

Bugün içinizdeki çocuğu hala
koruyorsunuz. O yüzden geçmişe
dönüp bize çocukluğunuzu ve
bugün hala çocuk ruhunuzu nasıl
koruduğunuzu anlatır mısınız?
Resim yapmayı çocukluğumdan beri çok
sevmişimdir. Büyüdüğümde çizgi film yap-
mak istiyordum, mimari projelere çizim
yapmak değil. Hatta Walt Disney’de çalış-
mak gibi bir hayalim vardı. Amerikalı kari-
katürist Saul Steinberg’i çok seviyordum.
Hala resme, mimarlıktan daha çok ilgi du-
yuyorum. Bir mimar olarak tüm eserlerim-
de de renkleri ve desenleri her zaman gö-
rebilirsin. Çocuk ruhumu korumamın bir
diğer unsuru da çocuklar gibi hala meraklı
olmam. Labirentteymiş gibi her yolu dene-
yip görmek isterim. Mizahı çok severim; bu
da çocuklara ait bir özelliktir.
Tasarımda post-modernizmin
öncülerindensiniz. Tarihin, anıların,
dekorasyonun, süslemenin ve
renklerin tasarımdaki değerini
savunuyorsunuz. Tasarım bakış
açınızın şekillenmesinde nasıl etkili
oldu?
Teorik ve kültürel hayatım editörlük yap-
tığım dergilerle ilişkili. Beş yıl Casabella,
beş yıl Modo ve beş yıl Domus olmak üze-
re 15 yıl boyunca dergi editörlüğü yaptım.
İlk dergim Casabella’nın ideolojisi radikal
tasarımdı. Endüstriyel üretime dahil ol-
mamış pre-ekolojik durumları irdeliyor-
duk; tasarım ve zanaat arasındaki ilişkiyi
çalışıyorduk. Modo dergisinin editörü
olduğumda ise tüm tasarım disiplinleri
arasında demokratik bir anlayış yarattık;
gözümüzde fotoğrafçılık, mimarlık, saç
tasarımı, hepsi eşitti. Yaklaşımımızda mi-
marlığın kıdemli olduğu alışılagelmiş hi-
yerarşiyi bırakmıştık. Domus’un editörü
olduğumda ise post-modernizm döne-
mindeydik; tarihte dolanıp geçmişe zaman
yolculuğuna çıkıyor, modernist bakış açısı
dışında da çözüm yolları olduğuna inanı-
yorduk. Domus dergisindeki ilk yılımda
Ettore Sottsass’tan (Memphis akımının
kurucusu) ve Alchimia’dan Domus der-
gisinin sayfaları için ayrı ayrı görsel dü-
zenleme yapmalarını istedim. O dönem
post-modernizm teorisi üzerine çalışıp
Alchimia’ya Proust koltuğunu tasarladım.
Dergilerin farklı ideolojileri yanı sıra sü-
rekli olarak tinsellik, psikoloji ve psikanaliz
üzerine okumalar yaptım. Gaudi’den Erich
Mendelsohn’a, Rudolf Steiner’in ruhani
biliminden (antropozofi) Goetheanum bi-
nasına mimaride dışavurumculuk çalıştım.
Bu dönemlerde ürün tasarımına başladım.
Casabella ve Domus’un kapak sayfaları için
teorik içerikli ürünler tasarladım.
Meşhur Lassú sandalyeniz gibi.
Editörlük kariyeriniz öncesinde
pratikte tasarım yapmıyordunuz.
Evet, ürün tasarlamaya o dönem başladım
çünkü Alessi’yle iletişimdeydik. Benden
firmaları için bir gelecek stratejisi yarat-
mamı istediler ve arada onlar için ürün de
tasarladım. Alessi için ilk çalışmam çay ve
kahve setiydi. Paolo Portoghesi, Hans Hol-
lein, Aldo Rossi gibi post-modernist mi-
marları çay ve kahve seti yapmak için davet
ettim. O zamana kadar bu mimarlar ürün
tasarımcısı olarak hiç çalışmamışlardı; sa-
dece mimarlardı. Bu çalışmanın ardından
Groninger Müzesi’nin mimari projesini
yaptım. Müzenin açılışı için gazetecilere
hediye amaçlı küçük bir obje tasarladım;
tirbüşon ‘Anna G.’. Alessandro (Alessi’nin
kurucusu) bu ürünün potansiyel başarısını
gördü ve piyasaya sürmeye karar verdi.
Peki tüm bu yıllar sonrasında
bugün geldiğiniz noktada sizce
tasarımın amacı ne olmalı?
Bence tasarım, objelere şiirsel bir tavırla
ruh katmak olmalı. Tasarımda sadece işlev-
sellik olmamalı. Bir ürün tasarlarken insan-
larla duygusal bir bağ kurabilmesine özen
gösteriyorum. Alman ekolünden oldukça
farklıyım. Örneğin; şuan Samsung’un akıl-
lı kol saatleri için tasarımlar yapıyorum.
Benden kendi şiirsel dilimi bu işlevsel ürü-
ne katmamı istediler.
AĞUSTOS- EYLÜL - EKİM 2017
NG
47