59
G
üzelimmercankırmızısı,birbirindenparlakmaviler...
Osmanlı çinilerini düşününce zihnimizde sıralanan
renkler ve bu renklerle şekil bulmuş, birbirinden
yaratıcı motiflerle bezenmiş çini panolar ya da çini tabaklar,
kaseler, kandiller… Bunları görmek için ya Osmanlı’nın önemli
yapılarını (camiler, saraylar) yadabu tür koleksiyonları barındıran
müzeleri gezmemizgerekir.Peki, yabunlarınüretildiği yerimerak
ediyorsak... O zaman biraz yol yapıp 16. yüzyılda Osmanlı çini
sanatınınenyetkin teknikleriningeliştirildiği,ennadidemotiflerinin
kullanıldığı İznik’i ziyaret etmekgerekiyor.
Türkiye’nin en büyük göllerinden birini de barındıran İznik,
prehistorik dönemden itibaren önemli bir siyasi yerleşim olmuş.
Hıristiyanlığa ilişkin çeşitli konuların karara bağlandığı toplantılar
olan ekümenik konsillerin ilki, dördüncü yüzyılda, yedinci ve
son ekümenik konsil de 787’de burada yapıldığı için İznik dini
bir merkez olma özelliği de taşıyor. Her ne kadar ilk aklımıza
gelen olsa da, İznik sadece çinileri açısından değil, prehistorik
dönemden antik döneme Roma ve Bizans hakimiyetinden
Osmanlı’nın erken ve klasik dönemlerine değin mimarlık tarihi
açısındandaelealınması gereken ve tümbunitelikleri nedeniyle
deUnesco’nunDünyaKültürMirası listesinegirmişbir yerleşim.
Selçuklulardan sonra Osmanlı’ya da başkentlik yapan İznik’in
16. yüzyılda çinicilik sayesinde yıldızı yeniden parlamış. Sonraki
dönemlerdeOsmanlı çiniciliğininmerkezi başka kentler olsada,
asla İznik’teüretilenlerinbaşarısınaerişemiyorlar.
İznik’e olan ilgim, öğrencilik yıllarımda kazı ekibine dahil
olduğum İznik Çini Fırınları kazıları ile daha da artmıştı. O
zamandanbuyanaçeşitlidönemlerdeziyaretetme fırsatımoldu.
Herzamansokaklarındakeyifledolaşılan,YeşilCami’ninyanında
soluklanılıp bir çay içilen, göl kıyısında yürüyüş yapılan; İznik’te