Previous Page  19 / 108 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 19 / 108 Next Page
Page Background

Yaşananları

istem dışı

unutmak ve buna

en yakınınızda

şahit olmak

‘Unutursun’

romanınızda izler

taşıyor mu?

Evet, elbette. Kitaptaki Türkiye, aile-

min, annemin Türkiye’siydi. Onunla

yaptığım son sohbeti Kafa dergisine

yazmış, hatta bir kısmını kitaba da

almıştım. Yeni çıkacak olan kitabın

albümünde de seslendirdim. Sevgili

Koray Avcı o metni sesiyle zenginleş-

tirdi. Kendi albümünde yer alan ‘Gün

gelir de beni unutursun’ şarkısı zaten

kitabın adına da esin kaynağı olmuş-

tu. Aynı şarkıyı bir kez daha stüdyo-

ya girerek okudu. Çok ağladım din-

lerken. Sanırım çok karşılık bulacak

ülkemde. İnşallah bulsun, inşallah.

oldu. Kulağımda hep Çetin Altan’ın bana

söylediği bir cümle çınlar ‘İçinden kahka-

ha atmak, hapşırmak gibi yazmak geliyorsa

zaten yazarsın. Hiç kimse hiçbir şey sana

engel olamaz,’ evet hiçbir şart ve durum

buna engel olamıyor gerçekten. ‘Unutur-

sun’ bir devam romanı değil, sadece ilk

romanım ‘Bir Cihan Kafes’teki bazı karak-

terlerin burada daha detaylandırılmış hika-

yelerini okuyabilirsiniz.

Kitaplarınızı yazarken özel bir or-

tam arayışınız oluyor mu? Günün

hangi saatlerinde yazmayı seviyor-

sunuz? Örneğin ‘Unutursun’u nere-

de, nasıl yazdınız?

Özel bir ortam arayışım demeyelim ama

tercihlerim oluyor. Romanlarımı yazma-

ya başlarken hatta ilk kurguda genelde

uzakları tercih ediyorum. İlk romanımı

New York’ta yazmaya başladım. Bir ay

orada kaldım, döndüğümde de sonunu

İğneada’da kalarak bitirdim. Unutursun

romanımın kurgusunu Almanya’da yaptım,

Türkiye’de evimde yazdım. Sabah 05.00’da

kalkıp, kahvemi alıp hemen yazmaya başlı-

yordum. Bu disiplin olmazsa bir romanı bi-

tirmek çok zorlaşır. Bu süreçte eşim, kızım

ve yakınım olan herkes bana bu konforu

sağladı.

Unutursun’u kaleme alırken neler

hissettiniz? Sizi mutlu eden, heye-

canlandıran tarafları ne oldu? İlha-

mınızı nereden aldınız?

Unutursun’un hazırlık döneminde as-

lında annemden esinlenerek yola çıktı-

ğım bambaşka bir hikaye vardı ama yazı

yolculuğum beni bu kimliklere, bu hika-

yelere getirdi. O süreçte çok araştırma

yapmam, her yazdığımın karşılığı olay-

ların gerçekliğini, tarihsel geçmişini bil-

mem ya da bilgimi tazelemem gerekti.

Yani araştırma süreci de bayağı sürdü.

Nesiller arası geçişin, soyağacının

sizce önemi nedir?

Kitaptaki karakterlerden eski bir öğret-

men olan Yaşar’ın torununa söylediği gibi:

Geçmişi bilerek, bugüne deneyim aktarıp

geleceğe bir plan yapabilir insan. Tabii o

daha anneanne ağzıyla söylüyor kitapta.

Kuşaklar arasındaki barış ve uzlaşmanın

insanların tüm yaşamlarına ve gelecekleri-

ne uzanacağına inanıyorum.

Anne olmak çocuğu dünyaya getir-

mekten mi ibaret, çocuğu olmayan

kadınlar annelik hissini yaşayabilir

mi? Her kadın anne olmalı mı?

Her kadın anne olmalı mı? Hayır, sanmı-

yorum. Annelik içgüdüsel. Kiminde daha

baskın, kiminde daha çekinik. Üstelik anne

babalığın tadı yaş ilerledikçe daha anlaşıla-

bilir bir hediye.

Kitabınızda yer alan Hacı Gavras

Karamanlı gibi karakterler arasında

sizi en çok etkileyen hangisi oldu?

Samire, ilk göz ağrım, biriciğim. Gavras

Bey benim için Türkiye ama gizli kahrama-

nım İsmail. İsmail gibi sevebilmektir bence

sevmek.

Son romanınızı hayranlarınız ve

blogger’lar ile okuma günülerinde

paylaşmanız bir yenilik. Kitabınızın

sinema perdesine taşınmasını, müzi-

ğe dönüşmesini ister misiniz?

Okuma günleri yurt dışında çok yapılan

bir etkinlik, ben de yapabildiğim için çok

mutluyum. Gerçek okuyucu ile yazarın bir

arada olduğu, kitaptan karakterlerin ve

hikayelerin konuşulduğu çok sıcak sami-

mi buluşmalar oldu. Mümkün olduğunca

yapmaya ve bir araya gelmeye çalışıyoruz.

Bana çok iyi geliyor okuyucum ile bir araya

gelmek, kitap ve karakterler hakkında ko-

nuşmak. Kitabımın sinemaya uyarlanması-

nı çok isterim, yazarken bunu hayal ettim,

olursa mutlu olurum. Kitabım müziğe dö-

nüşüyor, bunun çalışmaları devam ediyor,

sanırım nisan sonu Türkiye’de ilk defa bir

romanın müzik CD’si de çıkmış olacak.

Son olarak dikkat çekmek istediğim konu

‘tahammülsüzlük’. Kimsenin kimseye ve

hiçbir şeye tahammülü yok artık. Sıraya

girmek, başka ve yeni bir söz duymak, an-

layabilmek, birlikte ortak bir iş yapabilmek,

bir ilişki inşa edebilmek için çaba harcamak

neredeyse imkansız hale geldi. Liderinden

yönetilene herkes aynı. Ağaç kesmeyin di-

yemediğiniz gibi, inançlıyım da diyemez

hale geldiniz. Her şeyin en ucundan, en di-

binden algılanıyor her fikir. Bu tahammül-

süzlük toplumun ve her insanın en büyük

düşmanı. Bu tahammülsüzlük halinden

acilen hepimizin uzaklaşması lazım. Ta-

hammülsüzlük bizleri birbirimize düşman

etti. Saygı ve sevgi ile tekrar inşaa etmeliyiz

insani ilişkileri, hep beraber, el ele…

MAYIS-HAZİRAN- TEMMUZ 2017

NG

19