumuzu içimize sin-
dirmek, safari turunda unutulmayacak
deneyimlerdendi.
GEZİ
YAŞAM
46
NG
OCAK-ŞUBAT 2016