SEZGIN AKSU’YU,
Milano’da yaşayan
başarılı Türk tasarımcı olarak tanıyoruz.
Ancak çok kültürlü doğası gereği onu bir
şehir ve bir milletle tanımlamak doğru de-
ğil. Mütevazı duruşunun yanı sıra, röporta-
jımız sayesinde Aksu’nun etik iş anlayışına
sahip, dürüst bir tasarımcı ve sırt çantasını
takıp dünyayı dolaşan bir gezgin olduğu-
nu da öğrendik. Röportajımızı Aksu’nun
Milano’nun hareketli bölgelerinden Bre-
ra’daki ofisinde gerçekleştirdik. Keyifli
sohbetimiz dilerim Türkiye’de tasarımın
gelişmesini ve herkesin ufkunu genişlete-
cek gezilere yelken açmasını sağlar.
Önce sizi biraz daha yakından tanı-
yalım. Tasarımla nasıl tanıştınız?
Bunun çok ilginç bir hikayesi var: Stuttgart
Üniversitesi’nde İnşaatMühendisliği okur-
ken tesadüfen Michele de Lucchi ve Ettore
Sottsass’ın mimarlık bölümüne verdiği bir
konferansa katıldım. O zaman kim olduk-
larını, neler anlattıklarını bile bilmiyorum.
Konuşmalarını dinledikten sonra hayatımı
değiştiren kararı da o anda, orada verdim;
tasarımokuyacağım. Ertesi gün üniversite-
ye dönmedim.
Peki, neydi o konferansta bahset-
tikleri?
Büyük bir heyecanla Memphis akımını
anlatıyorlardı. Ne kadar güzel olduğunu
hatırlıyorum! Bir de Michele’i dinlemediy-
sen mutlaka dinlemelisin, bir anlatma tarzı
vardır, sanki sana bir şey satıyormuş gibi.
İyi de, kötü de olsa, almak istiyorsun. Çok
akıllı ve çekici, onu dinlerken gerçekten
inandım. Doğru yolu seçtiğimi düşünüyo-
rum. Sliding Doors filmindeki gibi, o gün o
konferansın kapısından kafamı içeri sok-
masaydım bambaşka bir hayatım olacaktı
belki de.
Tam bir dönüm noktası! Ertesi gün
okula gitmediniz, peki sonra?
Stuttgart’ta o dönem Avrupa’nın en iyi
Güzel Sanatlar Akademisi’ne nasıl girerim
diye araştırdım. 500 kişinin başvurduğu
bölüm sadece 8-10 kişiyi alıyormuş. Baş-
vuru için çizimlerimden örnekler gönder-
dim. Beni 50 kişiyle beraber davet ettiler.
Üç gün Stuttgart’ta kalıyor ve testlere gi-
riyorsunuz. Zamana karşı uygulamalı pro-
jeler yapmanız gerekiyor. Sonunda karar
veriliyor. Beni bölüme kabul ettiler. Çok
şanslıydım, çünkü çok iyi bir okuldu; hoca-
lar arasında David Chipperfield, Richard
Sapper gibi isimler vardı.
Ve yolunuzu belirlemiş oldu-
nuz. Sonra Paris’e, Amerika’ya,
Milano’ya gitmişsiniz. Farklı ülke ve
kültürlerle sürekli bir kişisel gelişim
yaşamışsınız.
Tabii hepsinin arkasında bir düşünce var-
dı. Almanya’daki okulda gerçekten “Biçim
işlevi takip eder,” anlayışı yatıyor. Ardın-
KASIM-ARALIK 2016
NG
65