ma gidiyor. Sade bile olsa düz, desensiz bir
şey giydiğim nadirdir. Günlük rutinime göre
de seçtiğim kıyafetler değişir. Yazın atölyeye
bisikletle geliyorum. Dolayısıyla bir bakıyo-
rum, devamlı spor kıyafet ve önlükle gezini-
yorum. Sonbahar, kış ve ilkbahardaysa zey-
tinlikler arasına, dağlara tepelere kaçtığımda
biraz daha outdoor kıyafetlere yöneliyorum.
Şehre gittiğimde haliyle ilk günlerde bir
adaptasyon sorunu yaşayabiliyorum. Sanı-
rım ne giyersem giyeyim, içimdeki romantik
dışıma vuruyor. Kalın kazaklar, uçuşan elbi-
seler, uzun mantotolar severim oldum olası.
Kimlerden ilham alıyorsunuz? Kimleri
okuyorsunuz? Neler izlemeyi seversi-
niz?
Nalan Yırtmaç’ın kentsel dönüşümü yan-
Çocukken dedemin
yanına, fabrikaya
gider orada artık
kumaşlardan
oyuncaklarıma
kıyafetler, kendime
kalem çantaları
dikerdim. Modanın
üretim kısmı ilgimi
çekiyordu’
sıtan ebrularını çok seviyorum. Canan’ın
kadın kimliği ve gündelik hayatta dilimize
yansıyan cinsiyetçiliği (bana göre hafif kara
mizahi yanı var) ele alan resimleri beni çok
etkiliyor. Neriman Polat, lise yıllarımdan
beri yanında ders aldığım ve işlerinden ol-
dum olası etkilendiğim bir sanatçı. Yanı sıra
Tracey Emin’in ‘One Thousand Drawings’
kitabını çok seviyorum. Doğa ile sanatı bir-
leştiren eko-sanatçı Andy Goldsworthy’nin
işleri doğadan bağımsız olmadığımızı hatır-
latıyor bana. Mierle Laderman Ukeles de
gündelik hayatın içindeki sıradan eylemlere
değinen yine çok sevdiğim bir sanatçı. Son
zamanlarda doğa aşkını sanatıyla birleşti-
ren sanatçılarla ilgili okumalar yapıyorum.
Mesela, bir mahallenin sakinlerinin besle-
nebileceği yenilebilir bahçe yapan Nicole
Fournier sanat-doğa çalışmalarıyla bana
çok iyi bir örnek oluyor. Son zamanlarda
daha ziyade belgeseller de izliyorum. Dün-
yanın gidişatı, ekolojik kriz, gıda sistemi gibi
konulara kafa yoruyorum ve bu durumun
içerisinde kendi rolümü keşfetme gayretin-
deyim. İzlediğim filmler, okuduğum kitap-
lar da genelde bu alanlara kayıyor. Linda
Weintraub’un To Life: Eco Art in Pursuit
of a Sustainable Planet, ekolojik krizin eşi-
ğinde, sanatın yerini farklı sanatçıların işleri
üzerinden ele alıyor.
Çevrenizde sizin gibi çok göç eden
var mı? Sizin gözleminize göre bu
hareket daha da artacak mı?
Evet, Ayvalık’taki yaşamamı romantize eden,
bunu müthiş bir şans olarak gören çok insan
var etrafımda. Hakikaten müthiş bir şans!
Fakat dikkatimi çeken şu ki, çoğu zaman in-
sanlar bu tip yerlerde yaşamanın tatille bir
olduğunu sanıyor. Kışın ‘Keşke ben de bura-
da yaşasam’ diyenlerin çoğu birden bire yok
oluyor. O sessizlik, dinginlik, kendi kendine
kalmak herkese pek de hitap etmiyor. Şehrin
temposundan bunalanlara bile! Derler ya,
uzaktaki çimen hep daha yeşildir. Bence ha-
yaller bulunduğun her yerde ufak ufak pratik
edilebilir. Şehirde de ufak bir bostan, bir iki
saksı bitki yetiştirmek mümkün. Bir hayalin
varsa ve imkânlar bunun tamamını gerçek-
leştirmeye el vermiyorsa, ufak adımlarla
yaklaşılabilir esas hayale. Kendi hayallerime
giden yolda bunu deniyorum. Benim için
adaptasyon zor olmadı. Cunda çocukluğum-
dan beri ailemle vakit geçirdiğim bir yerdi.
Sevdiklerimi özlüyorum, en zoru bu herhal-
de. Ama İstanbul’da buluşmak yerine onları
buraya kaçırabildiğimde çok daha dolu, de-
rin muhabbetli, keyifli zaman geçiriyoruz.
Yakın dönemde bir serginiz olacak
mı?
Atölye dışında bir sergi ihtimali henüz gün-
demde değil. Sanat çalışmalarımı daha gö-
rünür kılmak konusunda gelişmeyi ümit
ediyorum.
KASIM-ARALIK 2016
NG
57