19
yaretçilerle gerçekleşen karşılaşmaların, konuşmasız buluşma-
ların tadını anlamaksızın…” 1921-Pierre Loti.
İngiliz ve İtalyan zevki hakim KADIKÖY
“Verilen tarife
uyarak, Kadıköy’ün başlıca caddesinden geçtim. Sık kafesli
cumbalarıyla hayli pitoresk olan bu sokağın boyalı evleri daha
modern olmaktan başka, İngiliz ve İtalyan zevkinin izlerini taşır.
Açık kapılarının önünde oturmuş güzel genç kadınlar bakışlar-
dan kaçınmazlar, düzensiz taş kaldırımlar üstünde sallana salla-
na giden talikalar aileleri kırlara taşır.” 1852-Theophile Gautier
Bizim hanımlara ibret olsun… KAĞITHANE
“Bugün-
lerde Kağıthane’ye gittim. Bir kadın grubunun Türk adabının
müsaade edebildiği kadar yakınına oturdum. Bu hanımlar, bir
grup Yahudi kadınına atıp tutuyordu. Bu kafirler rakı, hatta belki
şarap bile içiyorlardı. Şişman bir kokona ‘Yakışır mı bu?’ diyor-
du. Şerefli bir kadına yakışan nedir? Bir fincan kahve, bir lüle
tütün. Bunu bizim hanımlara ibret olsun diye yazıyorum.” 1837-
Helmuth Von Moltke.
Bu uyku ve zürriyet düşmanı artık
serbest… KASIMPAŞA
Oturduğumuz
kahve, bütün Türk kahveleri gibi fakira-
ne olmakla beraber, değişikti. Belki
kahve içme yasağını dinlemeyen-
leri kendi eliyle cezalandırmak için
gece şehirde dolaşan IV. Murad’ın
elinde palasıyla birden dalıverdiği
kahvehanelerdendir. Sert görüşlü
ulemaya göre, ‘bu uyku ve zürriyet
düşmanı’ ne kanlı mücadelelere se-
bep olmuştur; bu ‘rüya cini ve hayal
kaynağı’ şimdi aşk ve tütünden sonra,
fakir Müslüman’ın en tatlı tesellisidir. (Kahve
artık bütün berber dükkanlarında, mezarlıklarda,
hamamlarda, vapurlarda içilir. İstanbul’un neresinde olursa-
nız olun, etrafınıza bakmadan ‘Kahveci…’ diye seslenmeniz
kafidir. Üç dakika sonra önünüzde bir fincanın dumanı tüter.”
1874-Edmondo De Amicis.
Kirazlıköy oldu ‘Boynuzlu’köy KURTULUŞ
“Bir zaman-
lar kiraz ağaçlarıyla dolu olan bu yere Kerasohori (Kirazlıköy)
denirdi. Ancak bu bölgede yaşayan kadınların oynaklığı ve sa-
dakatsizliği yüzünden şimdi buranın adı Keratohori’ye (Boynuz-
luköy) çıkmıştır. Taksim yönüne doğru Neapolis (Yenişehir) adını
alan bölge, kötü şöhretli ve tehlikeli bir yerdir.” 1862- Skarlatos
Tou Vizantios.
Moda’nın sahnesiz tiyatrosu MODA
“Moda Burnu’ndaki
tiyatro… Ne kulis, ne fon bezi, ne sahne önü rampası var. Biz-
deki kukla oyunlarında görülene benzer bezden bir baraka, iyi
niyetli seyirciler için haremi temsil ediyor. Yaşmaklı bir Türk ka-
dını gibi sarılıp sarmalanmış genç bir kopuk, kırıtarak, şehvetli
vücut oyunlarıyla, geniş sarı fotinli ya da takunyalı şişman Müs-
lüman kadınlarına has o örnek yürüyüşüyle gelip barakanın içi-
ne girdi. Bu giriş seyircileri güldürdü.” 1852-Theophile Gautier.
Süt çoğaltan su burada SÜTLÜCE
“Elli haneden ibaret
ufak bir Türk köyüdür. Köy camiinin alt tarafında bir mağara,
bunun bir köşesinde de eski zamanlardan kalmış bakır bir ka-
dın heykeli vardır. Heykelin memelerinden havuza su akar. Bu
su, oranın bekçisi tarafından kadınlara tevzi edilir, fakat heykel
kimseye gösterilmez. Bu suyun, kadınların sütünü çoğaltan bir
kudrete mail olduğu inancı yayılmış olup, kadınlar suyu doya
doya içip onunla yıkanırlar.” 1800-Ğugas İnciciyan.
Tarabya’ya kadar altı kürekçi gerek TARABYA
“İstanbul’daki Fransızca gazetenin genel müdürü beni
Fransız elçisiyle tanıştırmak istedi; yemeğe davet edilmem ih-
timalinden dolayı bu şerefi kabul etmedim. Fransız
elçisi bütün yaz İstanbul’dan altı fersah uzakta
Tarabya isimli bir köyde oturur. Oraya git-
mek için yarım günlüğüne, altı kürekçisi
olan bir kayık kiralamak gerekir ki, bu
da yirmi franklık bir masraf demektir.
Bu davetin aksiliklerine bir de hayli
geç saatte, kimi zamanda kötü ha-
vada, balık biçiminde, el kalınlığında
bir sandalla dönmeyi de katmalı…”
1843-Gerard De Nerval.
Haliç manzaralı korkunç me-
zarlık TEPEBAŞI
Haliç manzarasıyla,
ölülerin gömüldüğü bu mezarlıkta ürküten
bir şey var. Türkler ölülerini hiç vakit kaybet-
meden mezara koyuyorlar. Mezarlar ancak üç ayak
derinliğinde kazılıyor. Bu, gece yarısı farelerle çakalların işini ko-
laylaştırıyordur herhalde. İnsan yarı açık karanlık çukura dalıp
giderken, çakallar ile köpeklerin artığı olarak sürünen kemiklere
takılıp sendeliyor. Küçük Mezarlık’ın aşağı tarafına giderken bir
zincir şıkırtısıyla irkildim. Yanımdan geçen soluk benizli mah-
kumlar bana çok tesir etti. Hayatımda ilk defa mahkum görü-
yordum.” 1857-Barones Durand De Fontmagne.
Resmi dairelerden atılanlar buraya ÜSKÜDAR
“Başşe-
hirde oturan Türkler bile buraya, Asya’ya gömülmeyi tercih ediyor-
lar. Resmi dairelerden uzaklaştırılan belli başlı Türklerin oturduğu
yer de Üsküdar’dır. Bu kimseler saraydaki kaybettikleri yerlerine
tekrar kavuşmak için ne kıskanç rakiplerinin gözleri önünde ol-
mak, ne de iş yerlerinden ve entrika merkezlerinden tamamen
uzak durmak istiyorlardı.” 1814-Edward Raczynski.
‘Seyyahların Gözüyle
Semt Semt İstanbul’,
İstanbul’u ziyaret eden
seyyahlar, yazarlar,
diplomatlar ve sanatçıların
farklı zamanlardaki
izlenimlerini içeriyor.