NG Dergi - Sayı 31 - page 22

22
MÜZİK
KIRAÇ
boyunca benimsedi. Bu bütün dünyada aynıdır. Şarlatanlar da,
bilim adamları da, sanatçılar da dönem dönem tercih edilebilir.
Genel olarak sesini yüksek çıkaran kendini halka dinletir, bu da
işin kolay yöntemidir. Söylemek istediğim şu; halk herkesi yaşat-
maz, belirli bir dönem kullanıp atar. Neşet Ertaş, Cem Karaca,
Barış Manço gibi sanatçıların cenaze törenlerindeki kalabalığı ve
sevgi selini gördünüz. Orada şunu gördük: Halk gerçek sanatçı-
ları ne kadar çok seviyor. Tabii ölüm bir gösterge olmamalı ama
onları öldükleri zaman daha iyi anlarız, sonra aradan 100 yıl ge-
çer; o sanatçıdan bir sözü, bir davranışı örnek göstermeye baş-
larız. Bunu yakalamak kolay değil. Ha, şov dünyasındaki isimlerin
kaygısı da bu değildir zaten. Onların derdi daha çok kaç konser
verip, kaç para alacağıdır. Halkımız sanatçı sözünün içini farklı bir
anlamla doldurdu, ünlü insana ‘sanatçı’ diyorlar. Bir şey diyeme-
yiz tabii. Fakat yeni bir ihtiyaç doğdu: Sanatçının hakkını vermek
için önüne ‘gerçek’ kelimesini getirmek zorunda kaldık. Mesela
biri çıkıyor youtube’dan bir video paylaşıyor, bütün dünyayı bu-
nunla sarsabiliyor. Tamamen tesadüfi bir olay sayesinde ünlü
oluyor. İnsanların kendisiyle baş başa kalıp dünyayı sorgulama,
hayatı gerçekten yaşama gibi şeylerden uzaklaştıran bir yapı var.
Sürekli yönlendirme ve dayatmalarla yaşamak zorunda kalıyoruz.
Kitle iletişim araçları burada büyük bir rol oynuyor. Bütün bu mut-
suzluğun içinde bir taraftan da internet olgusu var. Evet, bir takım
bilgileri sunuyor. Belki bu şaklabanlığı, bu tüketim çılgınlığını aşa-
bilen insanlar da var.
Fanatik Fenerbahçelisiniz…
Evet, 3 Temmuz olayından sonra futboldan soğumaya baş-
lamıştım ama Fenerbahçe sadece bir futbol takımı değil benim
için. Yalnızca Fenerbahçe maçlarını seyrediyorum. Hani bazıları
der ya “Televizyonu sadece belgesel izlemek için açıyorum,”
diye. Ben onu bile yapmıyorum.
Fenerbahçe’nin marşını da siz bestelemiştiniz. Böyle
birşeyi hayal eder miydiniz?
Çok… Kesinlikle bir hayalim gerçekleşti diyebilirim. Fe-
nerbahçe için bir şey yapabilmek harika bir olay bana göre.
Çocukluğumuzda tribünler ikiye ayrılırdı: Ali Sami Yen’de bir
maç olduğunda bir taraf sarı-lacivert, diğer taraf sarı-kırmızıya
boyanırdı. Kavga, dövüş o zamanlarda da olurdu. Ben de o
fanatik gruplar arasına girdim bir dönem açıkçası. Bir polisin to-
kadıyla kendime geldim. O dönem biz bir gece önceden maça
giderdik, sabah oluyor ama maç gece oynanacak düşünün.
Maç esnasında şarkılar, türküler söyleniyor. Ben o zaman çok
düşünmüşümdür günün birinde seslendirdiğim bir şey burada
söylenir mi diye. Zaman geçti, insanlar şarkılarımı çok sevdi ve
Aziz Yıldırım beni aradı, ben de suratına kapattım telefonu -na-
zik bir adamdır bu arada, başkaları nasıl tanıyor bilmiyorum.
Belki bulunduğu konum itibariyle kamera karşısında agresif bir
duruş sergiliyor olabilir ama gerçekten çok nazik bir beyefen-
didir- Tekrar asistanına arattı, kendisine bağladılar, “Bendim
biraz önce arayan. Seni çok seviyorum ve Fenerbahçeli oldu-
ğunu da biliyorum. Fenerbahçe için sevgi dolu bir marş yazar
mısın?” dedi. Hayhay dedim. Aslında bunu çok daha önceden
yapabilirdim, fakat bu tür konularda en önemli şey, taraftar ka-
bul etmeyince bu iş hiçbir şey ifade etmiyor. Hayatımda en zor-
landığım bestedir o marş.
Ne kadar zamanda yaptınız?
1...,12,13,14,15,16,17,18,19,20,21 23,24,25,26,27,28,29,30,31,32,...116
Powered by FlippingBook