NG Dergi - Sayı 51
OCAK-ŞUBAT-MART 2020 / 41 İletişim bu asrı tanımlayan birkaç önemli sözcükten biri. Her ne kadar teknoloji, iletişim enstrümanlarını büyük bir hızla değiştiriyorsa da aslında ihtiyacımız olan en basit biçimiyle iyi konuşan ve iyi dinleyen olabilmek. Bu temel insani davranışa bir de yüreğini cömertçe açmayı başarabilme özelliği eklenirse, iletişimin önemli adımı atılmış demektir. Bununla beraber, hızla akıp giden zaman, hislerimizle değil aklımızla hareket etmeyi zorunlu kılarken, gerçek iletişimin de en önemli parçasını görmemize engel oluyor: Sevgi. “İletişim asrın sanatı” diyor Berna Sağlam Naipoğlu. Bir iletişimci olarak mesleğini hakkıyla yapan ender insanlardan biri olan Naipoğlu, 2004 yılından bu yana ajansı Bernaylafem’in başkanlığını yürütüyor, yaklaşık 16 yıldır da üniversitelerde ders veriyor. İnsan odaklı yaşam felsefesi, sevgisini büyük bir cömertlikle çevresine aktarabilme özelliği, huzur ve güven duygusunu hissettiren ses tonu ve konuşma biçimiyle neredeyse bu iş için yaratıldığını düşündürüyor insana. Kendi deyimiyle ‘sevgi iletişimi’ kurmayı önemsiyor Naipoğlu. Yeni tanıştığı insanları önce güçlü bir sevgiyle, güvenle karşılıyor, sonra karşı tarafın davranışlarıyla ve yaklaşımlarıyla şekillendiriyor iletişim biçimini. Yani herkesi birbirine bağlayan o sihirli sözcüğü, sevgiyi, iletişim dünyasının anahtarı olarak elinde tutuyor. ‘Sevgi iletişimi’ olarak tanımlıyorsunuz seçtiğiniz iletişim biçimini. Tam olarak ne demek bu? Bazıları der ki, bir insanla kurduğun sevgi katsayısı 0’dan başlar 100’e varır, ben ise 100’den başlar geri giderim. Yani ben önce kollarımı açarım büyük bir şefkatle, güvenle, sevgiyle, saygıyla ama sonra karşı taraftan gelen karşılama şekli ya da iletişim biçiminde yanlış varsa dengelemem gerekirse dengelerim. Yani önce herkese güvenerek, severek başlarım; sonra gerekiyorsa azaltırım. Çoğu insan baştan mesafelidir. Kuralları vardır. Sevgisini ve güvenini kazanmak zaman alır. Ben baştan her insanı değerli, güvenilir, doğru görür ve o şekilde karşılarım. Eğer böyle olmadığını, dikkat etmem gerektiğini anlayacağım durumlar yaşarsam o zaman kendimi çeker; iletişimi sınırlandırırım. Bu da sanırım beni olduğum gibi yapıyor. Her zaman çok sakin gözüküyorsunuz, öyle misiniz gerçekten? Siz bir de çalışma arkadaşlarıma, aileme sorun. Sinirli değilim ama evhamlı ve tez canlı olduğumu söylerler. Oğlum sık sık ‘sakin ol anne, abartma anne’ der mesela. Haklı, evhamlıyım azıcık. Genelde sakin kalmanın birçok problemi ya da krizi yönetebildiğini düşünüyorum. Tabii sakin kalırken de içimdeki coşan ve taşan duyguları bastırmaya da çalışıyorum. İnsanları kırmamaya çok dikkat ederim. Benim hayat felsefemin temelinde; iletişim içine girdiğim herkesin, bu iletişimden mutlu ayrılmasını sağlamak vardır. Amacım hep yapıcı olmak. Bir insanla bir kez de karşılaşsak, ömür boyu da görüşsek beni hep iyiliklerle anmasını dilerim. O kadar çok başıma geliyor ki; birçok insan bana tanışma anımızı, üzerlerinde yarattığım izlenimi anlatıyor ve kendilerindeki mutlu olma halini. Bunları duymak ömre bedel. Bu hiç suistimal edilmiyor mu peki? Olmaz mı? Ediliyor tabii. İnsanoğlu bu; beşer şaşar. Böyle olunca da kırılıyorum, güceniyorum, hakkım yenmiş gibi hissediyorum. Ama bunlar olabilecek diye de baştan kontrollü, şüpheci ve kaygılı yaşamayı hiç seçmedim. Mesela insanlarla aramda bir duvar gerekiyorsa beton değil de cam bir duvar olmasını tercih ederim. ‘Ne farkı var?’ diyebilirsiniz. Camdan ısı geçer, ışık geçer, gülümsemeyi, beden dilini, rengi sesi, duyguyu geçirebilirsin. Cam geçirgendir. Ama hızlı ve sınırları hiçe sayarak hareketle gelirse cama da çarpar duvar gibi. Ben yine de bir duvar gerekiyorsa malzemeyi cam seçerim. Betonda arka tarafı görmezsin, duymazsın, sıcaklık geçmez. En önemli farkı da budur. Hislerimi insanlara geçirmeye çalışıyorum. Doğru iletişim kurmak sizce öğrenilebilir mi? Yarısı yaradılışsa, yarısı da öğreti. Deneyim ve hayattaki seçimlerle ilgili. 16 senedir üniversitede ders veriyorum, daha önce de hep ders alan taraftım yani eğitim hayatımı tamamladıktan sonra öğrenim hayatıma mümkün olduğu kadar devam ettim. Kişisel gelişim eğitimleri aldım ve kendimi o eğitimlerle de geliştirdim. Olaylara çok yönlü bakmayı öğrenmeye çalıştım. Yani iyi bir iletişim elbette öğrenilebilir. Yeter ki gerçek olsun. “Mış gibi” yapılmasın. Zira içinde yaşadığımız bu dönem gerçeğin açığa çıktığı, maskelerin düştüğü, gerçek ile suninin çok net görülmeye başladığı bir dönem. ‘İnsan’ odaklı ve detaycı bir bakış açınız var... Bazen şu eleştiriyle karşılaşıyorum; ‘Çok detaycısın…’ Bu detay iş yaparken de fikirde de oluyor. Detayların fikirlerin çağrışım yapıp, kreatif düşünceye dönüşmesinin bir yansıması. İhtimaller, sebep sonuç ilişkileri, olasılıklar, hata payları, avantajlar… Büyük yorgunluk aslında bu. Ama sonuca çok büyük etkisi oluyor. Başarı her konuda olduğu gibi iletişimde de detaylarda gizli. Başarı ve mutluluk hissi ise her yorgunluğu anında yok edebiliyor. Allah sağlık verdikçe varsın yorgunluk olsun; ben razıyım. Yeter ki insanlar benimle kurdukları iletişimde, iş ve dostluk ilişkisi bu ne olursa olsun fayda ve donanım sağlasın. En önemlisi de mutlu olsun. Bu bana yeter.
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy NzI1MDQ=