NG Dergi - Sayı 51
OCAK-ŞUBAT-MART 2020 / 57 Hayatınızda neler değişti? Birçok bilim insanının 20 yıl boyunca yaptığı çalışmalar benim hayatıma değdi. Bilimde sonuç odaklı çalışmamanız gerekiyor. Birinin negatif olduğunu bulduğu yanlış bir deney, hipotez o gün canını sıkabilir, halbuki bu bilimin daha doğru ilerlemesine yol açıyor. Bilimde negatif ve pozitif etki aslında eşit. Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil’den sonuç odaklı değil, gerçek odaklı bilim yapmayı öğrendim. Proteinin hormon olduğunu keşfettik. Yağ dokusundan salgılanıyor, karaciğerde şeker üretimini arttırıyor ve diyabete, farklı etkilere yol açıyor. Biz bunu hedef organa ulaşmadan durdurabilir isek belki kötü etkilerinden kurtulabiliriz gibi düşünüp ona karşı ilaç geliştirdik. Bu araştırmalar benim hayatımı tamamen değiştirdi. Hem oradaki bilim dünyasında farklı bir yere oturttu, hem düşünce yapımı değiştirdi, klinik olarak da önümü açtı. Şeker molekülünü radyoaktif işaretleyip, vücutta takip edebildiğiniz kantitatif, ölçülebilir şekilde karaciğer ne kadar şeker üretmiş, organlar ne kadarını almış, insülin direnci nedir, bunu ölçebildiğiniz bir metot var. Dünyada sayılı insan yapabiliyor. Ben mikrocerrahi tekniği gerektiren bu metodu da orada öğrendim. Kendimi bir fareye kalp masajı yaparken bulduğumda ise dedim ki artık zamanı gelmiş insana dönmenin ve dahiliye ihtisası başvuruları yaptım. Bu yoğun çalışmalarınız arasında kendinize zaman ayırabiliyor muydunuz? En başta dedim ya ‘Neler yapamayacağını söyleyen insanları dinlememek lazım,’ diye. Amerika’da tıpta uzmanlık uzmanı kesildi mahalledeki teyzeler dahi. O zaman eşim Sena Çelik Burak bütün bu süreçte beni cesaretlendiren kişi oldu. O İstanbul hukuk mezunu. Bize kütüphane aşkı diyorlardı. Ben Kocaeli Tıp Fakültesi’nde iken o İstanbul hukuk fakültesinde idi. Bazen 36 saatlik nöbetlerden çıkıp yanına gider, kütüphanede buluşurduk. İkimizin de çalışması gerekiyordu. Ders çalışırken İstanbul Üniversitesi’nin kütüphanesi, Bahçeşehir Üniversitesi’nin kütüphanesi gibi manzaralı, modern, keyifli, kahvesi güzel, ferah kütüphaneleri seçerdik. Arkadaşlarımız kütüphane aşkı diye bize takılırdı. Çok keyifli yıllardı. Üniversitede gece gündüz zaman kavramı olmadan gezerdim. Bütün gece İstanbul’da gezip sabah 07:00’de hasta vizitine gittiğimi hatırlarım. Severek yaptığınızda ya da sevdiğiniz biriyle görüştüğünüzde, hiçbir şekilde enerjiniz düşmüyor, artıyor. İki ülke ve araştırmalar arasında dengeyi nasıl kuruyordunuz? Eşim her zaman bu dengeyi kurabilmemde yardımcı oldu, hiçbir zaman şikayet etmeden, her zaman pozitif değerlendirerek. En baştan her şeyi düşünürseniz genelde işin içinden çıkamıyorsunuz. Ama sevdiğiniz işi yaptıktan sonra şu anki durumu nasıl çözebiliriz diye düşündüğünüzde çözebiliyorsunuz. Dolayısıyla benim şansım o oldu. Eşim her zaman sevdiğimiz işi yapalım, sonra tekrar düşünüp yeni durumu değerlendiririz şeklinde yaklaştı. İstanbul Hukuk’ta master yaparken benim ile geldi. Tekrar uluslararası iş hukuku, ticaret hukuku, Amerikan hukuku mastırı yaptı. Kütüphane aşkına evlendikten sonra da çocuk olana kadar devam ettik. Çalışmalarınıza nerede devam ediyorsunuz? 10.000 başvuru alıp, 14 kişi kabul eden Harvard Tıp Fakültesi’nin eğitim hastanesi Mount Auburn Hospital’da dahiliye uzmanlığına başladım. Hayal edemeyeceğim bir yerdi ama sadece bir sonraki basamağı en iyi şekilde yaptığınızda, aslında basamakları olması gerektiği gibi çıkıp, aklınıza gelmeyecek yerlere ulaşabiliyorsunuz. Ardından Endokrinoloji, Diyabet ve Metabolizma üst ihtisası yaptığım, 1800’lerde kurulan Amerika’daki ilk kadın hastanesiyle 1700’lerde kurulan Brigham Hastanesi’nin birleşmesinden oluşan Harvard Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Brigham and Women’s Hospital’da hasta kabul etmeye başladım. Dört Nobel ödüllü hekimimiz var. İlk başarılı böbrek naklinin yapıldığı hastane. Ben orada bir öğretim üyesi olarak hem hasta görüyorum, laboratuvar da araştırma yapıyorum hem de Harvard Tıp Fakültesi’nin MIT’nin Massachusetts Institute of Technology Sağlık, Bilim ve Teknoloji programı tıbbı cihaz, ilaç geliştirme doktora programı öğrencilerine hasta başı medikal inovasyon dersi veriyorum. Bunun Türkiye ayağı da var galiba? Bu modeli dünyaya aktarmaya çalışıyoruz, Türkiye’ye de. Dokuz yıl önce Kocaeli Tıp Fakültesi’yle Harvard halk sağlığının arasında program başlattım. Kocaeli Tıp Fakültesi kendi ismiyle ödül veriyor, Harvard’ta yardımcı doçent statüsünde araştırmacılar yarışıyor, başvuruyor. Harvard jürisiyle Türkiye jürisi puanlıyor. En iyi üç, bazı yıllar dört kişi Kocaeli’ye geliyor, Harvard’ta, akademik program yapıyor, kendi uzmanlıklarında ders veriyorlar doktora öğrencilerine, tıp öğrencilerine. Yedi yıl önce bunu iki taraflı hale çevirdik. Kocaeli’de öğrenci araştırma programı geliştirdik. Grup liderleri projeleri sunuyor en iyi üç projenin liderini Harvard davet ediyor, Harvard’a gitmenin yolunu da öğrenebiliyor, hayat boyu bağ sağlıyor. Aziz Sancar hep “Büyüdükçe küçülmeyi öğrenmez isen, kendini geliştiremezsin,” derdi. Öğreneceğini öğrendin diye düşünür, bütün dinamizmini bozarsın ve statik bir hayatın olur.
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy NzI1MDQ=