ise her gün yeni ilhamlarla ye-
niden doğuyoruz. Dönüşmek, aslında bir
yeniden doğuş, yaşamın yeni bir kaynağı,”
diye anlatıyor ve ekliyor: 2016 İlkbahar-
Yaz koleksiyonumda tekstil teknolojisini,
mesela lazer kesimleri iyi kullandık. Bu
teknolojilerle birlikte canlı renkler olacak.
Dünya öyle bir türbülanstan geçiyor ki,
fikrimce renklere her zamankinden daha
fazla ihtiyacımız var.”
Yıllar içinde ardında biriktirdiği işlere ba-
karak söyleyebiliriz ki; üç boyutlu biye tek-
niği, kuplar, grafik ve mimari formlar, nere-
de görseniz ‘bu bir Arzu Kaprol tasarımı’
dedirtebilir size. Kaprol’ün geçmiş kolek-
siyon isimlerine bakmak, iyi bir albümün
şarkı isimlerini incelemek gibi bir duygu
yaratıyor. ‘Army of Love’ (Aşk Ordusu),
‘Selflessness’ (Kendini Düşünmeme), ‘Fo-
untain of Life’ (Yaşam Kaynağı), ‘Toget-
her Alone’ (Birlikte Yalnızlık) gibi, mesela.
Arzu Kaprol’ün birkaç sene önce Paris’te
açtığı butiği, gerçekten de Türk modası için
şahane bir vitrin. Türkiye’deki dokuz butiği
ve Paris’in yanında, tasarımları elbette pek
çok global satış noktası ve lüks zincir ma-
ğazalarda da satılıyor. Yurtdışında var ol-
mak da güzel, sık sık oralara seyahat etmek
de. “Yurtdışındayken buradaki olaylarla
duygusal bağınız kopuyor. Kendinizden so-
rumlu olduğunuz bir fanusun içine giriyor-
sunuz. Ortaya saf olarak siz kalıyorsunuz.
Belki bu nedenle aklınızı toplamanıza yar-
dım ediyor. Bir de müzik iyi geliyor bana.”
Müzik demişken... (Belki bilmiyorsunuz-
dur ama Kaprol’ün biyografisinde çok oriji-
nal bir not var: O da, üyeleri arasında Şeb-
nem Ferah ve Özlem Tekin’in de olduğu,
Türkiye’nin ilk kadın rock grubu Volvox’un
klavyecisi olması). Her ne kadar müziği çok
sevse de, esas tutkusu tasarım olduğundan
o tarafa yönelmiş daha sonra. Kendini bildi
bileli böyleymiş bu hal. Sürekli bir şeyler çi-
zer, diker, diktirirmiş. “Annemin bir atölye-
si ve modaevi olduğu için bu konuda şans-
lıydım. İşin içinde büyüdüm, moda benim
gerçekliğimdi. Provalara girip fikir beyan
ederdim. Gençlik cesareti de var, haddimi
aşıyor muyum diye düşünmüyorsun o yaş-
larda. Bir gün bile ‘mesleğim ne olmalı?’
diye düşünmedim. Doğduğum andan bel-
liydi sanki.”
Liseden sonra Arzu, başından beri haya-
li olan Mimar Sinan Üniversitesi Moda
Konfeksiyon bölümünde okumak üzere
İstanbul’a gelmiş. Ardından couture eğiti-
mi için Paris American Academy’de Per-
fectionnement programını tamamlamış.
Gerisini zaten biliyorsunuz: 1998’den bu
yana nice koleksiyon, tasarım, moda klasiği
parçalar...
Arzu Kaprol kadını Kaprol’ün kendisine
de benziyor. “Aktif bir kadın olduğu mu-
hakkak! Güçlü ve kendini ifade etmekten
kaçınmayan biri. Bu coğrafyada doğmuş
kadınlar olarak çok pasif ya da agresif ola-
biliyoruz. Bunların arasında denge kurma-
ya çalışan biri olabilir bence Kaprol kadını.
Ben de o denge arayışıyla geçen günlük ya-
şama yardımcı olmak üzere kıyafetler yapı-
yorum, diyelim.”
Yazıyı, yüz yüze röportajımızı nasıl bitir-
diysek öyle sonlandırmak geliyor içimden.
Yani ‘Kaprol makyajı’ ile. 10 yıldan fazladır
Arzu’nun kişisel imzası haline gelmiş, renkli
farla yaptığı sevimli makyajdan söz ediyo-
rum. “Gel,” diyor, “Bak bugün kırmızı ruj
sürdüğüm için fazla gelir diye yapmamış-
tım. Gel göstereyim.” Çantasından fuşya
renkli sıvı farını çıkarıyor. Parmağını hafif-
çe batırarak göz kapaklarının ucuna yuvar-
lak bir parmak izi gibi sürüyor farı. Birkaç
saniye içinde neredeyse hiç makyaj yapma-
dan renkli ve farklı görünmeyi başarıyor. Ve
Arzu Kaprol’den anladığım her şeyi doğru-
luyor bu makyaj: Pratik, sade ama dikkat
çekici, zeki ve bir biçimde hep farklı…