1952
yılında Malatya’da doğan Hikmet
Barutçugil’den ebru sanatına olan aşkının
nasıl başladığını ve bugüne uzanan
ebru serüveninin hikayesini dinledik.
Yerli ve yabancı konuklarını ağırladığı,
restorasyonuyla bizzat ilgilendiği, Selimiye
Kışlası paşaları için inşa edilmiş 12
konaktan biri olan evi Ebristan konağındaki
muhteşem atölyesindeydik.
Sanata olan ilginiz nasıl başladı?
Benim bütün sülalem hukukçu. Ben de hu-
kukçu olmak üzere şartlandırılmıştım. Tey-
zemin kızınıMimar SinanÜniversitesi Güzel
Sanatlar Akademisi’ne ön kayıt için götürdü-
ğümde okula hayran kaldım ve ailemden ha-
bersiz tekstil bölümünün sınavlarına girdim.
Hiç beklemediğim halde beşincilik ile kazan-
dım, dereceyle de bitirdim tekstil bölümünü.
Ama gönlüm talebeliğimin ilk yılında ebruya
düştü.
Ebru ile tanışmanız nasıl oldu?
Okulun ilk yılında yazı hocamız Emin Barın
-Hafız Mehmed Tavfik Efendi’nin oğlu- bize
Latin alfabesi öğretiyordu. Kendisi aynı za-
manda Arap alfabesinin de büyük bir usta-
sıydı. Bize eski sanatlara olan ilgisizlikten
tatlı tatlı bahsederdi. Onun teşvikleriyle
yazının önemli bir sanat olduğuna ikna ol-
dum ve öğrenmeye heveslendim. En güzel
örnekler Süleymaniye Kütüphanesi’ndeydi.
Kütüphaneyi gezerken bazı çalışmaların ze-
mininde, bazılarının ise kenarında farklı bir
boya tekniği dikkatimi çekti. Ebru sanatıyla
tanışmam böyle oldu. Bir aşktı ebru benim
için ve o gün gönlüme düştü.
Ebru yapma eğitiminizi nerede
aldınız?
O yıllarda ebru konusunda hiçbir bilgi yok-
tu. Sanayi Nefise Mektebi iken bizim okul-
da ebru varmış. Ancak bizim dönemimizde
okulda ebru ile ilgili bir şey okutulmuyordu.
Cilt hocası Necmeddin Okyay, o yıllarda bazı
gösteriler yapmış, ebruyu anlatmaya çalış-
mış birkaç kere ama 1948’de emekliye ayrıl-
mış. 1948’den sonra ebru ile ilgili hiç bir şey
anlatılmamış. Bildiğim tek şey bu sanatın su-
yun üzerinde yapılan bir şey olduğuydu. Ak-
lıma ne su, ne boya geldiyse, hepsini deniyor-
dum. Hiçbir yazılı kaynak, kurs, ders yoktu.
Tek kişi vardı bu işi yapan, o da Üsküdar’da
bir aktar dükkanı. O da haklı olarak kırgın ve
küskündü. Çünkü bir marifet gösteriyordu
ama iltifat eden, yüzüne bakan yoktu. Kimse
itibar etmiyordu bu eski sanata.
Akademide öğrenci olmanızın bir
faydası oldu mu ebruyu öğrendiğiniz
dönemde?
Tabii akademide öğrenci olmanın faydasını
gördüm. Renk bilgisi, malzeme bilgisi, desen
bilgisi almıştım. Kendi kendime ebru yapma-
yı öğrenmeye başladım. Bir sürü yeni şeyler
oraya çıktı ama klasiklere hiç benzemiyor-
du. Bu şekilde binlerce ebru yapıldı, yığıldı
bir taraflarda. Mesleğimden, talebeliğimden
arta kalan tüm zamanımı ebruya harcıyor-
dum.
Kırılma noktası nerede oldu?
Kırılma noktası 1988’de gerçekleşti. Eşim ile
Aksesuar Fuarı’nda tanışmıştık. Babasıyla
beraber dokuma yapıyorlardı. Desinatörleri
de benim sınıf arkadaşımdı. Ben de Aksesu-
ar Fuarı’nda bir stant açmıştım. O sınıf ar-
kadaşımın vesilesiyle eşim Füsun Hanım ile
tanıştık, üç ay içinde de evlendik. O dönem
Sultanahmet’te atölyemi kurmuş, sürekli bir
şeyler yapıyor, pazarlıyordum. Yaptıklarım
EBRUDA
RÖNESANSIN
MİMARI
ESERLERI LONDRA, BRITISH MUSEUM, BASEL PAPER MUSEUM VE
BIRÇOK KOLEKSIYONDA YER ALAN EBRU SANATÇISI HIKMET
BARUTÇUGIL’I SALACAK’TAKI MUHTEŞEM TARIHI YARIMADA
MANZARALI EBRISTAN KONAĞI’NDA ZIYARET ETTIK.
YAZI
ZELİHA KÖŞLÜ
FOTOGRAFLAR
CANAN YETİŞTİ SATKIN
ŞUBAT -MART -NİSAN 2017
NG
39