NG Dergi - Sayı 28 - page 48

48
Evet, çünkü bütün diyalekt çok hızlanıyor. Bakkalı aradı-
ğımda ben, “Aa Can ne haber?” diyor, “abi şu lazım mı, bu
lazım mı? Bak şunu ne zamandır almıyorsun, filan diyor.
Pretzel’i çok sevdiğinizi biliyoruz. Getiriyor mu size
bakkal Pretzel?
Tadım kaçtı bak şimdi… Crax da yaptı ama yok. Olmu-
yor. Hiçbiri Pretzel gibi olmuyor. Yurtdışından gelen arka-
daşlarım bana ciddi anlamda paket paket getiriyor. Bu be-
nim dünyada en sevdiğim şeylerden biri.
“İZMİR’İ ÖZLÜYORUM AMA BENİM EVİM İSTANBUL”
Madem bu kadar Cihangirliyiz, Anadolu yakasında
ne işimiz var öyleyse?
Sayılı gelişlerimden biri. Keşfe geldim. Avrupa yakası biraz
daha hızlı. Binalar yükseldikçe arabalar da çoğalıyor. Burası
daha sakin. Sayfiye yeri gibi… Bu da lazım ama insana. Hep
aynı yerde kalmamak gerek.
Cihangir’de yaşayınca “Bakkala giderken bile bir gi-
yineyim kuşanayım, belki bir tanıdık çıkar,” duygusu olu-
yor mu sizde de?
Hiç alakam olmaz. Berber evin karşısında. Öyle, ev kılığıy-
la gezmece… Millet tanıyor ya zaten, “Bizim çocuk,” diyorlar.
Şık şık giyinip berbere mi gideceğim? Spora gidiyorum evin
çaprazında. Spor kıyafetlerim iyice ‘hobo’ (evsiz) kıvamında.
Kimse de “Can, o tarz değiliz, o değiliz ya,” demiyor. Kendimi
özgür hissettiğim bir alan var; o alan geniş. Moda şimdi bana
değişiklik oluyor ama.
Belki taşınırsınız…
Buraya taşınmayı bir kere düşündüm. Ama sonra yanlış düşünü-
yorsun Can diye kendimi uyardım. Ne yapacaksın senModa’da de-
diler. Burada hatırı sayılır bir tayfam var ama ben yine de Cihangir’de
iyiyim. Çok büyük değişiklik bu. Değişimi çok sevmiyorum.
Peki yurtdışındayken İstanbul’a özlem duyuyor mu-
sunuz?
İzmir’i özlüyorsunuzdur muhtemelen ama…
Yok. Ailemi çok özlüyorum ama İzmir benim için ayda iki
gün yeterli. Beş gün kalamam mesela ben. Evim İstanbul çün-
kü. Yurtdışında yaşamayı çok düşünmüyorum, ne yalan söy-
leyeyim. Onlar genelde tatil ya da kaçış oluyor yoğunluktan
kurtulmak için. Yani oraya gidip de “Acaba şu anda köprü tıkalı
mıdır?” diye düşünmüyorsun.
Taksici hikayeleriniz var mı?
Eskiden ‘personalar’ yaratırdım kendime. Uzun yol veya
trafik var ve ille taksiciyle muhabbet edilecek. Öyle tanışıyor-
dum. Bir kere doktor olduğumu söyledim. “Tıptayım abi ben,
beşinci sınıf öğrencisiyim,” dedim. Boynu tutukmuş meğer
adamın. Ben full faturanın arkasına reçete niyetine ilaç yaz-
dım. “Abi sen yine de bi doktora gözük neticede ben öğ-
renciyim,” dedim sonra. Epey ilginçti. Persona çok zevkli,
geliştiriyor insanı, eğlendiriyor. Taksiciyi memnun edebilirsin
onunla sohbet ederek. Onun konuşacağı şeyler belli nasıl
olsa; memleket meseleleri, trafik filan… Doktor olsan ne olur,
mimar olsan ne olur? O da senin eğlencen işte.
E tabii. Taksici de artık “İmza alabilir miyim?” deme nok-
tasına geldi. Rahatsız mısınız “Abi biz seni tanıyoruz”
denmesinden?
Yok değilim, neden olayım? Gayet mutluyum.
“MÜZİK İNSANIN MARUZ KALDIĞI BİR ŞEYDİR.”
Sosyal medyayı doğru kullanan bir müzisyensiniz:
Twitter, Facebook, Tumblr, Instagram… Sanki sizi takip
ederken arada bir şeyleri kaçırıyormuşuz gibi geliyor.
Sürekli üretiyorsunuz da.
Sanatın birkaç ayrı mecrasına iş üretmeye çalışıyorum. Hem
aşçıyım, hem sanatçı, hem de doktor gibi bir durum yok. Bir ça-
lışma odam var, her şeyi orada yapıyorum. Şiir yazacaksam da,
beste yapacaksam da bu oradan çıkıyor.
Nasıl geçiyor bir gününüz?
Birkaç sayfa okuyorum, yazıyorum sabah uyanınca. Sonra
ya şiir yazıyorum ya bir şeyler çalıyorum. Tabii ofis işi gibi donuk,
mekanik bir şey değil, hissiyat var işin içinde. Bu benim işim.
Bu ara ne okuyorsunuz?
Okumaktan zevk aldığım kitaplar var başucumda duran, bir
de okumam gerekenler var. En son Anton Çehov’un birkaç oyu-
nunu okumamıştım, ‘Vanya Dayı’yı, ‘İvanov’u okudum. Sonra,
Emrah Serbes’in ‘Paramparça”sını okudum, su gibi gitti o zaten.
Şiirle aranız çok iyi, Küçük İskender’in hayatınızdaki
yeri de ayrı bir mesele.
Tabii ki, ustam o benim. Onun editörlüğünü yapacağı bir şiir
kitabı çıkaracağım ekim ayında. Ben şiirle çok besleniyorum.
Müzikal olarak çok kişiden referans almadım bu albümde. Çok
yoğun edebiyatın içinde olduğum bir dönemdeyim. Çok kitap,
çok şiir okuyorum.
Sanal olarak çok şey paylaşınca “kendimi çok açık
ediyorum” demiyor musunuz hiç?
Belli sınırlar çerçevesinde paylaşıyorum bazı şeyleri. Bu be-
nim canımı çok sıkmıyor ama, derdimi anlatabiliyorum çünkü.
Bazen otosansür söz konusu oluyor. Kitapta da yapacağım
bunu. Anlatımımı örselemez ama.
Gelelim sıkı Bonomo fanları’na, yani “RakınRolla”lara…
Evet, biz takipçilerimize “RakınRolla” diyoruz… Fanlarım-
la birbirimizi sıkı sıkı takip ediyoruz. Biz onlara canbonomo.
com’dan sürekli bülten gönderiyoruz diye şimdi onlar da bize
bülten göndermeye başladı. Gecikince “çocuklar ne oldu aca-
ba” diye endişeleniyoruz.
MÜZİK
CAN BONOMO
1...,38,39,40,41,42,43,44,45,46,47 49,50,51,52,53,54,55,56,57,58,...100