

Yaşananları
istem dışı
unutmak ve buna
en yakınınızda
şahit olmak
‘Unutursun’
romanınızda izler
taşıyor mu?
Evet, elbette. Kitaptaki Türkiye, aile-
min, annemin Türkiye’siydi. Onunla
yaptığım son sohbeti Kafa dergisine
yazmış, hatta bir kısmını kitaba da
almıştım. Yeni çıkacak olan kitabın
albümünde de seslendirdim. Sevgili
Koray Avcı o metni sesiyle zenginleş-
tirdi. Kendi albümünde yer alan ‘Gün
gelir de beni unutursun’ şarkısı zaten
kitabın adına da esin kaynağı olmuş-
tu. Aynı şarkıyı bir kez daha stüdyo-
ya girerek okudu. Çok ağladım din-
lerken. Sanırım çok karşılık bulacak
ülkemde. İnşallah bulsun, inşallah.
oldu. Kulağımda hep Çetin Altan’ın bana
söylediği bir cümle çınlar ‘İçinden kahka-
ha atmak, hapşırmak gibi yazmak geliyorsa
zaten yazarsın. Hiç kimse hiçbir şey sana
engel olamaz,’ evet hiçbir şart ve durum
buna engel olamıyor gerçekten. ‘Unutur-
sun’ bir devam romanı değil, sadece ilk
romanım ‘Bir Cihan Kafes’teki bazı karak-
terlerin burada daha detaylandırılmış hika-
yelerini okuyabilirsiniz.
Kitaplarınızı yazarken özel bir or-
tam arayışınız oluyor mu? Günün
hangi saatlerinde yazmayı seviyor-
sunuz? Örneğin ‘Unutursun’u nere-
de, nasıl yazdınız?
Özel bir ortam arayışım demeyelim ama
tercihlerim oluyor. Romanlarımı yazma-
ya başlarken hatta ilk kurguda genelde
uzakları tercih ediyorum. İlk romanımı
New York’ta yazmaya başladım. Bir ay
orada kaldım, döndüğümde de sonunu
İğneada’da kalarak bitirdim. Unutursun
romanımın kurgusunu Almanya’da yaptım,
Türkiye’de evimde yazdım. Sabah 05.00’da
kalkıp, kahvemi alıp hemen yazmaya başlı-
yordum. Bu disiplin olmazsa bir romanı bi-
tirmek çok zorlaşır. Bu süreçte eşim, kızım
ve yakınım olan herkes bana bu konforu
sağladı.
Unutursun’u kaleme alırken neler
hissettiniz? Sizi mutlu eden, heye-
canlandıran tarafları ne oldu? İlha-
mınızı nereden aldınız?
Unutursun’un hazırlık döneminde as-
lında annemden esinlenerek yola çıktı-
ğım bambaşka bir hikaye vardı ama yazı
yolculuğum beni bu kimliklere, bu hika-
yelere getirdi. O süreçte çok araştırma
yapmam, her yazdığımın karşılığı olay-
ların gerçekliğini, tarihsel geçmişini bil-
mem ya da bilgimi tazelemem gerekti.
Yani araştırma süreci de bayağı sürdü.
Nesiller arası geçişin, soyağacının
sizce önemi nedir?
Kitaptaki karakterlerden eski bir öğret-
men olan Yaşar’ın torununa söylediği gibi:
Geçmişi bilerek, bugüne deneyim aktarıp
geleceğe bir plan yapabilir insan. Tabii o
daha anneanne ağzıyla söylüyor kitapta.
Kuşaklar arasındaki barış ve uzlaşmanın
insanların tüm yaşamlarına ve gelecekleri-
ne uzanacağına inanıyorum.
Anne olmak çocuğu dünyaya getir-
mekten mi ibaret, çocuğu olmayan
kadınlar annelik hissini yaşayabilir
mi? Her kadın anne olmalı mı?
Her kadın anne olmalı mı? Hayır, sanmı-
yorum. Annelik içgüdüsel. Kiminde daha
baskın, kiminde daha çekinik. Üstelik anne
babalığın tadı yaş ilerledikçe daha anlaşıla-
bilir bir hediye.
Kitabınızda yer alan Hacı Gavras
Karamanlı gibi karakterler arasında
sizi en çok etkileyen hangisi oldu?
Samire, ilk göz ağrım, biriciğim. Gavras
Bey benim için Türkiye ama gizli kahrama-
nım İsmail. İsmail gibi sevebilmektir bence
sevmek.
Son romanınızı hayranlarınız ve
blogger’lar ile okuma günülerinde
paylaşmanız bir yenilik. Kitabınızın
sinema perdesine taşınmasını, müzi-
ğe dönüşmesini ister misiniz?
Okuma günleri yurt dışında çok yapılan
bir etkinlik, ben de yapabildiğim için çok
mutluyum. Gerçek okuyucu ile yazarın bir
arada olduğu, kitaptan karakterlerin ve
hikayelerin konuşulduğu çok sıcak sami-
mi buluşmalar oldu. Mümkün olduğunca
yapmaya ve bir araya gelmeye çalışıyoruz.
Bana çok iyi geliyor okuyucum ile bir araya
gelmek, kitap ve karakterler hakkında ko-
nuşmak. Kitabımın sinemaya uyarlanması-
nı çok isterim, yazarken bunu hayal ettim,
olursa mutlu olurum. Kitabım müziğe dö-
nüşüyor, bunun çalışmaları devam ediyor,
sanırım nisan sonu Türkiye’de ilk defa bir
romanın müzik CD’si de çıkmış olacak.
Son olarak dikkat çekmek istediğim konu
‘tahammülsüzlük’. Kimsenin kimseye ve
hiçbir şeye tahammülü yok artık. Sıraya
girmek, başka ve yeni bir söz duymak, an-
layabilmek, birlikte ortak bir iş yapabilmek,
bir ilişki inşa edebilmek için çaba harcamak
neredeyse imkansız hale geldi. Liderinden
yönetilene herkes aynı. Ağaç kesmeyin di-
yemediğiniz gibi, inançlıyım da diyemez
hale geldiniz. Her şeyin en ucundan, en di-
binden algılanıyor her fikir. Bu tahammül-
süzlük toplumun ve her insanın en büyük
düşmanı. Bu tahammülsüzlük halinden
acilen hepimizin uzaklaşması lazım. Ta-
hammülsüzlük bizleri birbirimize düşman
etti. Saygı ve sevgi ile tekrar inşaa etmeliyiz
insani ilişkileri, hep beraber, el ele…
MAYIS-HAZİRAN- TEMMUZ 2017
NG
19