57
E
n zorlu konularda dahi kendinden emin, güçlü bir
kadın imajı çizen Şirin Payzın’ın gazetecilik ve tele-
vizyonculuk serüvenini ana hatlarıyla kendisinden
dinlerken, onun ekrandan izleyiciye geçen enerjisini kazanmak
için günlük hayatını nasıl geçirdiğini ve nasıl dinlendiğini öğ-
rendik. ‘360 Derece’ ve ‘Ne Oluyor’ programlarıyla evlerimize
konuk olan Payzın’ın programlarının kaçırdığınız bölümlerine
tv.cnnturk.com/360derece ve tv.cnnturk.com/neoluyor say-
falarından ulaşabilir, programların önemli anlarının videolarını
izlerken, Twitter’dan twitter.com/siring; programlarını twitter.
com/cnnturkprogram adresinden takip edebilirsiniz.
Haberciliğe nasıl başladınız?
1991 senesinde, New York’
t
a Birleşmiş Milletler’de çalış-
maya başladım. Aynı zamanda New York Üniversitesi İletişim
Fakültesi
’
ne devam ediyordum. Bosna
’
da savaşın patladığı
dönemde, BM’de akredite gazetecilerle çalışma fırsatım oldu.
Diplomasi muhabirliğine geçişiniz nasıl gerçekleşti?
Birleşmiş Milletler’de yoğun diplomasi trafiğini ve kulis top-
lantılarını izledim; uluslararası görüşmelere girebildim. Sonra
BM Türkiye Daimi Temsilciliği’nin basın bürosunda yerel ele-
man olarak çalışmaya başladım. Hem BM’yi takip ediyordum,
hem de Türkiye’nin BM’deki toplantılarını içerinden izleyebili-
yordum. ABD basınında çıkan makaleleri Türkçeye çevirip her
gün Ankara’ya gönderiyorduk. Kısa sürede Bosna savaşını bir
muhabir kadar yakından takip etmeye başladım. Dönemin Baş-
bakanı Tansu Çiller’in New York ziyaretlerini haberleştirdim.
Biz sizi daha çok televizyoncu yönünüz ile tanıyoruz.
Televizyon ile yollarınız nasıl kesişti?
Deneyimlerim sonunda kendi çapımda diplomasi muhabiri
olmuştum, oysa amacım okul bitince Birleşmiş Milletler yardım
programlarında çalışmaktı. O dönem özellikle kadınlar için oluştu-
rulan pek çok program vardı ilgimi çeken. Aralarından iki tanesine
katılmak için başvurmuştum. Peru ya da Ruanda’ya BM görevlisi
olarak gitmek istiyordum. Sonra New York’ta tanıştığım bir büyü-
kelçi beni Ufuk Güldemir ile tanıştırdı. Erol Aksoy Show TV’yi yeni
kurmuştu. Özel televizyonlar birbiri ardına kuruluyor ancak dil bilen,
yetişmiş muhabir bulmakta zorlanıyorlardı. Ufuk beni kalmam için
ikna etti. Stajyer-muhabir olarak Show TV’de başladım. İlk dönem
çok zorladım. Haber müdürümüz Mehmet Tezkan beni cenaze ya
da polis adliye haberlerine gönderiyordu ve ben bu işe çok bozu-
luyordum; yavaş yavaş alıştım. O dönem çok şey öğrendim. New
York’a dönmekten vazgeçtim ve İstanbul’da kaldım.
Yıllar içinde edindiğiniz mesleki tecrübenizin mima-
risinde rol oynayan sizin için önemli kişiler oldu mu? Bu
kişiler kimlerdi?
Başta Babam… Gazeteciydi. Pek çok gazetede çalıştı,
yazı işleri müdürlüğü yaptı, BBC ve TRT’de görev yaptı. TRT
Dış Haberler Müdürlüğü yaptı. Küçüklüğümde onun bir yer-
lerden bildirdiğini duyar, heyecanlanırdım. Ankara Gazeteciler
Sitesi’nde otururduk. Etrafım gazetecilerle doluydu. Hasan
Cemal, Mustafa Ekmekçi, Örsan Öymen gibi pek çok ünlü
gazeteciyi dinleyerek, tanıyarak büyüdüm. Lise öğrencisiyken
32. Gün’ü hiç kaçırmazdım. Daha o zaman TRT’de yayın-
lanan siyasi tartışma programlarını seyrederdim. Siyaset ho-
şuma giderdi. Sonra Ufuk Güldemir’e beni bu işe başlamaya
ikna ettiği için; Ali Kırca ve Ayşenur Arslan’a beni Irak, İsrail,
Libya ve en karışık bölgelere muhabir olarak gönderdikleri ve
bana güvendikleri için; Murat Yetkin’e beni Ankara’da diplo-
masi muhabiri olarak yetiştirdiği için, Baki Şehirlioğlu’na gaze-
teci ahlakı konusunda tavizsiz olduğu için çok şey borçluyum.
Mehmet Ali Birand da benim hayatımda önemlidir. İşle ilgili
çok kötü zamanlarımız oldu; rekabetçi olduğumuz için çok
kavga ettik, küstük ama bugün geriye dönüp baktığımda be-
nim yolumu açan isimlerden biridir.
Bu zamana kadar pek çok önemli röportaj gerçekleş-
tirdiniz. İçlerinde unutamadığınız, üzerinizde iz bırakan
röportajlar/haberler hangileri oldu?
Benim için her röportajım ya da izlediğim her haber
önemlidir ve muhakkak iz bırakır. Çünkü yüreğimizi koyarak
yapıyoruz bu işi. Tarihe tanıklık ediyoruz; görülemeyenleri,
konuşulamayanları konuşuyoruz, anlatmaya çalışıyoruz. Ya-
kın zamanda en çok Gezi olaylarından etkilendim. Çok, çok
zordu doğru gazetecilik yapmak. Gezi eylemlerine katılan
gençleri çıkardım programa. Her telden, renkten, ideolojiden
gençlerle yaptığım o program çok önemlidir benim için. Irak
işgalinden hemen önce, Dışişleri Bakanı Tarık Aziz ile dünya-
da son röportajı ben yapmıştım. “Bizde kimyasal silah yok,”
diye bağırmıştı. Bu röportaj CNN International’da da yayın-
landı. Yıllar sonra ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell da itiraf
etti zaten. O röportajda Tarık Aziz’in yalvarışını hiç unutmaya-
cağım. Bir de namus cinayetine kurban giden Güldünya’yı...
Töre için bir belgesel yapmıştım, ödül kazandı. O belgeselden
sonra Güldünya adına kampanya başlatıldı, başka kadınlar
ölmesin diye. Tabii bana ödül kazandıran Kaddafi röportajı
da çok önemlidir benim için. Çok zorlanarak aldım o röpor-
tajı. Afganistan ve Irak haberlerim, mesleğimi bana daha da
sevdiren gözlemlerdi. Kandil’e gidip PKK lideri Karayılan ile
yaptığım röportaj da önemliydi benim için. Yıllardır devam
eden kanlı bir mücadelenin tarafını dinledik.
Sizin için gazetecinin asıl görevi nedir?
Bir gazetecinin görevi sınır tanımadanmerak etmek, sormak,
sormaktan bıkmamak ve tüm tarafları dinlemektir. Türkiye’de