NG Dergi - Sayı 59

30 beraber çalışıyorduk. İlk genel yayın yönetmenimiz o idi. Sonra Aydın Bey, benim bu işi daha doğru ve daha iyi şekilde yapabileceğimi düşündü ve genel yayın yönetmenliğini bana bıraktı, sağ olsun hala ona minnettarım. Hakan Güldağ, IPP toplantısında Milano Finanza grubunda Financial Times’ın benzeri bir dergi olan Gentleman’ı yaptığını iletti. Biz de fikri çok beğendik, Dünya Gazetesi olarak o dönemde popüler bir yayına ihtiyacımız vardı ve bu dergi tam da aradığımız tarzda bir işti. Bu şekilde Gentleman serüvenimiz de başlamış oldu. İyi ki de başlamış. Şu an dergi benim büyük kızımla yaşıt. 17 yıldır bu işi yapıyorum, hayatımın işi ve iyi ki bu fırsatı bana veren patronumuz Didem Demirkent hem Hakan Güldağ’ın vizyonu hem de Aydın Demirel’in zevkiyle bu işi başlattık. Sonrasında naçizane bu işi ben sürdürdüm. Hem aktif bir kariyer hayatınız var, hem de çocuklarınızla vakit geçirmekten hoşlanıyorsunuz? Ajandanızı nasıl organize ediyorsunuz? Ben aslında işe ilk başladığımda hem yazı yazardım hem de ilk kızım Eyşan’ı ayağımda sallardım, sonra oğlum Şan ve küçük kızım Senan oldu. Ben hep kalabalık bir ailem olsun istiyordum. Çünkü çok yalnız bir çocukluğum oldu. Annem çalışırdı, babam çalışırdı, anneannem, dedem çalışırdı. Ben de bahçede çocukluk arkadaşım ve kardeşim gibi gördüğüm Kafiye ile kedi köpek peşinde koşardım. Arkadaşsızlığı çok fazla yaşamadım ama yalnız bir çocuk olduğum için hep büyük bir ailem olsun istedim. Hoş, yolda aksaklıklar olsa da üç çocuğum olduğu için çok mutluyum. Ayrıca bu sorunuzla ilgili ismini anmadan geçemeyeceğim, Nafi Güral’ın bir sözünü kendime çok ilke edinmişimdir. Nafi Bey bana şunu anlatmıştır: “İş hayatına yeni başladığımda kendimden yaşça büyük çok arkadaşım vardı ve ben de onlardan çok şey öğrendim.” Gerçekten de çoğu yakın dostum benden büyük insanlar. Normalde belki onların çocuklarıyla arkadaş olmam gerekirken, ben hep anne ve babalarıyla iş yaptım, dost oldum. Sonra ben Nafi Bey’e şunu sormuştum: “Tamam da yaşlılar da bir yaşa geldikten sonra dünyadan göç ettiklerinde, yerlerine nasıl yeni arkadaşlarınızı kurguluyorsunuz, nasıl yönetiyorsunuz?” O zaman da kendimden küçük arkadaşlar edindim, böylelikle dünyayı anladım” derdi. Ben de hem kendi ekibimde hem çalışma arkadaşlarımda gençleşmekten yanayım. Kendi evimde de çocuklarım tabii ki teknolojiyi, müziği, sanatı takip ediyorlar. Onlar da bu noktada bana çok vizyon katıyorlar. O yüzden işimin aktif olmasında bence benim çocuklarımın çok büyük payı var. Anne olmak sizi nasıl değiştirdi? Onların da sizin gibi dedenizden gelen yayıncı kanı ile basın dünyasına girmesini ister misiniz? Anne olmak beni biraz hayata karşı sertleştirdi, çünkü üç çocuğumun da her şeyi ile ben ilgilenmek zorunda olduğum için eğitimlerinden özel bakımlarına ve psikolojilerine kadar, bu bana büyük bir sorumluluk verdi. Her adımımı onların geleceğini göz önünde bulundurarak atıyorum. Bu da anne olmanın en önemli özelliği galiba. Genellikle onlara “Senin için bunu yaptım” veya “Senin için bunu yapıyorum, bunun değerini bil” şeklinde demem. Bir şey yaparken, ancak iyi bir vatandaş olmalarını ve ülkelerini sevmelerini isterim. Dergi, basın gibi işlere yönelmelerini istemem. Çünkü Türkiye’de basınla ilgili çok kutuplu bir ortam var. Benim yaptığım basın çalışmaları oldukça enteresan bir iş bu yüzden onların kendilerini bu yolda bir daha yıpratmalarını istemem. İyi bir iş sahibi, doktor, mühendis, tiyatrocu, sanatçı olabilirler, ne olurlarsa olsunlar ama basınla uğraşmasınlar. ‘Yediğim İçtiğim Sizin Olsun’ adlı bir yemek kitabınız var. Bu kadar yoğun iş temposu içindeyken yemek yapmaya fırsat bulabiliyor musunuz? Bu yemek kitabı hikâyesi aslında benim aşırı yoğun olmamdan kaynaklı. Şöyle ki, ben yemek yapmayı çok YAŞAM/ KARİYER

RkJQdWJsaXNoZXIy NzI1MDQ=