Previous Page  57 / 116 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 57 / 116 Next Page
Page Background

ma gidiyor. Sade bile olsa düz, desensiz bir

şey giydiğim nadirdir. Günlük rutinime göre

de seçtiğim kıyafetler değişir. Yazın atölyeye

bisikletle geliyorum. Dolayısıyla bir bakıyo-

rum, devamlı spor kıyafet ve önlükle gezini-

yorum. Sonbahar, kış ve ilkbahardaysa zey-

tinlikler arasına, dağlara tepelere kaçtığımda

biraz daha outdoor kıyafetlere yöneliyorum.

Şehre gittiğimde haliyle ilk günlerde bir

adaptasyon sorunu yaşayabiliyorum. Sanı-

rım ne giyersem giyeyim, içimdeki romantik

dışıma vuruyor. Kalın kazaklar, uçuşan elbi-

seler, uzun mantotolar severim oldum olası.

Kimlerden ilham alıyorsunuz? Kimleri

okuyorsunuz? Neler izlemeyi seversi-

niz?

Nalan Yırtmaç’ın kentsel dönüşümü yan-

Çocukken dedemin

yanına, fabrikaya

gider orada artık

kumaşlardan

oyuncaklarıma

kıyafetler, kendime

kalem çantaları

dikerdim. Modanın

üretim kısmı ilgimi

çekiyordu’

sıtan ebrularını çok seviyorum. Canan’ın

kadın kimliği ve gündelik hayatta dilimize

yansıyan cinsiyetçiliği (bana göre hafif kara

mizahi yanı var) ele alan resimleri beni çok

etkiliyor. Neriman Polat, lise yıllarımdan

beri yanında ders aldığım ve işlerinden ol-

dum olası etkilendiğim bir sanatçı. Yanı sıra

Tracey Emin’in ‘One Thousand Drawings’

kitabını çok seviyorum. Doğa ile sanatı bir-

leştiren eko-sanatçı Andy Goldsworthy’nin

işleri doğadan bağımsız olmadığımızı hatır-

latıyor bana. Mierle Laderman Ukeles de

gündelik hayatın içindeki sıradan eylemlere

değinen yine çok sevdiğim bir sanatçı. Son

zamanlarda doğa aşkını sanatıyla birleşti-

ren sanatçılarla ilgili okumalar yapıyorum.

Mesela, bir mahallenin sakinlerinin besle-

nebileceği yenilebilir bahçe yapan Nicole

Fournier sanat-doğa çalışmalarıyla bana

çok iyi bir örnek oluyor. Son zamanlarda

daha ziyade belgeseller de izliyorum. Dün-

yanın gidişatı, ekolojik kriz, gıda sistemi gibi

konulara kafa yoruyorum ve bu durumun

içerisinde kendi rolümü keşfetme gayretin-

deyim. İzlediğim filmler, okuduğum kitap-

lar da genelde bu alanlara kayıyor. Linda

Weintraub’un To Life: Eco Art in Pursuit

of a Sustainable Planet, ekolojik krizin eşi-

ğinde, sanatın yerini farklı sanatçıların işleri

üzerinden ele alıyor.

Çevrenizde sizin gibi çok göç eden

var mı? Sizin gözleminize göre bu

hareket daha da artacak mı?

Evet, Ayvalık’taki yaşamamı romantize eden,

bunu müthiş bir şans olarak gören çok insan

var etrafımda. Hakikaten müthiş bir şans!

Fakat dikkatimi çeken şu ki, çoğu zaman in-

sanlar bu tip yerlerde yaşamanın tatille bir

olduğunu sanıyor. Kışın ‘Keşke ben de bura-

da yaşasam’ diyenlerin çoğu birden bire yok

oluyor. O sessizlik, dinginlik, kendi kendine

kalmak herkese pek de hitap etmiyor. Şehrin

temposundan bunalanlara bile! Derler ya,

uzaktaki çimen hep daha yeşildir. Bence ha-

yaller bulunduğun her yerde ufak ufak pratik

edilebilir. Şehirde de ufak bir bostan, bir iki

saksı bitki yetiştirmek mümkün. Bir hayalin

varsa ve imkânlar bunun tamamını gerçek-

leştirmeye el vermiyorsa, ufak adımlarla

yaklaşılabilir esas hayale. Kendi hayallerime

giden yolda bunu deniyorum. Benim için

adaptasyon zor olmadı. Cunda çocukluğum-

dan beri ailemle vakit geçirdiğim bir yerdi.

Sevdiklerimi özlüyorum, en zoru bu herhal-

de. Ama İstanbul’da buluşmak yerine onları

buraya kaçırabildiğimde çok daha dolu, de-

rin muhabbetli, keyifli zaman geçiriyoruz.

Yakın dönemde bir serginiz olacak

mı?

Atölye dışında bir sergi ihtimali henüz gün-

demde değil. Sanat çalışmalarımı daha gö-

rünür kılmak konusunda gelişmeyi ümit

ediyorum.

KASIM-ARALIK 2016

NG

57