NG Dergi - Sayı 54

13 hayatında öyle güçlü bir rüzgâr olarak eser ki, kanımca direnmek mümkün değildir. İşte bu nedenle diyorum iddialı diye. Sizin de başınızda bu rüzgârlar esmiştir değil mi? Kitabınızın konusunu seçerken beslendiğiniz yerler neler oldu? Karakterlerinizi nasıl seçip oluşturdunuz? Roman türünde eserler ortaya çıktığından bu yana aşk hep yazıldı, çizildi. Onlarca şarkı, şiir, resim, heykel aşk için yaratıldı. Aşka dair birkaç söz söylemek için Leyla ile Mecnun’a kadar gidebilir insan. Ya da Romeo ve Juliet’e bakabilir... Ama bu kadar uzaklarda olmaya da gerek yok. Kalplere bakmak kâfi. Kadın, erkek, genç ve yaşlı etrafımda o kadar çok insanın aşkla imtihanı oldu ki... Karakterlerim, hepsinin harmanlanmış hali aslında. Aşkla birlikte yeşeren tutku, bağlılık duygusu ileri yaşlarda hayata tutunma amacına dönebiliyor. Âşıkken, uyandığınızda yüzünüzde tebessüm olur. Aynaya baktığınızda başka bakar gözleriniz. Kendini daha çok sever insan. O heyecan insanı diri tutar. Bunu yaşamak için mutlaka ilişkiniz olması gerekmez. Uzaktan da aşkını yaşayabilir insan. İşte size bir karakter. Karakterler oluşurken, aşk duygusunu tanımladım önce ve onu vücuda getiren, kanlı canlı insanlara dönüştürdüm. Okurlardan hep çok güzel yorumlar aldım, sanıyorum ki sevildiler. Kitabınızı yazmaya başlarken kurguyu önceden mi belirlediniz? Yoksa bütün olay örgüsü siz yazdıkça mı gelişti? Bu sorunun cevabı kendinde saklı. Elbette ana hatlarıyla romanın nasıl başlayacağını ve ilerleyeceğini biliyordum. Bu benim ilk kitabım. Yazmaya başladığım zaman birçok kitabı olan yazar söyleşilerini okudum. Ve en sık duyduğum cevap, ben başka bir kitap yazacaktım oldu. Evet, ben de başka bir kitap yazacaktım. En zor kısmı romanın sonu oldu. Tıpkı ilk cümle gibi… Kaç kere yazdım, sildim; inanın bilmiyorum. Ben yazdıkça olaylar gelişti. Ben yazdıkça karakterler kulağıma fısıldadı olacakları. Yazmaya başladıktan sonra kalemim ve tabii düşünce akışım benim kontrolümde değildi. Bunu çok duyardım yazarlardan ve hep anlam vermeye çalışırdım. Yaşayınca gördüm ne demek olduğunu. Hepsi bağımsız kişilikler olarak hayatıma girdi. Ve benimle roman bitene kadar yaşadılar. Okur, ilk ve son hangi cümleyi okuyacak, diye düşündüm. Şimdi otursam yeniden masa başına, belki de bambaşka bir Aşk İçin Ölmeli okursunuz. Romanınızın ana karakterleri Demir ve Zehra’dan bahsedebilir misiniz biraz? Nasıl bir aşk var aralarında? Demir, güçlü bir iş adamı. Hayatı planlı ve düzenli. Etrafındaki pek çok insandan saygı ve oturduğu koltuğa bağlı olarak da itaat gören bir erkek. Sosyal olarak da kendine benzeyen insanlarla temas halinde. Orta yaşın biraz üzerinde. Hayatı imrenilesi varlık içinde ama içi ise kaçılası bir yokluk içinde. Bunun farkında değil. Ne zamana kadar? Tabii ki, Zehra ile karşılaşana kadar... Zehra, hayatın ilk baharında. Hatta adım adım inşa edecek hayatını. Sade ve sahici bir kadın. Kendinin pek farkında olmayan, yaşam acemisi bir genç kadın. Her şey, girişimciliğine önayak olan Demir’le tanışmasıyla başlar. Başarı üstüne başarı, genç ve çekici bir erkekle tanışma, âşık olma, ayakların yerden kesilmesi... Ve yükselişin önlenemez düşüşü... Demir ve Zehra, zamanla dost oluyor. Sık görüşmeseler de birbirlerini duyan ve hisseden iki insan haline geliyorlar. Aralarındaki güçlü bağın adı aşk mı? Aşk, ikisinin arasında mı? Karşılıklı yaşanıyor mu? Buna okur karar verecek. Ben burasını biraz okurun tahayyülüne bırakmak istiyorum. Demir ve Zehra için aşk nedir ve aşk için neyi, ne kadar göze alıyorlar? O da biraz merak konusu olsun... Kitap bazen esprili bir dille, bazen de hüzünle harmanlanmış kelimelerle kaleme alınmış.

RkJQdWJsaXNoZXIy NzI1MDQ=