NG Dergi - Sayı 31 - page 21

21
Ö
zel ve güzel bir insan Kıraç… Kısa bir süre önce
Kütahya’ya gelen sanatçı, oradan Eskişehir’e
geçip muhteşem bir konser verdi. Çok yoğun ol-
masına rağmen bize de vakit ayırabildi ve röportajımızı Kıraç’ın
albüm hazırlıklarını yaptığı stüdyoda gerçekleştirdik.
Hayatı müzikle şekillenmiş, öyle ki ‘Endamın Yeter’ şarkısı
ona rüyasında söylenmiş. Ve sabah kalkıp bestelemiş.
Çocuklarıyla hayata bağlanıyor, ‘çocukların dünyayı daha
yaşanır bir hale getirdiğini düşünüyor. Ben de bu konuda ken-
disine katılıyorum. Türkiye’nin ilk çizgi sinema filmi Ayas’ın
yapımcısı eşi Ayşe Şule Bilgiç, kızları Iraz ve oğulları Yağız ile
mutlu bir yaşantısı var. Ayas filminin müzikleri de yine ona ait.
Kıraç’ın hayranlarına hediyesi ise yakında çıkarmayı planladığı
albümü olacak… En çok albüme ismini verecek şarkıyı merak
ediyorum.
Sizi hep müziğinizle, bestelerinizle tanıdık. Özel hayatı-
nızı gözlerden uzak yaşıyorsunuz. Kendi tercihiniz mi bu?
Saklamaktan ziyade özel hayatımı göz önüne sermek için
özel bir gayret sarf etmedim. Malum, şov dünyasında olan in-
sanlar gündemde ne konuşuluyorsa, ne prim yapıyorsa, özel
hayatlarına varana kadar kullanıyorlar. Ben bunu yapmıyorum.
Bu tutumlarını örnek aldığım insanlar var tabii.
Kimi örnek aldınız?
Benim çok önemsediğim insanlar var: Cem Karaca bunların
başında geliyor.
Cem Karaca ile olan bağınızı anlatır mısınız?
Cem Karaca ile 2002 yılında tanıştık ve birlikte aynı mekan-
da şarkı söyledik. Taksim’de Yaga isminde bir mekan vardı
o zamanlar, artık yok tabii. Çarşamba akşamları Cem Kara-
ca, perşembe akşamları da ben çıkıyordum konser vermeye.
Dostluğumuz orada başladı ve çok özel sohbetlerimiz oldu. Bir
Avustralya konserimize Cem Karaca’yı da konuk olarak davet
etmiştik, bizi kırmayıp gelmişti. Özel bir insandı Cem Karaca,
türünün son örneğiydi diyebiliriz. Öyle bir insanı tanımış, onunla
zaman geçirmiş olmak ayrıcalıklı bir duygu.
Repertuarınızda Cem Karaca’nın şarkılarına da yer
verir misiniz?
Sahnede pek söylemiyorum açıkçası. Bende şöyle bir
yaklaşım vardır: Söylediğim bir şarkıyı fazlasıyla sahiplenirim.
İyi söyleyebildiğimi düşündüğüm için o şarkıyı söylerim. Tabii
ki Cem Karaca şarkılarını da söylediğim oluyor, ‘Resimdeki
Gözyaşları’nı mesela, fakat genel olarak o şarkıları dinlemek
istediğimde Karaca’dan dinlemeyi tercih ediyorum. Çünkü şar-
kılarını o kadar benimseyerek, o kadar farklı söylüyor ki kendim
de dahil bir başkasından dinlemek aynı etkiyi yaratmıyor. Cem
Karaca’yla ilgili özel bir çalışma yapabilirim.
Müzik, hayatınıza ne zaman girdi?
Çok küçük yaşlarda… Herhalde iki-üç yaşımda şarkı söyle-
meye başlamıştım. Ortaokulun sonuna doğru müziğe eğilimim
artmaya başladı. Her zaman müzikle ilgiliydim ama o yıllarda
hayatımın vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Lise ikinci sınıfta
da bir gitarım oldu ve beste yapmaya başladım. Sonrasında,
1990 yılında Marmara Üniversitesi Müzik Bölümü’ne girdim.
Bu, müzik hayatımda bir aşamadır ama asıl aşama 1992 yılında
barlarda çalışmaya başlamam oldu. Müziği artık bir hobi değil,
iş olarak yapmaya ve para kazanmaya başladım. Sonra müzik
hayatımın bir parçası olmaktan çıkıp kimliğim haline geldi.
Bütün dizilerde sizin müziklerinizi duyuyoruz. Bana
göre diziyi ön plana çıkaran da müziğidir. Nasıl yapıyor-
sunuz bu bestelerinizi?
Bir insanın kendisi için bunları söylemesi ne kadar doğru bilmi-
yorum ama ben sanatçıyı ‘tek’ olarak tanımlarım. Sanatçılar tek bir
karakterdir; kimisi şarkı söyler, kimisi resim yapar ama hepsi aynı
yolda yolcudur. Gerçek bir sanatçının da bunun farkında olup, sa-
natın her dalına ilgi duyması gerekir. “Ben müziği çok seviyorum,”
diyen bir sanatçı “Resimden anlamam,” dememeli; sanatın kıyme-
tini bilmesi gerek. Çocukluk yıllarımdan beri sanatın her türüyle ilgi-
liyim, şiir ve sinema da bunların arasında. Ben seçimimi müzikten
yana yaptım. 2002’de bir dizi müziği için bana teklif geldiğinde, sa-
dece müzisyen kimliğimle yaklaşmadım teklife; bir sinemacı olarak
da baktım. Dizi denince basit gelebilir kulağa, alt tarafı haftada bir
kez yayınlanacak ama Türkiye’de olağanüstü bir tempoyla, inanıl-
maz uğraşlarla diziler çekiliyor. Her ne kadar eleştirsek de dizi sek-
törü büyük. Ben dizileri izlerken ‘Aa buraya nasıl bir müzik gider?’
demekten ziyade ‘Bu nedir? Nereye varılmak isteniyor?’ diyerek
diziyi analiz ettiğimi düşünüyorum. Ondan sonra o diziye müzikle
katkıda bulunuyorum. Önemli olan güzel müzik değil, o diziye ya
da filme uygun olan, yönetmenin anlatmak istediğini destekleye-
cek bir müzik ortaya çıkarmak. Dizi ya da film müziği ‘Ben çok iyi
müzik yapıyorum’ diye yapılacak bir iş değil aslında. Bir de sanat-
çının bulunduğu ortamı iyi tanıması gerekiyor. Dünyayı tanımadan
önce kendi çevresini, doğduğu yeri, kültürünü, tarihini özümsemiş
olması gerekiyor. İyi müzik yapmanın bunlarla ilgili olduğunu ve
halkımı iyi tanıdığımı düşünüyorum. Onlarla nasıl bir kontakt kura-
cağımı da iyi biliyorum diye düşünüyorum.
Türk halkı özel hayatla sanat hayatını bir bütün olarak
düşünür. Sizin o yönünüzü de çok seviyorlar. “Aa Kıraç
çok düzgün çocuk,” diyorlar sizin için.
Halk dediğimiz çok büyük bir kitle; farklı kültürler, farklı eğitim
seviyeleri, farklı bakış açılarını içinde barındırır. Sosyolojik olarak
bakarsak zaman zaman çok çeşitli şeyleri de alkışlayabilir. Örne-
ğin 80’lerin modası, estetik olarak korkunçtu; fakat insanlar 10 yıl
1...,11,12,13,14,15,16,17,18,19,20 22,23,24,25,26,27,28,29,30,31,...116
Powered by FlippingBook