47
M
oda’nın en güzel manzaralı kahvecisi Café
Nero’da ikinci albümü ‘Aşktan ve Gariplikten’
vesilesiyle buluştuk Can Bonomo’yla. İki gün-
dür jingle kaydedip uykusuzluktan bitap düştüğü için biraz
yorgun ama her zamanki gibi sakin ve güleryüzlü girdi içeri.
Tüm gözler de kendisine döndü bir anda, tabii. Ama onun bu
durumdan herhangi bir şikayeti olmadı. Aksine, kimseyi kırma-
dı, fotoğraf çektirdi ve sıkılmadan imza verdi hayranlarına. Bir
yandan da elinden hiç düşürmediği iPhone 5’iyle, muhteme-
len WhatsApp’tan bir sürü şeyi takip etti durdu röportajımız ve
Moda-Kadıköy sokaklarını arşınladığımız saatler boyunca. Eu-
rovision döneminden kalma bir alışkanlıktan, yoksa magazine
malzeme çıkaracak sorular gelir tedirginliğinden mi bilinmez,
kısa ve net yanıtlar vermeyi tercih etti daha çok. İki yerden de
soru gelmeyince rahatladı haliyle. “Full gitmece,” “Pijamay-
la takılmaca,” gibi hafiften 90’lar genç jargonuna göz kırpan
üslubunun tuhaf bir şekilde ona yakıştığını ekleyelim ve Can
Bonomo’nun İstanbul’uyla sizi baş başa bırakalım.
Nasılsınız, biraz yorgunsunuz sanki? Enerjiniz var
mı bugünkü Moda turumuz için?
Biz hiç dinlenmiyoruz ama çok şanslı bir ekibiz çünkü
çok yakın arkadaşlardan oluşuyoruz. Ben masaya bir şeyler
koyuyorum, onlar sonra onu kendi aralarında işliyorlar ve so-
nunda bir albüm olarak insanlara sunuluyor. Paylaştıkça çok
daha hevesleniyorum bir şeyler üretmeye.
Eskiyle kıyaslıyor musunuz kendinizi?
Bir şey değişmedi ki! Ben hala evde demoları kaydedip
Can Saban’a yolluyorum. O da diyor ki, “Evet, bu albüme
girer veya girmez.” Çok bir fark yok hayatımda.
Yeni albümünüz ‘Aşktan ve Gariplikten’de de bir
kez daha şahit olduk: Sizin müziğinizin İstanbul ile ya-
kından ilgisi var.
Biz şarkılarımıza “İstanbul müziği” diyoruz. Belli bir janramız
yok. Tür meselesine çok takığız. Ama bizimki bir isyan mahi-
yetinde. Müziğimiz kalıplaştırmamak için kalıpların dışına çıkıp,
kendi kalıbımızı oluşturmak, kendimize bir kulp bulmak…
Aşık Veysel için yazdığınız şarkı gibi yani...
Evet, ‘Veysel’ de bu türün ilk örneği. “Türkü dinlemeyen
insanlar bunu neden dinlemesin ki”nin ilk denemesi. Bir pro-
je aslında bu. Gençlerden gelen tepkiler de iyi.
Aşık Veysel gibi, Nazım Hikmet’e de yazdığınız bir
şarkı var albümde.
Aşık Veysel de, Nazım Hikmet de Türkiye’nin gelmiş
geçmiş en büyük ozanlarından. ‘Meczup’ kısa bir sürede
kucaklandı insanlar tarafından. Bu albüm çok daha sivri ve
cesur oldu ama... İlk albümde bir Nazım Hikmet şiiri okuya-
mazdım ben. Ozan sıfatı da şimdilerde kendi sözlerini kendi
yazan müzisyenlere deniyor. İlginç geliyor.
‘Kent ozanı’ diyor herkes kendine, o da ilginç değil mi?
Off, o çok tatsız bir şey! Metropol, büyükşehir, küçükşehir
ozanı mı olur? Her türlü kategorizasyonun hastasıyız galiba.
İstanbul denince fonda sizin şarkılarınız çalı-
yor sanki; rakılı, mezeli, keyifli şarkılar… Peki sizin
İstanbul’unuzda fonda ne çalıyor?
Brooklyn Funk Essentials’tan ‘İstanbul Twilight’ çalardı
kesin.
‘Min-El Aşk ve Min-El Garaib’e gelelim… Bu şarkıyı
İstanbul’a ithaf ettiğinizi yazdınız albüme. Şarkı da İhsan
Oktay Anar’ın ünlü romanı ‘Puslu Kıtalar Atlası’ndan il-
ham alıyor. Sizdeki yeri nedir bu kitabın?
İhsan Oktay Anar, benim için en önemli yazarlardan biri.
Onun zaman makinesini icat ettiğini düşünüyorum. Kıtalar ara-
sındaki bir karakterin dövmesi bu, “Ah min-el aşk ve min-el
garaib”… “Aşktan ve gariplikten” anlamına geliyor. Sahiden de
öyle. Her şey ya aşktan ya gariplikten oluyor. İstanbul da çok
garip bir yer…
Niye garip?
İstanbul’u çok seviyorum ben. Deli bir şehir. İzmir’de bü-
yümüş olmaktan çok mutluyum ama İstanbul’da yaşamak
güzel. Burası ne istersen o… İstersen dünyanın en sakin
yeri. İstersen de cehennemin olur.
İstanbul’un neresini seviyorsunuz en çok?
Evimi.
Neden? Evinizi kaçış noktası olarak mı görüyorsunuz?
Kaçmak değil, yoksa İstanbul’dan kaçardım. Hareketi se-
verim ben, hareket berekettir. Kaotik bir şehir hayatı yaşamı-
yorum ama ben. Hop metroya bin, oradan oraya koş, taksi
yakala filan… Ben genelde evimdeyim ve civarlarındayım.
Yürümeyi sever misiniz?
Yoo. Araba da kullanmıyorum. Dahil olduğum bir İstan-
bul trafiğinde insanlar saçlarını başlarını yolar herhalde. Çar-
pıyorum her yere, çok dikkatsiz ve kötü bir şoförüm. Motor
kullanıyorum artık.
Rahat mısınız motorla?
Memnunum, mis gibiyim. Cihangir’de tüm arkadaşlarım,
sevdiklerim oturuyor. O yüzden bana çok iyi geliyor.
Mahallenizi seviyorsunuz sanırım, kasapla selam-
laşıp bakkalla sohbet eder gibi bir haliniz var.