NG Dergi - Sayı 25 - page 17

17
Prinkipo’nun sevdalısı çoktur… ADALAR
“Prinkipo’da
(Büyükada) hepsinde denize bakan taraçalar bulunan kahve-
lerde kahveler yudumlanır, tütünün akla hayale gelecek her
türlüsü tüttürülür. Bir yandan da şeffaf perdesinin arkasından
beliren Karagöz’ün renkli silueti, dümbeleğin sesi arasından te-
kerlemelerini savurur. Ara sıra elektrik ışığı gibi mavi bir akis,
bir evin cephesini, bir ağaç kümesini, gezinen bir insan grubu-
nu garip bir şekilde aydınlatır. Başınızı çevirir ve gülümsersiniz;
bu, metresinin ya da nişanlısının şerefine Bengal ateşi yakan
bir sevdalıdır. Bu ateş henüz sönmüşken başka bir ateş yandı-
ğına göre Prinkipo’da çok sayıda sevdalı olsa gerek…” 1852-
Theophile Gautier/Fransız yazar ve şair.
Evini yeşile sadece hacılar boyatabilir ARNAVUTKÖY
“Arnavutköy evlerini tarif etmek gereksiz. Sadece, eskiden si-
yaha boyatılmak zorunluluğu olan Ermeni evlerine, açık renk
boyalı olmak hakkı bulunan Türk evlerine ve öküz kanı veya
antik kırmızısı rengindeki Rum evlerine işaret edeyim. Bugün
ise herkes evini istediği renge boyatabilir; yalnız yeşil, hacılara
ve peygamber sülalesine özgüdür.” 1852-Theophile Gautier/
Fransız yazar ve şair.
Opera için ne güzel bir dekor BELGRAD KÖYÜ VE
ORMANI
“Orman boyunca, Güller Vadisi diye açıklık bir yerde
durduk. Buradaki güller Müslüman mezarlarını renklendirmek
için dikilmiş. Hoş kokulu bu mezarlık insana hiç hüzün vermi-
yor. Opera için ne güzel bir dekor olur! Bulutları ve yağmuru
çekmek için kurulan Belgrad Ormanları’nın tek bir dalına bile
dokunana en büyük cezanın verileceğini bildiren bir padişah
fermanı varmış.” 1857- Barones Durand De Fontmagne.
Beyoğlu’nda ellerinde kırbaçlarıyla kavaslar yol açı-
yor BEYOĞLU
“Ne kargaşa! Ve tam bu kargaşanın ortasında
başında kırmızı kalpak, üstünde koyun postu bulunan bir Bul-
gar köylüsü sıçrayan bir ayı gibi dans ediyor. Sekiz tane güçlü
kuvvetli hamal altına kalaslar yerleştirilmiş iri bir mermer kütlesini
götürürken “Savulun!” diye bağırıyorlar. Karşımıza şapkaların-
dan yas tülleri sarkan Ermeni rahipler çıktı; çiçeklerle süslenmiş
tabut içinde üstünde günlük elbiseleriyle ve yüzü örtüsüz olarak
yatan genç bir Rum kızının cenaze töreniydi bu…” 1842-Yazar
Hans Christian Andersen.
“Sinemalar dünyayı devretmiş, aşınmış filmler gösterir.
Beyoğlu’nun Rumları ellerindeki sucuk ve ekmeği yiyerek sine-
maya dolar; para verdim ve iyi anlayayım diye aynı filmi birkaç
defa seyrederler.” 1918- Paul Herigo.
Su katırı müsabakaları ÇAMLICA
“Burada suyu çok gü-
zel olan bir çeşme bulunur. Bu su büyük küplere doldurulur
ve mühürlendikten sonra sarayda kullanılmak üzere İstanbul’a
gönderildikten başka, şehir halkına da satılır. Bu suyun isteklisi
çok olduğundan, onu taşıyan katır ve öteki hayvanlar arasında
müsabakalar düzenlenir.” 1789-Dominique Sestini.
Hiç gürültü duymamak ne garip… EMİNÖNÜ
“Sahile o
kadar yakınız ki karada olup biten her şeyi görebiliyoruz. Gör-
düklerimiz düşündüklerimizden çok farklı. Ben 30 senedir be-
ceriksiz sultanlar tarafından iflasın eşiğine getirilmiş bir memle-
kete dair yazılmış yazıları okumaktayım. Halbuki vapur, güllerin
kıpkızıl parıltısıyla gözümüzü alan bir masal diyarında yol alıyor.
Şehrin bu kadar yakınından geçip de hiçbir gürültü duymamış
olmak ne tuhaf!” 1899-Knut Hamsun.
Ölüm tasvirini güzelleştiren yer EYÜP
“İstanbul’un
başka hiçbir yerinde ölüm tasvirini güzelleştiren ve korkmadan
seyrettiren Müslüman sanatı bu kadar zarafetle gözler önüne
serilemez! Caminin etrafında, ulu ağaçların altında, çiçeklerle
çevrilmiş, mermerler ve yaldızlı arabesklerle parıldayan, gös-
terişli kitabelerle süslenmiş sultan, vezir ve saray büyüklerinin
türbeleri yükselir. Şeyhülislamların türbesi ayrı bir yerdedir, se-
kiz köşeli bir kubbeyle örtülmüştür. Bu, fevkalade bir sessizliğe
gömülmüş, aristokratik bir mahalle gibi, uhrevi bir hüzünle be-
raber dünyevi bir hürmet hissini ilham eden, gölgeli bir mezar
şehridir.” 1874-Edmond De Amicis.
Deniz hamamları FENERBAHÇE
“Deniz hamamı mayıs
sonlarında kurulurdu. Erkeklerin localarında duvarlara nalıncı
çivileriyle şuradan buradan kesilmiş matbu resimler mıhlanmış.
Kuzulu köylü kızı, Boer Muharebesi’nden bahriye feneri, güzel
yavuklusunun hayalini gören kız, Burgonya Vapuru’nun Atlas’ta
batması…” 1939-Sermet Muhtar Alus.
Korkunç yeniçeriler bile Hıristiyanlara saygılı GALATA
“Galata’nın kale kapısını geçtikten sonra iki yanında meyhane-
ler, tatlıcılar, berber, kasap ve Frenk kahveleri sıralanıyor. Türk
kahvecilerin bilmedikleri şekerli bir Gloria içmek için Frenk kah-
velerinden birine oturduk. Türkler her devirde başka dinlere karşı
saygılı olmuşlardır. Korkunç yeniçeriler bile, Hıristiyan ayin alay-
ları geçerken yol kenarında dizili dururlar. Manastırları Galata’da
olan Saint Vincent de Paul rahibeleri ise korkmadan istedikleri
saat sokağa çıkabiliyorlar. Herkes onların başlarında taşıdıkları
örtüye büyük saygı duyuyor. Rahibeler ise Türklerden övgüyle
bahsediyorlar, paşaların cömertliğini dillerinden düşürmüyorlar.”
1857-Barones Durand De Fontmagne.
İnsanlar her Cuma birbirini görmeye devam edecek…
GÖKSU
“Güzel kayıkların sayıları gittikçe azalmaya başladı.
Bunların yerini Amerikan tipi sandallar, hatta Levantenlerin o
korkunç şapkalarıyla oturdukları motorlu çatanalar aldı. Yakın
bir gelecekte, Artık Asya Tatlı Suları’na gitmeye değmeyecek.
Ancak eminim ki insanlar her zaman olduğu gibi, budalaca, her
Cuma birbirlerini görmeye devam edecekler. Burada esrarlı zi-
1...,7,8,9,10,11,12,13,14,15,16 18,19,20,21,22,23,24,25,26,27,...100