Açık ofisleri
seviyorum. Bu aralar,
eski fabrikalar
tasarım stüdyolarına,
yaratıcı lab’lara
dönüştürülüyor ama
çalışma ortamının
samimi ve sıcak
olması unutuluyor.’
Ghandi’nin sözünü hatırlarım hep: “Dün-
yada görmek istediğin değişim ol. Eğer bir
şey yapmaya başlamazsan, her şey aynı ka-
lır.”
Projenin zenginleşmesi için çok sa-
yıda tasarımcı ile işbirliği yaptınız.
Yakın zamanda göreceğimiz yeni
işbirlikleri olacak mı? Hatta belki
Türkiye’den?
Elbette, bu bir tür Grand Prix gibi. İlk ayak
Milano’da, Bilim ve Teknoloji Müzesi’nde
gerçekleşti. İkinci ayak için Kanada
Toronto’ya gittik ve orada 10 Kanadalı ta-
sarımcı, yerel zanaatkarlar, yerel ahşap ve
yerel küratörle çalıştık. Ardından da sergi-
mizi New York Tasarım Haftası’na taşıdık
ve burada New York’tan 10 tasarımcıy-
la çalıştık. Son olarak geçtiğimiz mayısta
Moskova’da 10 Rus tasarımcıyla çalıştık.
Sonraki ayak neden Türkiye olmasın, eğer
sen küratörlüğünü yapmak istersen?
Çalışma ortamınızdan bahsedelim
biraz, Milano Design Factory… Ofisin
iç mimarisi size ait. Tasarımınız olan
bu çalışma üniteleri Hub’lar, ADI Ta-
sarım İndeksi 2015’te yer aldı bile.
Mekan ve çalışma ünitelerini tasar-
larken nelere önem verdiniz?
Bu mekanın tasarımı aslında ilginç bir pro-
je, çünkü gördüğün gibi burası aslında bi-
zim müşterimiz mobilya ve akustik panel-
ler üreten Fantoni’nin showroom’u. Şehrin
önünde, şehrin bir parçası olarak yaşama-
ya karar verdik. Elbette bu yüzden birkaç
problemle karşılaştık. Örneğin, sokağa
bakan cam vitrin. Elbette biz değil, ürün-
lerimiz satışta… Ön taraf cam olduğundan,
özellikle yaz aylarında çok ışık giriyor. Ama
bu mekan beni çok çekiyor; çünkü şehrin
merkezini görüyor, nabzını dinliyorsun ve
enerjisi geribildirim olarak ofise geliyor.
Sokakta çalışmayı seviyoruz. Sokak ye-
mekleri gibi şimdi de sokak stüdyosu var!
Hub’ın planına gelince, açık ofisleri sevi-
yorum. Bu aralar, eski fabrikalar tasarım
stüdyolarına, yaratıcı lab’lara dönüştürülü-
yor ama çalışma ortamının samimi ve sıcak
olması unutuluyor. Biz burada ofisimize ev
ortamını katmaya çalıştık. Bu noktadan
yola çıkarak bir masayı nasıl bir ürün de-
ğil de, ortam yapabiliriz diye düşündük.
Hub’da iki katman var: Çatısı ve kare ma-
sası... Dört kenarında da herkes çalışıyor,
o yüzden patron yok. Daha doğrusu dört
patron var, hiyerarşi yok. Hepimiz bu alan-
da birbirimize bağlıyız ve bir nevi korunak-
lı bir ortamdayız. Çok büyük bir alanda ya-
şasan bile, kendi küçük korunaklı ortamını
bulabiliyorsun. Bu hem bireysel, hem de
grup çalışmaları için çok önemli.
Burada yaşamayı seviyoruz, çünkü kendi
projemizi deneyimliyoruz. Genelde tasa-
rımcı veya mimarlar diğer insanlar için bir
şeyler tasarlar ve piyasadan gelen geribil-
dirimleri gözlemler. Burada kendi deneyi-
mimizi gözlemliyor ve böylece ürünümüzü
geliştiriyoruz. Önümüzdeki iki ay içerisin-
de çalışma masası, sandalyesi, ekranı olan
bir ürün ailesi yaratacağız. Bu ürünleri
stüdyomuzda da kullanacağız.
Daha önce stüdyonuzun adı Blue De-
sign Factory’ydi…
Evet, artık Milano Design Factory; çünkü
yeni ofisimiz Salone del Mobile 2015’te
başlangıcını yaptı. Çeşitli yerlerinden pek
çok Fantoni distribütörünün ilgisini çektik.
O yüzden Milano Design Factory dedik.
Belki ileride London Design Factory, An-
kara Design Factory de olur.
Tanıdığınız Türk tasarımcı var mı?
Evet, Türkiye’de yaşayan birkaç arkadaşım
var. Material ConneXion’dan bir arkada-
şım Türkiye’de yaşamaya başlayacak, eşi
Türk. Birkaç yıl öncesinde Türk tasarımcı
bir kız arkadaşım vardı. O İtalya’da okur-
ken tasarıma bakış açısını görme fırsatım
oldu. Pek çok tasarımcı buranın havası-
nı solumak, buradaki işleyişi görmek için
Milano’ya geliyor. Ama bence gerçek kah-
Editörümüz
Ayşe Çelebi
TASARIMCI
YAŞAM
38
NG
MART-NİSAN 2016